Bu birikim dış politika yerine Türkiye’deki bir başka toplumsal sorun olan uzlaşmadan uzak, kazan-kaybet odaklı ve barışçıl çözümler aramaktan uzak olma kültürünü geliştirmeye dönük olarak kullanılabilir.Burada daha önce değinmiş olduğum gibi, Anlaşabiliriz adında bir podcastim var ve konusu da ister kişisel; ister toplumsal; ister siyasi olsun anlaşmazlıklar. İnsanların anlaşmazlıklardaki davranışı; anlaşmazlıkların çözülmesinde yeni yollar ve kurumlar gibi konuları da ele alıyorum. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki arabuluculuğu hakkında Yunan araştırmacı Spyros Sofos tarafından yazılmış bir makaleyi okumam üzerine, kendisinden Anlaşabiliriz’e konuk olmasını ve araştırma bulgularını paylaşmasını rica ettim.Makaleyi okumadan önce de, Türkiye’nin şu ya da bu uyuşmazlıkta arabuluculuk yapmak istediğini duyuyor ve okuyordum ama gerçekten ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Sofos’un asker-sivil bürokrasi, emekli olmuş diplomatlar ve TİKA yetkilileri hatta Osmanlı tarihçileri ile görüşerek gerçekleştirdiği araştırmasını okuyup, kendisiyle konuşunca müthiş bir aydınlanma yaşadım denebilir. Dolayısıyla, bu yazıda podcast programında İngilizce ele aldığım bu konuya dair ilginç ve önemli bulduğum hususları burada sizinle Türkçe olarak paylaşmak istiyorum.Öncelikle, Türkiye’nin ilk arabuluculuk çabaları önce iki komşusu İran ve Irak arasında savaş patlamadan önceki dönemde başlıyor. 80’ler gibi çok geride kalmış bir tarihte yapılan bu faaliyetin amacı da daha çok Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlamak. Bugünkü anlamıyla arabuluculuğun bir dış politika aracına dönüşmesi, 90’larla beraber değişen koşulların ürünü.Bu dönemde, Türkiye içe kapalı bir dış siyasetten giderek uzaklaşıyor. Yeni konjonktürde, Balkanlar ve Eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki akran ülkelerle daha yakın ilişkiler kuran bir Türkiye söz konusu. Öyle ki, Türkiye Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra önce Bosna Hersek’teki güvenliği sağlamakla görevli NATO Uluslararası Barış Güçleri olan IFOR ve SFOR’a daha sonra ise Kosova’daki KFOR ‘a asker gönderdi.
Türkiye yerel halka kültürel açıdan yakın olma; Batılı güçlerin sömürgecilik veya emperyalizm bagajına sahip olmama gibi nedenlerle “dürüst bir aracı” olarak görülüyor. Bundan neredeyse 25 yıl önce Kosova’da NATO müdahalesi sonrası Birleşmiş Milletler’de görev yapmış bir sivil olarak, bu akraba-devlet ve kültürel yakınlık kaynaklı sempatiyi şahsen görme imkanına sahip oldum. Üstelik sadece Kosova’da değil tüm Balkanlar’da.
Yorum Yazın