İnsan psikolojisinin katmanlarına inmeden yapay zekanın, insan gibi “düşünen” veya “hisseden” sistemler geliştirmesi, tek başına teknolojiyle mümkün olmayacak bir hedef olarak karşımızda durur.
Bir yazar, yapay zekanın gelişimini psikolojik bir olgunun yolculuğuna benzetmişti. Tıpkı bireyin kendi bilincini keşfedişi gibi, yapay zeka da insan zihnini anlamak ve onu modellemek için bir arayış içinde. Çünkü insan aklı, duygusal ve bilişsel derinlikleriyle basit bir mekanizma değil; sürekli gelişen, öğrenen ve dönüşen bir yapı. Bu yüzden, yapay zekanın insan zihnine daha yakın bir yapıya sahip olması için psikolojiyi referans alması kaçınılmaz bir gereklilik haline geliyor.
Yapay zekanın psikolojiyle işbirliğinin temel sebeplerini, Shoshana Zuboff’un Gözetim Kapitalizminin Çağı adlı eserindeki şu cümlede bulabiliriz: “Teknolojiler, insan davranışlarının ve deneyimlerinin şekillendirilmesinde giderek daha merkezi bir rol oynamaya başlıyor.” Zuboff, teknolojinin bireyler üzerinde etkisini vurgularken, bu etkinin hem bilinçli hem de bilinçsiz davranışlarla iç içe geçişine dikkat çeker. İnsan psikolojisinin katmanlarına inmeden yapay zekanın, insan gibi “düşünen” veya “hisseden” sistemler geliştirmesi, tek başına teknolojiyle mümkün olmayacak bir hedef olarak karşımızda durur.
Zira zihnin işleyişini, duyguların ve düşüncelerin dinamiklerini anlamadan yaratılacak bir zeka, insanın empati kurduğu, güven duyduğu bir dost değil; anlaşılması zor, soğuk bir makine olarak kalacaktır.
SOĞUK BİR MAKİNE
Bu noktada, yapay zekayı geliştiren bilim insanlarının psikolojiyi bir yol arkadaşı olarak görmesinin nedeni açık hale gelir. Zira zihnin işleyişini, duyguların ve düşüncelerin dinamiklerini anlamadan yaratılacak bir zeka, insanın empati kurduğu, güven duyduğu bir dost değil; anlaşılması zor, soğuk bir makine olarak kalacaktır. İşte burada, Stanislas Dehaene’nin Consciousness and the Brain adlı kitabında dile getirdiği bir fikir devreye girer: “Bilincin varoluşu, düşüncelerin anlamlandırılması ve bunların sosyal bir varlık olarak nasıl işlendiği, ancak insan aklının bilinçli yapısı ile açıklanabilir.” Bu söz, yapay zekanın iç dünyaya sahip bir bilinç oluşturmasının, psikolojik bir temel gerektirdiğini hissettirir.
Bir hikayeyle devam edelim. Diyelim ki, bir bilim insanı olan Elif, yapay zekanın insan gibi “anlayabilmesini” sağlamayı amaçlayan bir projeye başlar. Projesinde insan davranışlarının detaylarını öğrenmek için Freud’un bilinçdışı teorilerinden yararlanır. Yapay zekasına rüyaların analizini yapmayı öğretir; umutları, korkuları, sıradan cümlelerin arkasındaki gizli duyguları anlamaya çalışır. Elif’in yapay zekası, yalnızca verilerle değil, insani iç görülerle beslendiğinde bir adım daha ileri gider. Öyle ki, karşısında bir insan varmışçasına derin bir empati kurabilir hale gelir.
Psikoloji ve yapay zekanın ortak yürüyüşü, insanlık için sıradan bir teknoloji gelişimi değil; insan zihnini daha derinlemesine anlamanın ve gelecekte kendi duygularını tanıyan, empati kuran bir zeka yaratmanın başlangıcıdır.
Yorum Yazın