Trump’ın suikast girişiminden sağ kurtulması ile bir siyasal felaketin önünden dönüldü. Bu olayın Kasım seçimlerine nasıl yansıyacağını değerlendirmeden önce, bu gerçeği kabullenmeliyiz. 45.Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve 2024 ABD Başkanlık Seçimleri Cumhuriyetçi Parti Başkan Adayı Donald Trump, Türkiye saatiyle 14 Temmuz sabahı Pennsylvania eyaletinin Butler isimli küçük bir şehrinde düzenlediği mitinginde silahlı bir saldırıya uğradı.Saldırıyı adeta mucizevi bir biçimde, kafasını yalnızca birkaç santim kaydırmak suretiyle ufak bir sıyrıkla atlatan Trump, ve dolayısıyla hem ABD hem de Dünya siyaseti, korkunç bir felaketin eşiğinden döndü. Saldırıda, etkisiz hale getirilen saldırganın yanı sıra bir miting katılımcısı hayatını kaybetti, 2 kişi ise ağır yaralandı.Bu saldırının tırnak içerisinde “başarılı” olması, yani Trump’ın hayatını kaybetmesi ile sonuçlanması ihtimalinin bir felaket doğuracağını kabul etmek için Trump’ın siyasi pozisyonunu yüzde yüz desteklemek gerekmiyor.Amerikan siyaseti, yapısı gereği son derece kutuplaşmış bir yapıda. Amerikan demokrasisi, bu kutuplaşmayı zaman zaman lehine kullanmayı başarabilse de, özellikle 2020’de Joe Biden’ın Donald Trump’a karşı seçilmesiyle daha kritik bir boyuta ulaştı.Joe Biden’ın seçilmiş başkan olmasının ardından Ocak 2021’de gerek Amerikan gerekse uluslararası yorumcular tarafından “demokrasi aleyhine” olduğu konusunda fikir birliğine varılan 6 Ocak Eylemleri gerçekleşmiş, bir grup Trump destekçisi saldırgan tarafından Kongre binası basılmıştı. Bu korkunç olayın hala aynı sivrilikle Amerikan siyasetini ve demokrasisini bölmeye devam ettiğini söylemek yanlış olmaz.Aradan geçen 3 yılı aşkın sürede, tarafların keskin siyasî ayrılıklarını körükleyen çokça kritik siyasi ve hukukî vakıa yaşandı.
Ancak meseleyi olan “%50’ye karşı %50” merceğinden taşıran, bir tarafın tamamen haksız, diğer tarafın ise ahlaken üstün olduğu anlatısını körükleyen önemli bir aparata dikkat çekmeden bu okumayı anlamlı bir yere taşıyamayız. ABD anaakım medyası, maalesef bu treninin başını uzun bir süredir çekiyor.
ABD MEDYASI BU TRENİN BAŞINI ÇEKİYOR
Dış politikadan enerji krizine, ekonomiden temel anayasal haklara kadar Amerikan demokrasisinin iki sütununu teşkil eden siyasi gelenekler birbirini dinlemez, ortak çalışamaz hâle geldi. Birbirinden bu denli uzaklaşan siyasal söylemlerin en ürkütücü yansıması ise elbette seçmenler düzeyinde.Ancak meseleyi olan “%50’ye karşı %50” merceğinden taşıran, bir tarafın tamamen haksız, diğer tarafın ise ahlaken üstün olduğu anlatısını körükleyen önemli bir aparata dikkat çekmeden bu okumayı anlamlı bir yere taşıyamayız. ABD anaakım medyası, maalesef bu treninin başını uzun bir süredir çekiyor.Trump’ın ve destekçilerinin ABD anaakım medyasına karşı verdiği anlatı mücadelesi malum. Başkanlığı döneminde dahi, “yalan haber” olarak tanımladığı medya gruplarını yalnızca yönetim düzeyinde değil, muhabir düzeyinde dahi doğrudan karşısına almıştı Trump.Anaakım medya ise, o zaman dahi bu siyasi anlatıdan Trump’ın düşmanlaştırıcı dilini, belki de haklı olarak, sorumlu tutuyordu.2016 Trump ile 2024 Trump’ı siyaseten ve anlatı olarak yüzde yüz bir tutsak dahi, o zamandan bu yana değişen ve değişmeyen önemli gerçekler var.Özellikle 6 Ocak 2021’den bu yana Trump siyaseti, medyanın büyük oranda dışına itildi. Yansılca Trump değil, Trump destekçileri de büyük oranda susturuldu. Trump destekçisi olmak, 6 Ocak’ta Kongre’yi basan saldırganlarla aynı demokrasi düşmanlığına haiz olmakla ilişkilendirildi.Ve elbette bir de Trump’ın yargılama süreci var. Özellikle Mayıs sonunda Trump’ın “sus payı” davasında eski başkan aleyhine karar çıkmasıyla, Trump destekçiliği git gide siyaset dışı bir pozisyona itilmek istendi.Ancak belli ki Amerikan seçmenin büyük bir yüzdesi, olayları anaakım medyanın merceğinden değerlendirmek istemiyor. Trump’ın siyaseten popülerliğini her geçen gün arttırmasının bir sebebi olmalı.Anaakım medyada alarm sinyallerini kritik olarak çaldıran olay, Trump ve Biden’ın Atlanta’da gerçekleştirdiği münazara oldu. Bu sefer, dilin yalnızca Trump aleyhine olmakla sınırlı kalmayıp, Biden’ın da lehine olamayacağı kabul edilmek durumunda kalındı. Nitekim bugüne kadar, medyanın en önemli başlıklarından biri Biden’ın adaylıktan çekilip çekilmeyeceği; çekilirse yerine kim geleceği olmuştu.X öncesi Twitter’ın sansür oklarından payını oldukça alan, sağ-muhafazakar görüşleriyle bilinen sosyal medya sayfası The Babylon Bee’nin kurucusu, Seth Dillon, suikast girişimi haberlerine yönelik gözüme ilk çarpan ilginç bir paylaşım yaptı. Trump’ın olaydan yalnızca yaralanarak kurtulduğu haberi gelmesiyle beraber Trump siyasetine “eleştirel” yaklaşan yorumcuların Trump’a “geçmiş olsun” dilemesinin üzerine Dillon, X üzerinden eleştirel surette “Hitler’e niye geçmiş olsun diyesiniz ki?” diye sordu.
Yorum Yazın