Aslında bizler, otomatik pilottan çıkarak farkındalığımızı güçlendirebilir, uzun zamandır gittiğimiz bazı yolların bizi çıkmaz sokaklara sürüklediğini anlayabilir, bunu anladıkça yeni yollar bulmamız gerektiğine karar verebilir ve biraz da risk alıp değişim için harekete geçebiliriz.Yol metaforunu severim. Hem edebiyatta hem de psikoterapide.Yol; tahmin edilemezliği, sürprizleri, kavisleri, çukurları, ayrımlarında alınan -ya da alınmak zorunda kalınan- kararları, bazen hızlanmayı bazen yavaşlamayı, durakları ve molaları, kaybolmayı, yolu yeniden bulmayı, sonra yeniden kaybolmayı ve daha pek çok anlamı içerisinde barındırabilir.Ancak bazen yol; köhne, yıkıcı, amaçsız, yararsız ve tekinsiz de olabilir. Tüm bunlara rağmen o yoldan gitmeye ısrar ediyor da olabiliriz üstelik. Ayak izlerimiz onun üzerinde olduğu için yolun tanıdık oluşuna aldanırız.“Bunu ormanda bir patika olarak düşünebiliriz.” diyor Eckhard Roediger “Yaşam Tuzakları İçin Şema Terapi” kitabında. Ve ekliyor:“İlk insanlar patika boyunca yürüdüklerinde, çimenler ezilir ve bir iz oluşur. Diğerleri de daha sonra (genellikle bilinçsiz olarak) bu yoldan gitmeyi seçerler. Aynı şekilde sinir sistemi de “tanıdığın şeyi görmek” ve “alıştığın şeyi yapmak” yollarını üretir. Deneyimleme ve davranış şekli, kendiliğinden ve bilinçsiz bir şekilde uygulandıkça daha sabit ve otomatik hale gelir. Bazen bunun başka türlü olamayacağını düşünürsünüz. Bu şekilde şemalar bilinçsizce davranışlarımızı yönlendirir. Bunlar, öğrenme süreçlerimizin fiziksel ön koşullarıdır. Bu otomasyonların da avantajları vardır çünkü bizi günlük yaşantımızda bilinçli karar verme süreciyle rahatlatırlar.”
Daha önceki inanç, düşünce ve davranış kalıplarımız, bir mıknatıs gibi bizi kendisine çeker. Onları tekrar etmek, yeni bir inanç oluşturmaktan ya da yeni bir davranış üretmekten çok daha kolaydır. Yani “En iyi yol, bildiğimiz yol.”dur.
EN İYİ YOL, BİLDİĞİMİZ YOL
Kısacası, daha önceki inanç, düşünce ve davranış kalıplarımız, bir mıknatıs gibi bizi kendisine çeker. Onları tekrar etmek, yeni bir inanç oluşturmaktan ya da yeni bir davranış üretmekten çok daha kolaydır. Yani “En iyi yol, bildiğimiz yol.”dur (!).İnsanların kararlarını ve davranışlarını inceleyen araştırmalarda, bu durumu açıklamaya yardımcı olan ve bilişsel yanlılıklarımızı (cognitive bias) anlatan bazı kavramlar ortaya atılmış. Bunlardan özellikle “doğrulama ön yargısı” ve “aşinalık ön yargısı” oldukça ilgi çekici.Doğrulama ön yargısı temelde şunu söylüyor: İnsan, her daim rasyonel bir canlı değil. Hayat bizim için yorucu ve kafa karıştırıcı hale geldiğinde istemsizce kalabalığı ve gürültüyü filtreleyerek dünyanın sadece bir kısmını seçici olarak algılama eğilimimiz var. Hayatımızda tekrar eden şeyleri daha çok fark ediyor, onları genelliyor ve bu şekilde sınıflandırmalar yaparak enerjimizi ve hafızamızı korumaya çalışıyoruz. İnanmak istediğimiz gerçeklik her ne ise, verileri onu doğrulayacak verileri süzgeçten geçiriyor, onu doğrulamayacak -yani başımıza iş çıkaracak, bizi daha çok yoracak- olan verileri göz ardı ediyoruz. Çünkü insan beyni tembel. Bize gelen bilgi akışını azaltarak boşlukları zaten halihazırda bildiğimiz, inanç sistemlerimizle uyumlu şeylerle dolduruyoruz. Bunun sonucu olarak da, hatalarımızı -hata olduklarını bilsek bile- tekrarlamaya, aynı davranışları yapmaya devam edebiliyoruz.Aşinalık ön yargısı kavramı ise şunu anlatıyor: Zihnimizin çalışma sistemi, olumlu ya da olumsuz sonuçlanıp sonuçlanmadığına bakmaksızın, geçmişte sıklıkla kullandığı bilgilere, yani halihazırda gittiği-gördüğü, aşina olduğu yollara karşı pozitif bir ön yargıya sahip. Bu da haliyle, tekrar aynı yollardan gitme kararını almayı oldukça kolaylaştırıyor.Farklı bir şey görmek istiyorsak, farklı bir yerden bakmamız gerek. Gittiğimiz yol bizi istediğimiz noktaya ulaştırmadı diye yolu suçlayamayız.
Yorum Yazın