Devlet tarafından hazırlanan ve Bahçeli üzerinden uygulamaya konulan bu girişim, masa, müzakere, taraflar, aktörler, muhataplar, üçüncü taraf, diyalog, barış, ön hazırlık, uygulama gibi kavramlar çerçevesinde değerlendirilemez, çünkü barış ve çatışma süreçlerine dair bütün kavramlar ve uygulamalar reddedilerek bu girişim hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur.
Ultranasyonalist MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024 tarihinde DEM Parti’lilerle Meclis’te tokalaşması, yeni bir çözüm ve barış süreci tartışmalarının başlamasına neden oldu. Ardından Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın Meclis’e gelerek Dem Parti grubunda örgütünü tasifiye etme çağrısı yapmasını ve bundan sonra Öcalan hakkında umut hakkının konuşulabileceğini ifade etti. Bahçeli’nin bu sözlerinden sonra abartılı ve temelsiz bir şekilde bir çözüm ve barış süreci tartışması yapılmasına rağmen, ortada çözüm ve barış adına hiçbir şey bulunmamaktadır. Bahçeli’nin, Erdoğan’ın, Uçum’un ve diğer AKP-MHP ittifakının temsilcilerinin söyledikleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortada devletin yeni bir teslim ve tasfiye sürecini başlattığı gerçekçi bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bahçeli’nin DEM Parti’lilerle el sıkışmasıyla ve Öcalan’ı örgütünü tasfiye etmesine yönelik çağrılarıyla başlayan süreç, özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra Erdoğan’ın CHP ile başlattığı normalleşme süreci girişiminden ayrı düşünülemez. MHP-AKP ittifakının CHP ile başlattığı normalleşme girişimi, aslında bir bütün olarak Öcalan merkezli başlatılan teslim ve tasfiye sürecinin önemli bir halkasını oluşturmaktadır.
Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’lilerle el sıkışmasıyla başladığı iddia edilen bu süreçte MHP-AKP yetkililerinin hiçbiri Kürt sorunundan söz etmediği gibi, bu sorunun varlığını net bir şekilde inkar etmektedirler. Yeni bir süreç olarak ifade edilen mevcut durumda Kürt sorununu barışçıl ve demokratik olarak çözme şeklinde hiçbir gündem bulunmadığı gibi, Kürt sorunuyla ilgili hiçbir adımın da atılmayacağı kesindir. Anadilde eğitim, anayasal vatandaşlık ve yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması, kültürel hakların tanınması gibi konularda hiçbir gelişme olmayacaktır. Devlet, sorunu terör ve şiddet sorunu olarak çerçevelemekte, Öcalan’a örgütünü-yani PKK’yı, PYD-YPG-SDG’yı- silahsızlandırma, etkisizleştirme, tasfiye ve teslim etme, DEM Parti’yi ise siyasetsizleştirme ve tabansızlaştırma görevi vermektedir.
Şu anda konuşulmakta olan hayali barış girişiminin dünyadaki barış ve çatışma çözümlerinden ve süreçlerinden farklı olmadığı vehmedilerek değişik uluslararası deneyimlerle paralellikler kurulmaya çalışılmaktadır. Kürt açılımı denilen ilk süreç ile Bahçeli açılımı denilen yeni girişim gibi yaklaşımların, dünyadaki barış ve çatışma çözümü yaklaşımlarıyla ve pratikleriyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Mevcut grişimi Türk tipi devletin teslim ve tasfiye projesi olarak niteleyebiliriz. Devletin dar kadroları tarafından hazırlanan, Devlet Bahçeli, Mehmut Uçum gibi kişilere görevlerin verildiği, toplumun hiçbir şekilde yer almadığı adım adım yürürlüğe sokulan bu girişimi Türk tipi devletin teslim ve tasfiye projesi olarak değerlendirebiliriz. Liberal ve realist çatışma çözümü yaklaşımlarıyla hiçbir şekilde ilgisi olmayan bu girişim, mevcut haliyle otoriter ve hegemonik nitelikte hazırlanan bir çatışma sürecinin ileri düzeye taşınması görüntüsüne sahiptir. CHP’li Esenyurt belediyesine, DEM Parti’li Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine atanan kayyumlar, Türk tipi devletin teslim, tasfiye ve çatışma projesinin stratejik parçalarıdır. Türk tipi devletin teslim ve tasfiye projesinde hiçbir şekilde Erdoğan ve Bahçeli’nin birbirinden farklı düşünmesi, devlet ve hükümet ikilemi çerçevesinde bir gerilimin olması mümkün değildir. Bu son girişimin bütün detayları, Erdoğan-Bahçeli liderliğinde hazırlanmış ve devlet-hükümet bütünlüğü içinde uygulamaya sokulmuştur.
Devlet tarafından hazırlanan ve Bahçeli üzerinden uygulamaya konulan bu girişim, masa, müzakere, taraflar, aktörler, muhataplar, üçüncü taraf, diyalog, barış, ön hazırlık, uygulama gibi kavramlar çerçevesinde değerlendirilemez, çünkü barış ve çatışma süreçlerine dair bütün kavramlar ve uygulamalar reddedilerek bu girişim hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. Devletin uygulamaya koyduğu bu girişimde, Öcalan müzakereci değil, figüran olarak konumlandırılmıştır. Bahçeli’nin devlet adına Öcalan’a örgütü silahsızlandırma ve Rojava bölgesini tasfiye etme görevinin tebliğ edildiği görülmektedir. Öcalan’ın olası çağrısı sonucunda Rojava oluşumunun tasfiyesi, örgütün silahsızlandırılması ve DEM Parti’nin altından dayandığı sosyolojinin alınması gibi amaçlar gerçekleşmediği takdirde yoğun bir çatışma döneminin başlayacağını öngörmek mümkün olabilir.
Türkiye, Rojava yönetimini tasfiye ederek Suriye sahasında ve Ortadoğu’da belirleyici bölgesel güç haline gelmeyi tasarlamaktadır. Öcalan kartıyla Rojava yönetimini kontrol altına almayı ve tasfiye etmeyi tasarlayan Türkiye, Şam rejiminin ve İran’ın etkisini daha kolaylıkla azaltabileceğinin hesaplarını yapmaktadır.
TÜRKİYE, BELİRLEYİCİ BÖLGESEL GÜÇ OLMAYI TASARLAMAKTADIR
Türkiye’nin Ortadoğu’daki rakibi, İsrail değil, İran’dır. HAMAS’ın 7 Ekim saldırısından sonra İran ve İsrail arasında başlayan fiili çatışma durumu, bölgesel güç olarak İran’ı çok zayıflatmıştır. İran’ın İsrail karşısında gerilemesinde ve dünyada içine düştüğü zayıf durumu fırsat bilen Türkiye, Ortadoğu alanında güçlenmeye çalışmaktadır. Türkiye, Rojava yönetimini tasfiye ederek Suriye sahasında ve Ortadoğu’da belirleyici bölgesel güç haline gelmeyi tasarlamaktadır. Öcalan kartıyla Rojava yönetimini kontrol altına almayı ve tasfiye etmeyi tasarlayan Türkiye, Şam rejiminin ve İran’ın etkisini daha kolaylıkla azaltabileceğinin hesaplarını yapmaktadır.
Türkiye’de çok sert bir iktidar mücadelesi yaşanmaktadır. AKP-MHP ittifakı, ülkedeki iktidarını kalıcı ve sürekli hale getirmek, vatanın sınırlarının değiştirilmesi tehlikesine karşı her türlü tedbiri alan ve vatan savunması yapan bir algı yaratmaktadır. Bilge lider olarak sunulan Bahçeli, vatanın uzun vadedeki çıkarlarını korumak için Öcalan’a terörü bitirmesi için Meclis’te çağrı yapmak gibi riskler alan kişi olarak öne çıkmaktadır. Bahçeli’nin devlet adına seslendirdiği girişim, Suriye’deki Rojava oluşumunun bedeli ne olursa olsun ortadan kaldırılmasını ve içeride de DEM Parti başta olmak üzere bu hareketin bütün unsurlarının etkisizleştirilmesini amaçlamaktadır. Derin bir ekonomik, sosyal ve siyasal çöküntünün yaşandığı bugünlerde herkesi çatışmalarla ve krizlerle dolu günler beklemektedir.
Yorum Yazın