Travmalarımızla başa çıkmak, ailemizin ve atalarımızın yaşadıklarıyla yüzleşmek demektir. Bu yüzleşme, sadece kendimizi değil, gelecekteki nesilleri de özgürleştirir. Atalarımızın travmalarını taşımak zorunda değiliz; onların yaşadıklarını onurlandırarak ve iyileşme sürecimize odaklanarak, kendi hikayemizi yeniden yazabiliriz.Atalarımızdan miras aldığımız travmaların varlığı, son yıllarda hem bilim dünyasında hem de popüler kültürde oldukça konuşulan bir konu haline geldi. Epigenetik adı verilen bir bilim dalı, bu travmaların nesiller boyu taşınabileceğini öne sürüyor. Yani, anneannenizin yaşadığı büyük bir travma sizin seçimlerinizi ve sağlığınızı etkileyebilir. Ancak, bu travmaların hemen iyileşmesi genellikle mümkün değil. İyileşme, zaman ve çaba gerektiren bir süreçtir. Tüm iyileşme süreçlerinde olduğu gibi en önemlisi "yüzleşme" becerisidir.Atalarımızdan gelen travmalar, genellikle bilinçaltımızda derin izler bırakır. Bu travmalar, korkularımızı, kaygılarımızı ve hatta günlük yaşamımızdaki tepkilerimizi şekillendirebilir. Ancak, bu durum çaresiz olduğumuz anlamına gelmez. Aksine, bu travmaları fark etmek ve üzerinde çalışmak, kişisel gelişimimizin ve iyileşmemizin önemli bir parçasıdır.
Gabor Maté’nin "Vücudunuz Hayır Diyorsa" adlı kitabında bu konuyu harika bir şekilde ele alır: "Travmalar, sadece geçmişte yaşanan olaylar değildir; onlar, bugün hala bedenimizde ve zihnimizde yankılanan duygusal izlerdir. İyileşme, bu izlerin farkına varmak ve onları şefkatle kabul etmektir."
Yorum Yazın