Türkistan yolu sadece ticaret ve diplomasi değil; hafızadır, kültürdür, ortak mirastır. Avrupalı yolcular bu yolu keşfetmeye yeni başladı. Türkiye için bu yol, Büyük Türkistan’a — ata yurduna — açılan kapıdır. Asıl mesele ise o kapının başkalarının anahtarıyla mı açılacağı, yoksa Türkiye’nin kendi anahtarını mı kullanacağıdır.
Semerkant… Sadece bir şehir değil; zamanın ve mekânın iç içe geçtiği, yolların ilimle, ticaretle, inançla örüldüğü bir kavşaktır. Bir zamanlar Buhara’dan gelen seyyahlar, Kaşgar’dan çıkan dervişler, Horasan’dan yürüyen kervanlar burada mola verirdi. Şimdi ise Avrupa’dan gelen diplomatlar ve yatırım paketleri, aynı yolları yeniden keşfetmeye çalışıyor.
Avrupa Birliği’nin 3–4 Nisan’da Özbekistan’ın ev sahipliğinde düzenlediği ilk AB–Orta Asya Liderler Zirvesi, bu anlamda bir milat. Brüksel’in 12 milyar avroluk yatırım paketiyle Türkistan kapılarına dayanması, sadece ekonomik değil; kültürel ve jeopolitik bir dönüşümün de habercisi. Dijital bağlantı, enerji, ulaştırma, kritik madenler… Avrupa artık “kendi doğusunu” Asya’nın kalbinde arıyor.
Ama bu yolculuk, hiç de ıssız değil.
Yolda önce Çin var. 2013’ten bu yana Kuşak ve Yol Girişimi ile bölgenin altyapısını ve ekonomik damarlarını ören Pekin, her hanede bir iz, her pazarda bir etki bırakmış durumda. Kırgızistan’dan Tacikistan’a, Özbekistan’dan Kazakistan’a kadar her Orta Asya başkentinde Çin’in gölgesi uzun, etkisi ağır. AB, elbette bu ağırlığı kırmak, hatta yumuşatmak istiyor. Fakat Avrupa’nın eli şimdilik hafif; vaadi çok ama vakti dar.
Yolun diğer ucunda ise Rusya bekliyor. Sovyet ardılı bu coğrafyada Moskova’nın dili hâlâ konuşuluyor, askeri üsleri hâlâ ayakta. Ancak Ukrayna savaşıyla birlikte, Rusya’nın o eski ağırbaşlı hâkimiyeti çatırdamaya başladı. Orta Asya başkentleri, Rusya’nın arka bahçesi olmak istemiyor artık. Ama bahçeden çıkarken dikenlere basmaktan da çekiniyorlar.
Ve Türkiye… O bu yolun en tanıdık, en eski yolcusu. Kimi zaman ağabey, kimi zaman ortak, bazen de sessiz bir gözlemci olarak hep buradaydı. Türk Devletleri Teşkilatı ile son yıllarda bölgeyle bağlarını daha kurumsal hale getirdi. Ancak şimdi yeni yolcular var: Avrupa. Üstelik kendi yol haritalarıyla geliyorlar. Bu yeni seyrüseferde, Türkiye ya kendi güzergâhını koruyacak ya da başkalarının izine karışmak zorunda kalacak.
AB’nin Semerkant açılımı, Türkiye için hem fırsat hem sınav niteliğinde. Bir yanda Orta Koridor projesiyle Avrupa’yı Asya’ya bağlayan ana omurga Türkiye’den geçiyor; diğer yanda AB’nin bölgedeki nüfuzu, Türkiye’nin kültürel önceliklerini geri plana itebilir. Hele ki KKTC gibi kırılgan konularda Orta Asya ülkelerinin AB ile denge kurmak adına Ankara’dan mesafe alması, Türkiye için diplomatik bir hassasiyet yaratıyor.
Bütün bunlara rağmen bu çok kutuplu dünyada en avantajlı olanlar, esnek ve çok yönlü politika izleyebilenler olacak. Orta Asya ülkeleri, AB, Çin, Rusya ve Türkiye gibi aktörler arasında denge kurarak kendi lehlerine oyun kurmaya çalışıyorlar. Türkiye ise bu oyunun sadece parçası değil, aynı zamanda kurucu unsurlarından biri olabilir. Tarihsel bağlarını diplomatik zekâ ve ekonomik yatırımla desteklerse, bu yeni dönemin sessiz mimarlarından biri olur.
Çünkü Türkistan yolu sadece ticaret ve diplomasi değil; hafızadır, kültürdür, ortak mirastır. Avrupalı yolcular bu yolu keşfetmeye yeni başladı. Türkiye için bu yol, Büyük Türkistan’a — ata yurduna — açılan kapıdır. Asıl mesele ise o kapının başkalarının anahtarıyla mı açılacağı, yoksa Türkiye’nin kendi anahtarını mı kullanacağıdır.

Çok doğru hangi amaç ve hangi anahtarla açılacağı
Çok doğru mesele hangi amaç ve hangi anahtarla açılacağıi
17-04-2025 18:55