En Sevdiğim Pastam baskı altında, pek çok sahnesinin riske girilerek çekildiğini bir film. Altın Ayı için yarışırken Berlin’deki prömiyere cezai suçlamalar ve seyahat yasağı sebebiyle yönetmenler katılamadı. Film, taşı delen çiçek gibi dünyayı dolaşıyor.
“Eğer evime gelirsen ey sevgili bir lamba getir bana ve
küçük bir pencere ki oradan mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim”
Füruğ Ferruhzad
Yaşamaya dair ne varsa gençliğe atfediyoruz. Sistemin çalışamayanı, dişlileri döndüremeyeni dışarı itmesinden bağımsız bir durumdan bahsediyorum. Arzulanma arzusu, seks, yalnız kalma ya da yalnızlığı dağıtma isteği, eğlenmek, arkadaşlarla aynı masanın etrafına dolanıp kikirdemek, birbirine değen kadehlere eşlik eden ten, kendinden geçercesine dans etmek… Bütün bunlar gençliğe özgü mü sahiden?
Berlin Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü kazanan En Sevdiğim Pastam, Maryam Moghaddam ve Bentash Sanaeeha’nın ikinci uzun metraj filmleri. Yetmiş yaşındaki Mahin, İran’da yaşayan özgürlükçü bir kadın. Evlatları seneler önce terk etmiş memleketi. Bir başına kalan Mahin’e kendine özgü rutinleri olan hayat bir gün yetmiyor. Çoğu zaman başımıza gelir. İçine gömüldüğümüz hayatta salınıp dururuz. Görev gibi yaşarız o hayatı. Bizi rahatsız edeni ya da arzu ettiğimizi görmek için küçük bir kıpırtıya ihtiyaç duyarız.
Mahin kendi yaş grubunda, birbirinden farklı kadın arkadaşlarıyla buluşuyor. Hediyenin tansiyon aleti, filmin kolonoskopi videosu olduğu muhabbetten kahkahalar eksik olmuyor, hoşsohbet rüzgârı havalanıyor ve konu yalnızlığa, erkeklere geliyor. Böylece hikâyenin ana karakterini kadın arkadaşlarına kurduğu masada, en sağlam zeminde tanıyoruz. Mahin de bu masanın sahiciliğini biliyor ve kadınlık deneyimlerine önem veriyor. Tam da bu yüzden ortamda esen kadınsı rüzgâr yalnızlığını dağıtma isteğiyle ürpertiyor içini.
Kalkıp bir hırka almıyor üstüne, üşümek hoşuna gidiyor. Kızıyla görüntülü telefon konuşmaları da yetmeyince kaderini ve yaşını kabullenip oturmuyor. Aksine kendine özgü yöntemlerle aşkı bulup getiriyor. Aşkı arayıp bulma sekansı dışında da film tek mekânda geçiyor. Bu kısacık sekans, İran rejimi ve Mahin’in rejime kafa tutuşu gibi büyük olayları resmederken yüzleri de güldürüyor. Film en büyük başarısını ve temel matematiğini de güldürürken ağlatma; ağlatırken güldürme üzerine kuruyor.
Mahin, kendi yaşlarındaki Faramarz’la tanışıyor ve tereddüt etmeden onu evine davet ediyor. Böylesine davetlerin erkeklere özgü olmadığını geç de olsa öğrenmiş bir kadın Mahin. Taksi şoförü Faramarz ve Mahin, önce ürkek sonra birbirini senelerdir tanıyormuş gibiler. O gece Faramarz sayesinde Mahin’in bahçesi yeniden aydınlanıyor ve o ışıkta şarap içiyorlar. Mahin, içinde biriktirdiği hayatı ortalığa döküyor, paylaşmak istiyor. En iyi yaptığı yemekleri, senelerdir sakladığı şarabı, kendini tanıtan cümleleri koyuyor masaya. Faramarz da masaya kendinden anekdotlar koyarak Mahin’e eşlik ediyor. İkilinin sıcacık dansının eklendiği gece, bir huzursuzluk da yayıyor insanın içine. Yönetmen, en sıcak ve komik anları dahi resmederken mekânın İran olduğunu unutturmuyor. Mahin’in gecenin finalinde hazırladığı pasta, filmi final sekansına taşıyor. Filme adını veren bu pasta sürprizli bir tat bırakıyor hem Mahin’in hem seyircinin damadığında. Neyse ki bahçesinin ışığı hiç sönmüyor.
Yaşama özgü duygu ve durumların gençliğe özgü olmadığını hatırlatan En Sevdiğim Pastam, 70 yaşlarında iki yaşlı insanın kısacık aşkını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Filmin başarısı bu aşktan ziyade bu aşkın İran rejimi gölgesinde yaşanıyor olması. Bu aşıklardan birinin saçını gizlemeye gerek duymayan, geç kadnlara boyun eğmemeyi öğütleyen Mahin olması.
En Sevdiğim Pastam baskı altında, pek çok sahnesinin riske girilerek çekildiğini bir film. Altın Ayı için yarışırken Berlin’deki prömiyere cezai suçlamalar ve seyahat yasağı sebebiyle yönetmenler katılamadı. Film, taşı delen çiçek gibi dünyayı dolaşıyor.
Yorum Yazın