Deva Partisi İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, sosyal medya hesabından Trump’ın çevre politikaları üzerine yazdığı değerlendirmede; “Trump’ın çevre politikaları, kısa vadeli ekonomik kazançlar uğruna ekosistemimizi, halk sağlığını ve ekonomik dengeleri tehlikeye atıyor. Bu politikaların uzun vadeli etkileri, yalnızca Amerika’yı değil, tüm dünyayı etkileyecek.” tespitini yaptı.
Çevre politikaları, yalnızca doğanın korunmasına yönelik önlemlerden ibaret değil; aynı zamanda ekonomiyi, halk sağlığını ve toplumsal adaleti doğrudan etkileyen bir yönetim anlayışının parçası. Ancak Donald Trump’ın politikaları, bu bağlantıyı görmezden gelerek doğayı bir sömürü aracı olarak kullanmayı tercih ediyor. Kendi çıkarları için çevresel düzenlemeleri yok sayan bir liderlik anlayışı, sadece ekolojik değil, sosyal ve ekonomik felaketleri de beraberinde getiriyor.
Çevresel DÜZENLEMELERİN Ortadan Kaldırılması
Trump yönetimi, iklim değişikliğini "uydurma bir kriz" olarak tanımlayarak çevresel düzenlemeleri hızla kaldırmaya başladı. Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, karbon emisyonları üzerindeki kısıtlamaları kaldırması ve büyük sanayi şirketlerine çevreyi kirletme konusunda serbestlik tanıması, bu yıkıcı politikanın başlıca örnekleridir.
Amerikalı tarihçi Timothy Snyder, bu tür politikaların ardındaki mantığı açıklarken, otoriter liderlerin düzeni korumaktan çok yıkımı bir araç olarak kullandığını vurguluyor.
Snyder’a göre, Trump gibi liderler çevresel yıkımı yalnızca ekonomik kazanç elde etmek için değil, aynı zamanda halkı daha kırılgan hale getirerek onları kontrol edilebilir kılmak için de kullanıyor. Doğal kaynakların sömürülmesi, uzun vadede ekonomik eşitsizliği artırıyor ve büyük şirketleri daha da güçlendiriyor.
Büyük ŞİRKETLERİN ÇIKARLARI Uğruna Halkın Feda Edilmesi
Çevresel düzenlemelerin kaldırılması, en çok küçük çiftçileri, işçileri ve düşük gelirli kesimleri etkiliyor. Büyük sanayi ve enerji şirketleri kârlarını artırırken, bu politikaların bedelini toplumun geri kalanı ödüyor. Özellikle Amerika’da tarım ve sanayi bölgelerinde görülen çevre felaketleri, düşük gelirli halkın yaşam kalitesini doğrudan tehdit ediyor.
Benzer bir durum Türkiye’de de yaşanıyor. Küçük üreticiler, büyük şirketlerin baskısı ve piyasa manipülasyonları nedeniyle giderek daha zor durumda kalıyor. Devletin piyasa düzenleyici rolünü kaybetmesi, hem çevresel hem de ekonomik bir kriz yaratıyor. Çiftçiler, mahsullerini satacak bir piyasa bulamazken, fabrikalar verdikleri alım sözlerini yerine getirmiyor. Bu süreç, hem ekonomik dengesizliği artırıyor hem de kırsal kesimdeki insanların geçim kaynaklarını yok ediyor.
Hukukun ve BİLİMİN Göz Ardı Edilmesi
Trump’ın çevre politikalarının bir diğer tehlikeli boyutu ise bilimin ve hukukun devre dışı bırakılmasıdır. Çevresel düzenlemeler, bilim insanlarının yıllarca süren araştırmaları ve çevre hukukunun gelişimiyle şekillenmiştir. Ancak Trump yönetimi, bilim insanlarını susturarak ve çevresel verileri manipüle ederek bu süreci tersine çevirmeye çalıştı.
Snyder, otoriter yönetimlerin bilimi reddetmesinin, gerçeği çarpıtmanın ve halkı yanlış bilgilendirmenin, demokratik sistemleri zayıflatma stratejisinin bir parçası olduğunu söyler. Trump’ın çevre politikaları da tam olarak bu mantıkla şekillenmiştir: Bilim insanlarının uyarılarına rağmen petrol ve gaz şirketlerine verilen teşvikler, çevresel verilerin manipüle edilmesi ve iklim krizinin inkâr edilmesi, hukukun ve bilimin sistemli bir şekilde yok sayıldığını gösteriyor.
Sonuç: GERİ DÖNÜLMEZ Bir Yola mı Giriyoruz?
Trump’ın çevre politikaları, kısa vadeli ekonomik kazançlar uğruna ekosistemimizi, halk sağlığını ve ekonomik dengeleri tehlikeye atıyor. Bu politikaların uzun vadeli etkileri, yalnızca Amerika’yı değil, tüm dünyayı etkileyecek.
Timothy Snyder’ın uyardığı gibi, çevresel yıkım yalnızca bir sonuç değil, aynı zamanda bir araçtır. Halkın zayıflatılması, çevre düzenlemelerinin kaldırılması ve büyük sermayenin güçlendirilmesi, otoriter yönetimlerin temel stratejilerindendir. Bu yüzden, çevre politikalarını yalnızca ekolojik bir mesele olarak görmek yerine, demokrasi ve insan haklarıyla doğrudan bağlantılı bir konu olarak ele almak gerekiyor. Eğer bu gidişata dur denilmezse, sadece doğayı değil, toplumun geleceğini de kaybedebiliriz.
----
Not:Yazının önemi nedeniyle kendisinin izni ile yayınlıyoruz.
Yorum Yazın