"Alma verme dengen bozuk. Aşırı veriyorsun böyle olmaz. Almayı öğrenmelisin!" genellikle duyduğumuz cümlelerdir. Kendini feda etmiş, dengeyi iyice kaçırmış olanlara verilen tavsiyeler çoktur. Bu duruma filozoflar da akıl yormuşlardır: Aristoteles orta yola davet ederken, bizi dengeli davranış içinde kalmaya iki uçtan uzak ılımlı noktada kalmaya çağırır.
Verdiğinizin karşılığını alıyor musunuz? Alma ve verme dengesi popüler kültürün çözüme yönelikkilit kelimelerinden biri olarak karşımıza çıkar. "Alma verme dengen bozuk. Aşırı veriyorsun böyle olmaz. Almayı öğrenmelisin!" genellikle duyduğumuz cümlelerdir. Kendini feda etmiş, dengeyi iyice kaçırmış olanlara verilen tavsiyeler çoktur. Bu duruma filozoflar da akıl yormuşlardır: Aristoteles orta yola davet ederken, bizi dengeli davranış içinde kalmaya iki uçtan uzak ılımlı noktada kalmaya çağırır. Varoluşcular vermenin kişinin özgürlüğünü tehdit altına alabileceğinden bahsederlerken faydacılığı esas alanlar, eğer verme eylemi mutluluğa neden olacaksa ve karşılığı olacaksa vermeyi negatif bir durum olarak değerlendirmezler.
Erich Fromm’un tasnifinde bir de pazarlamacı karakterler vardır. Bunlar her şeye olduğu gibi ilişkiye de ticaret olarak bakarlar. Verirler ama alırlarsa. Karşılığını almadığı hiçbir ilişki içinde bulunmaz böyleleri.
ERIC FROMM’UN TASNİFİNDEKİ PAZARLAMACI KARAKTERLER
O zaman soruları yeniden soralım. Vermek nedir? Almadan verilir mi? Vermek bizi yaşam liginde geriye mi düşürür. İnsanların bakış açılarında verme edimi farklı anlamlara gelir. Bazıları için vermek, kendini feda etmektir. Kendi çıkarlarını göz önüne tutanlar veya Erich Fromm’a göre alıcı tipler almayı severler. Sizi sömürürler, etinizden kanınızdan beslenirler. Aldıkları da bir türlü yetmez daha fazlasını isterler. Aldıkça alırlar ve bir an bile vermeyi düşünmezler. Bunlar gelişmeyi tamamlamamış, bebeklik evresinden kalmış hala annenin bereketli memesinden kana kana süt içmek isteyen kişilerdir. Alma üzerinden hayata yaşayanlar, kendilerine istediklerini verecek olanı hemen bulurlar. Onu, ilgisiyle sarmalayacak, ihtiyaçlarını karşılayacak biri bulunduktan sonra geriye vermeden almak kısmı kalır. Kendini feda etmeye hazır tipler bu sömürücü tipler karşısında hazır ola geçerler. Erich Fromm’un tasnifinde bir de pazarlamacı karakterler vardır. Bunlar her şeye olduğu gibi ilişkiye de ticaret olarak bakarlar. Verirler ama alırlarsa. Karşılığını almadığı hiçbir ilişki içinde bulunmaz böyleleri. Her ikisi de üretken olmayan insan tipine girer. Onlar yaşama enerjisi üretemediklerinden ellerindeki kısıtlıdır. O halde verecek olurlarsa kendilerinden gider, zenginlikleri söner. Verirse yoksullaşacaklarını düşündüklerinden kaynaklarına sımsıkı yapışırlar. Başkalarından alarak hayatta kalırlar enerji vampirleri.
Erich Fromm kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişkiye bir alma verme eylemi olarak bakar ve öyle ifade eder: "Erkek cinsel işlevinin doruğu, verme ediminde yatar; erkek kendini, cinsel organım kadına verir. Orgazm anında ise ona spermini verir. Eğer güçlüyse vermekten kendini alamaz. Veremiyorsa eğer, güçsüzdür."
ERIC FROMM, CİNSEL İLİŞKİYE BİR ALMA VERME EYLEMİ OLARAK BAKAR
Üretken kişilikler içinse durum farklıdır. Üretken kişi yaşamdaki canlılık kanallarını sürekli açık tutar. Verdikçe beslenir gücüne güç katar. Verme edimi sorumluluğundan kaçmış kişilerin eylemi olmadıkça güce güç katmak demektir. Sevgimizi, ilgimizi, neşemizi, canlılığımızı paylaşarak, vererek canımıza can katarız. Erich Fromm kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişkiye bir alma verme eylemi olarak bakar ve öyle ifade eder:
"Erkek cinsel işlevinin doruğu, verme ediminde yatar; erkek kendini, cinsel organım kadına verir. Orgazm anında ise ona spermini verir. Eğer güçlüyse vermekten kendini alamaz. Veremiyorsa eğer, güçsüzdür. Kadın için durum, biraz daha karışık olmasına rağmen farklı değildir. O da kendini verir; dişilik merkezine kapılan açar; alma edimi içinde vermektedir. Bu verme kapasitesinden yoksunsa, sadece alabiliyorsa frijittir. Kadında verme edimi, aşık olma işleviyle değil de, anne olma işlevinde tekrarlanır. İçinde büyüyen çocuğa kendini verir. Bebeğe sütünü, bedeninin sıcaklığını verir. Verememek acı olur."
Vermenin almaktan daha güzel olması, verdikçe karşı tarafı besledikçe, ona kaynaklarını akıttıkça güçlenmenin kulağa ilginç geldiği kesin. Vererek çoğalmak mümkün. Karşılık beklemeden bilgini enerjini içten ve samimi bir şekilde vermek, sağlıklı bir insanda verme arzusu yaratır. Vererek bizdekini başkasına yöneltiriz. Verdiklerimiz onda başka bir şey olur, değişir ve dönüşür ve yeniden bize döner. Cebinde yüklü parasına rağmen kendini cimri hisseden, neşesini, ilgisini, sevgisini esirgeyen herkes silkinsin ve baksın kendine. Yeri geldiğinde mutsuzluğu da verir vermesini bilen. Kötü anları paylaşırken acısını dindirir. Verdiği şey karşı tarafta yeni anlamlara dönüşürken hafiflerkişi. Bize dönen, bizden büyük olur. Yaşamdan keyif almak vermenin gücünde yatar. Eğer kendinizi verdikçe güçlü hissediyorsanız demektir ki yaşam enerjiniz yerindedir. Yok eğer verdikçe tükeniyorsanız o zaman, kaynaklarınıza şöyle bir bakın. Verdikleriniz size nasıl yansıyor ve siz ne kadar üretiyorsunuz ve yaşamsal güce nasıl, ne kadar erişebiliyorsunuz?
50-70 doğumlu biz hâlâ gençler biraz okumuş yazmış olanlarımız, ilk Freud'un cinselligin kökenlerini anlatımıyla tanışmış Fromm'un Sevme Sanatı ve Sevgi ve Şiddetin Kaynağını Sartre'nin Varoluşçu felsefesiyle harmanladıktan sonra Sevgi ile vermek diyorum ama "Ölçü" önemli ölçü nedir kime neye göre değışir...?
Ruşen Akgül
08-09-2024 10:42