Atatürk’ün en başarılı mirası İş Bankası için verdiği tavsiye bence her alanda geçerli olmalı. Teknik ve metodik çalışmak işin özü olmalı. O zaman iktidarın sonsuz görünen gücünün eriyişi konudan bağımsız biçimde şaşırtıcı olmaz.
Can Kakışım’ın moderasyonunda Soli Özel ve İlhan Uzgel’in katılımıyla “Türkiye Neden Dış Politikada Başarısız” başlıklı paneli izlemek üzere yaşadığım mahallenin mikro AVM’si Kozzy’nin yanındaki Konferans Salonu’nda yerimi aldığımda hafif de olsa bir burukluk duydum.
Sivil topluma en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde konferans salonunda güçlükle dolmuş 3 sıradan ibaret dinleyici kitlesi ister istemez insandaki umudu sınırlıyor.
İnsanların zorlukla göreceği bir noktaya konmuş bir afişin 1/3ünden ibaret bir duyuru sürecinin yetersizliği aşikar.
Kadıköy Belediyesi, Kadıköy CHP örgütü, genel olarak CHP yapılanması belli ki bu konularda hala çok duyarlı değil. Soli Özel ve İlhan Uzgel’ i birlikte izlemek konusunda İstanbul’da heyecan duyacak 500 kişiyi bulmak bu kadar zor olmamalı.
Neyse çok da kötümser olmayalım sonuçta Gramsci bir İtalyandı ve Sivil Toplum 1940’ların İtalya’sı için de bir dertti.
Yine de böyle bir toplantının neden izleyici toplamadığına dair özeleştiri toplantının yetersiz katılımının faydası olabilir.
Toplantı başlığı oldukça köşeliydi ve Soli Özel de bu başlığa uyma konusunda gayet disiplinli bir tutum gösterdi.
Soli Özel’in panoraması yalın, kompakt ve doyurucu idi.
ABD Çin’i 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne alırken Çin’i de kapitalizmle büyülemeyi hedefliyordu ama büyülenen Kapitalist dünya olmuş Çin Demokrasi’ye dönmemiş ama Kapitalizm Çin Modeli ile efsunlanmıştı. Çin’in Dünya ticaretinde payı %12’ye ulaşıyordu.
Fütüristik fantezilere girmeden dünya nasıl değişmiş bunu özetledi. Çin’in fakir bir Asya ülkesi olmaktan orta gelirli insanların yaşadığı bir ülkeye dönüşümü ile başladı. 600-700 milyon orta gelirli Çinli’nin dünya için ifade ettiği Nebati diliyle epistomolojik kopuşunu ifade etti. Sonra herkesin bildiği yeni antagonizmayı dillendirdi. “Liberal Demokrasi artık Kapitalizm için bir yük mü? sorusu. Almanya’dan İsveç’e İngiltere’den İtalya Fransa’ya kadar aşırı sağın başarısı ile Çin’in dönüşümü arasındaki ilişki üzerine kafa yormanın gereğini vurguladı. Çin’in Dünya ekonomisindeki GSMH payı %1-3 arasından %19’a Asya kıtasının dünya imalat sanayindeki payı 54’e vurmuş durumda. Trump tarifeleri ile dalga geçen ve morbid obez Amerikalıları sütyen dikerken resmeden videoların sadece dalga geçme amaçlı olduğunu düşündürdü. ABD bu saatten sonra istese de sanayi ülkesi olmaya geri dönemezdi!
ABD Çin’i 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne alırken Çin’i de kapitalizmle büyülemeyi hedefliyordu ama büyülenen Kapitalist dünya olmuş Çin Demokrasi’ye dönmemiş ama Kapitalizm Çin Modeli ile efsunlanmıştı. Çin’in Dünya ticaretinde payı %12’ye ulaşıyordu.
Amerika’nın 2003 2. Körfez savaşı 2.büyük hatası idi. İran’ın karşısındaki güç dengesi olan Irak’ın parçalanmasının yarattığı şok dalgaları bu kural dışı savaşın Ukrayna Savaşı’nın kuralsızlığı içinde gerekçe olmasına yol açtı.Birleşmiş Milletler mi? O da ne?
Amerika kendi hatalarının kurbanı oldu.
Türkiye ne yapmalı?
Soli Hoca bu konuda bana göre benim gibi düşünüyor ve Türkiye’nin coğrafi konumunun ve olmayan doğal kaynaklarının onu zorladığı daha geçimli bir ülke olmaya zorladığını düşünüyor.
“Paşacı bir aile çocuğu” olmasına karşın (en azından geçmiş) CHP’ye çok sıcak olmayan Soli Hoca kendi demese de “Yurtta Sulh Cihan’da Sulh” bize iyi gelecek diyor.
AKP’nin hepimizin artık hayatının parçası olan dönüşlerinden şikayet etti. Biraz da buna cevaz veren toplumdan şikayet etti. “Seçmen olmasa seçimleri alırız” tadındaki bu çıkış tabii ki Soli Hoca’nın İlber Ortaylı’yı bile yerinden kaldıran eleştirel aklından kaçmadı.
Sözü devralan İlhan Uzgel ise seyirci az olsa da iç sahada olmanın güveniyle konuyu dış politika ekseninde ama iç politika ile yakın tutarak ele aldı. Erdoğan iktidarının taraftar kitlesini maddi haz alanlar ve psikolojik haz alanlar olarak tanımlaması panel başlığına uymasa da benim için güzel bir tanımlama olarak yer aldı.
AKP’nin 2007-2011 dönemini tersinden Bonapartizm olarak ifade etti. Ertuğrul Kürkçü’nün son zamana dair Bonapartizm eleştirisi aklıma geldi kaçınılmaz olarak.
2011-13 dönemi Neo Ottoman hayallerin tabutta son çivi olduğunu ondan sonrasının ise pek de elle tutulmadığını ifade etti.
AKP’nin hepimizin artık hayatının parçası olan dönüşlerinden şikayet etti. Biraz da buna cevaz veren toplumdan şikayet etti.
“Seçmen olmasa seçimleri alırız” tadındaki bu çıkış tabii ki Soli Hoca’nın İlber Ortaylı’yı bile yerinden kaldıran eleştirel aklından kaçmadı :
A bunu yapmış da B ne yapmış diye sordu ve “ Esad’ın gidişinden 10 gün önce görüşme talebi neydi? Siz ne yaptınız” sorusuna; ben müdahale edip “10 gün değil 1 gün” diyerek taraf oldum.
Esad’ın gidişini öngörmek mümkün olmasa da gitmeyecek olduğunu sanmanın hatasına dair yazı yazmış biri olarak kendimi burada fazlasıyla taraf hissetmiştim. Ve bu durum siyasetin kaynar kazanında yeterince terlemiş olan İlhan Hoca için pek de hoş algılanmadı.
Sonunda konu tatlıya bağlansa da benim CHP politika yapış tarzına dair eleştirim İlhan Hoca’nın Rusya-Ukrayna savaşına dair eleştirisini Rusya ile ticaretin azalması ile izah etmesi nedeniyle çok da izale olmadı.
Rusya’ya ticarete aracılık etmek ABD’nin kontrolü altındaki bir SWIFT sisteminde ne denli zor bunu bilmek gerekliydi.
AKP’ye karşı CHP’nin mutlaka teknik muhalefet etmesi gerekiyor. Dış Politika , Ekonomi hele Dış Politikanın İktisadi boyutu teknik konulardır.
İmamoğlu soruşturması bile AKP’nin muhalefete finansal alandan saldırısı değil mi?
İlhan Uzgel’in değerinden en ufak bir kuşkum yok ama Soli Özel’in eleştirel aklına da ihtiyaç var. Can Kakışım çok yetenekli bir moderatör. Ama böyle bir toplantı nasıl duyuruluyor diye CHP örgütünden geri bildirim almak da teknik bir konudur.
Atatürk’ün en başarılı mirası İş Bankası için verdiği tavsiye bence her alanda geçerli olmalı.
Teknik ve metodik çalışmak işin özü olmalı. O zaman iktidarın sonsuz görünen gücünün eriyişi konudan bağımsız biçimde şaşırtıcı olmaz.

Yorum Yazın