Türkiye’nin temel meselesi bu bugünlerde. Hızlı zenginleşen ve üstelik de bu zenginleşmenin kaynağı devlet olan bir kesim iktidarı bırakmak istemiyor. İki nedenle: Birincisi zenginlik zenginliktir. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemde vazgeçilmesi zor bir durum. İkincisi ise, bir dönem sonra gelecek iktidarın bu zenginliklerin kaynaklarının sorma olasılığı.
Bir ülkede zengin olmanın yolu devletten geçiyorsa o ülkede adil bir ekonomik yapının oluşması da imkansızdır. Hele hele o ülkede farklı kimlik grupları varsa bu savaşın daha da güçlü bir savaş olacağı ve daha da adaletsiz bir ekonomi ortaya çıkacağı açıktır. Çünkü böylesi bir durumda hem zengin olmak ve hem de hegemon kimlik olmak amaçları iç içe geçeceğinden kavga da büyük olacaktır.
Bugün itibariyle Türkiye ekonomisi bu hale gelmişse, bunun arkasında siyaseten Cumhuriyeti paranteze almak gibi iddiası olan bir kimliğin aynı zamanda zengin olmak gibi bir amaçla davranmış olmasının bir sonucu değil midir? Daha açık söyleyeyim. Bugünkü ekonomik çöküntünün nedeni, “siyasal İslam” kimliği içinde siyaset yapan kesimlerin, yani AKP cenahının ekonomik bakımdan zenginleşmesi değilse nedir?
Geçmişte, “seküler kesimler”in iktidarları doğru dürüst bir ulus-devlet yaratmayı becerememiş oldukları halde nasıl kendi zenginlerini yaratmışlarsa tıpkı onun gibi Siyasal İslam kimliği altında iktidara gelmiş olanlar da aynı şeyi yapmış, kendi zenginlerini yaratmışlardır. Sonuçta çok yüksek bir gelir dağılımı sorunu ve rayına bir türlü oturamayan bir ekonomi olmuştur.
Peki devlete yakın olup da zenginleşmek nasıl oluyor? Tabii ki ihale ve rüşvet çarkı birinci derecede önemli. Burada da bürokraside olmayı bir kenara bırakırsak asıl önemli olan iktidar milletvekili olmak bence. Çünkü iktidar milletvekili olmak devlete yakın olmayı sağlayan bir pozisyon.
Geçen dönem Plan-Bütçe komisyonunda vekil olarak görev yaparken en çok şaşırdığım şeylerden biri Bakanlar’ı karşılarken ya da yolcu ederken vekillerin bakanların ellerine verdikleri pusulalardı. Önce hiçbir anlam verememiştim. Sonra anlamıştım ki o pusulalarda vekillerin bakanlardan özel ricaları yer almaktaymış.
Ama doğrusu anlaşılan bu sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle öyle bir hale gelmiş ki artık “Turp’un büyüğü”, Saray’ın içinde yetişiyor gibi. Geçenlerde Kıbrıs’da yayınlanan bir haber-röportajda konu olan kişilerin bağlantılarının Saray’la ilişkili olduğu iddia edildi. Dolarlar havada uçtu. Tabii bu bir iddiadır ve araştırılması gerekir. Ama Özgür Özel’in aradığı gibi bir savcı da henüz daha ortaya çıkmamıştır.
Toplumumuz boşuna “Bal tutan parmağını yalarmış!” gibi bir özdeyiş üretmemiştir. Bu topraklarda, devletin sermaye edinme aracı olduğu neredeyse yüzyılların bilgisi. Bir zamanlar bir Bakan yardımcısı “Hocam biz çok zenginledik. İlke, inanç kalmadı” demesini Dilipak geçenlerde yazdığı bir yazıda çok iyi anlatmış bence. “Maneviyattan maddiyata öylesine hızlı geçtiler, dünyevi zevklere kendilerini öylesine kaptırdılar ki, kulaklarından altınlar, pırlantalar fışkırdığını herkese seyrettirmek istiyorlar”.
İşte Türkiye’nin temel meselesi bu bugünlerde. Hızlı zenginleşen ve üstelik de bu zenginleşmenin kaynağı devlet olan bir kesim iktidarı bırakmak istemiyor. İki nedenle: Birincisi zenginlik zenginliktir. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemde vazgeçilmesi zor bir durum. İkincisi ise, bir dönem sonra gelecek iktidarın bu zenginliklerin kaynaklarının sorma olasılığı. O nedenle de bu iktidarın ve arkasındaki bu sermaye gruplarının basit bir seçimde kaybettikleri için iktidarlarını bırakacaklarını sanmak ve öyle düşünmek sanırım fazla iyi niyetli bir beklenti olur. Onun için sakin olup bu olasılık üzerinden düşünmekte yarar var.

Yorum Yazın