Elon Musk için kendi tabiriyle Cumhuriyetçilerin kazanması kendi ticari hayatı için ne kadar önemliyse, Cumhuriyetçi bir başkan adayının da Çin’le girilen ekonomik savaşta Elon Musk’ın başarılarına devam etmesi o kadar önemli olabilir.
ABD seçimlerine iki gün kaldı. Amerika’daki her iki kesimde demokrasinin tehdit altında olduğunu söyleyerek seçime giriyorlar. Cumhuriyetçiler, karşı taraf kazanırsa ekonomiyi batıracağına inanırken, Demokratlar muhaliflere karşı ne yapılacağı konusunda belirsizlik yaşıyor. Normalde Başkan ve Başkan Yardımcılarının karşılaştığı seçimlerde, bu sefer Cumhuriyetçi aday olan Trump’ın yanında bir üçüncü paydaş, Elon Musk, varını yoğunu ortaya koyarak bir CTO gibi çalışıyor.
Trump, Elon Musk’ı “cost-cutter” yani maliyet düşürücü olarak tanımlıyor ve hükümette bu görevde bulunabileceğini söylüyor. Bir iş adamı için maliyetleri düşürmek önemli bir etken olabilir; bu, devlet görevi olunca da devletin küçülmesi olarak algılanabilir. Çalışan sayısının azalması ve harcamaların verimli olması gibi unsurlar bu algıyı güçlendiriyor. Ancak, Elon Musk’ın şirketlerine bakıldığında, küresel bir ulaştırma ve haberleşme ağı kurduğu görülüyor. Bu pazarda ise “maliyetleri düşürerek” ilerliyor.
Elon Musk’ın sahip olduğu Tesla ile Amerika, Detroit’in iflasından sonra araç yarışına tekrar döndü. Elektrikli araçlar (EV’ler), enerjinin %85-90’ını hareket enerjisine dönüştürürken, içten yanmalı motorlar (ICE) bu oranın yalnızca %20-30’unu kullanıyor. Rejeneratif frenleme sayesinde enerji geri kazanılıyor ve dururken enerji harcamıyorlar. Bu özellikler, EV’leri daha verimli ve çevre dostu hale getiriyor. Ayrıca, Tesla her geçen gün maliyetleri azaltarak araç fiyatını düşürmesiyle de araç piyasasında yer kazanmaya devam ediyor.
Tesla, GigaCasting ile parça sayısını azalttı ve üretim hızını artırdı. Tipik bir ICE araçta 30.000 parça varken Tesla’da bu sayı 10.000. Örneğin, Volkswagen bir aracı 30 saatte üretirken, Tesla 10 saatte üretiyor.
VOLKSWAGEN BİR ARACI 30 SAATTE, TESLA 10 SAATTE ÜRETİYOR
Birçok kişi, büyük otomotiv firmalarının pazara girmesiyle Tesla’nın rekabet edemeyeceğini düşünüyordu; ancak Tesla, üretime odaklanarak fark yarattı. Musk, “Ürünümüz araba değil, fabrikamız” diyerek bu yaklaşımı özetliyor. Tesla, GigaCasting ile parça sayısını azalttı ve üretim hızını artırdı. Tipik bir ICE araçta 30.000 parça varken Tesla’da bu sayı 10.000. Örneğin, Volkswagen bir aracı 30 saatte üretirken, Tesla 10 saatte üretiyor. Tesla, reklam yapmıyor, bayilik ücreti ödemiyor ve borç yerine yatırımlarından net gelir elde ediyor. Ayrıca, otonom araç yazılımını ekstra kâr sağlayan bir ek olarak satıyor.
Tesla’nın 10 yıllık bir pazar avantajı var ve ABD gibi ülkelerden aldığı teşviklerle ICE araç üreticilerini geride bırakıyor. Bu maliyet azaltma süreci, Tesla’ya pil, güneş enerjisi ve robot teknolojilerinde inovasyon ile ilerleme sağladı ve her biri, Tesla’nın kardeş şirketleri olarak şimdi pazar sahibi olmaya çalışıyor. Ayrıca, yeni nesil tünel bazlı yollar için kazma makinelerini inovasyonla yenileyerek metre başına tünel kazma maliyetini düşürdüler.
Gelecekte araçlarımız şehirlerde otonom yerin altından ilerleyecek, ev robotlarımız eşyalarımızı taşıyacak. Bu vizyonu SpaceX ise uçak, tren ve denizyolunun ötesinde uzay yolu ile taşımanın önünü “kullanabilir roket teknolojisi” ile açarak tamamlayacak.
Bugün, kim SpaceX’in ana misyonunun Mars olduğuna inanabilir? Bunun, yatırımcıları çekmek üzere bir pazarlama stratejisi olduğu kesin; çünkü hangi yatırımcı trilyonlarca doları, kendisi vefat edince bile geri gelmeyecek bir ticarileştirme faaliyetine yatırır? Geçenlerde SpaceX’in en büyük roketi, kendi kendine geri döndü ve yerdeki iki robot kolun arasına indi. Bu teknolojilerle uzaya gidişin maliyetini yüzde 10,000 kat düşürmeye çalışıyorlar. Yani, amacı uzaya gönderdiği her kilogram yükün maliyetinin 10 dolar civarında olması. 1980’de gönderilen Space Shuttle’da bu rakam 100,000 dolardı. Starship şu anda 10-100 dolar bandına inmiş durumda.
SpaceX bu maliyetler ile “nereye ne” taşıyacak? Aslında yeni “İpek Yolu’nu” kimin kuracağı savaşında Amerika’nın önemli bir aktörü gözüküyor. Zamanında İpek Yolu, ipeğin pahalı ama hafif olmasından kaynaklandı. Ulaştırma maliyeti ise mesafe ve ağırlık ile belirlendi. Uzak ve ağır yük, pahalı ulaştırmayı da beraberinde getirdi. Bu nedenle, çok uzun mesafelerde sadece pahalı ve hafif malzeme satıldı; bu da o dönemde ipekti. Ulaştırma, deniz ve demir yolları ile ucuzladıkça, ipekten başka ürünler de uzun ticaret yollarında dolaşmaya başladı. Tütün, şeker, pamuk ve daha sonra mısır, buğday devam etti. Ticaret arttıkça dünya zenginleşti.
Bugün, Çin’den ABD’ye 1 kilogram yük taşıma maliyeti, hava veya deniz yolu seçimine göre değişiklik gösteriyor. Deniz yoluyla gönderim ortalama 2-5 USD/kg arasında bir maliyete sahiptir. Ancak, teslimat süresi daha uzun olabilir. Hava yoluyla taşımacılık ise daha hızlı olmasına rağmen maliyeti yüksektir ve 8-12 USD/kg veya daha fazlasını bulabilir. Şimdi daha ucuz ve hızlı bir yöntemin geldiğini düşünün. Neler olabilir?
İlk olarak, uzay ile tek yönlü taşımacılık başladı. Yerden uzaya uydu atma maliyetleri düşürüldü ve SpaceX, uzaya attığı Starlink uyduları ile bütün dünyaya haberleşme hizmeti vermeye başladı. Bunun için artık ek bir yer cihazına ihtiyaç yok; elimizdeki telefonlar, Starlink eSIM kartlarını yüklediği anda ulusal haberleşme şirketlerinden bağımsız hale gelebilecek. İlk olarak, 8 milyarlık dünya nüfusunun 3 milyarının hâlâ internete bağlı olmadığını düşünürseniz, bu nüfus sistemde dolaşıma sokulan ikinci el cep telefonlarıyla belli bir zaman sonra Starlink üzerinden internete bağlanacak. Eğer bu 3 milyar kişinin ilk bir milyarını alırsa, X.com haberleşme, arama, e-posta, video ve sosyal medya gibi tüm hizmetleri veren bir yer haline gelecek. Bu otomatik olarak şu anda internete bağlı ilk 5 milyarı da etkileyecek ve halihazırda kullandığımız arama motorunu, sosyal ağı ve video platformlarını terk edeceğiz. Ülkelerin haberleşme regülasyonları bypass edilecek ve bundan ilk önce kapalı yönetimler etkilenecek.
Ötesinde, yüzlerce uydu fırlatmak, meteorolojik modellerin doğruluğunu artırmak, tarım, suç oranları, avcı faaliyetleri, iklim değişikliği ve askeri hareketlilik gibi konularda önemli veriler sunabilecek. Gerçek zamanlı izleme ile iş dünyasının ve toplumun nasıl dönüştürülebileceği tartışma konusu…
İkinci olarak, bu uzay teknolojisinin yerden-yere yük ve insan taşıdığını düşünelim. Kıtalararası yolculuk 30 dakikanın altına inecek; İstanbul’dan göğe yükselecek bu roket, atmosferden ayrıldıktan sonra tekrar olduğu gibi aşağı inecek ve bakmışsınız, saatte 100,000 km hızla hareket eden dünyanın New York’una ulaşmış. İstanbul-New York kuş uçuşu 8 bin km olduğunu düşünürsek, bu 5 dakikada bir dünya dönüşüne denk geliyor; artı yukarı çıkış ve iniş zamanı. Bütün kara, hava ve deniz yollarının artık kıta içi uçuşa sınırlanması demek. Bunun için SpaceX ile erken anlaşma yaparak Avrupa rampasının İstanbul’da İGA’nın açıklarında olmasını sağlamak önemli.
Uzay teknolojisine, ABD girişimci bakış açısıyla baktı ve kamunun sahip olduğu NASA’nın elinden çıkararak birkaç özel girişimci, riski yaymak için desteklendi. Ancak, onların durumu Elon Musk kadar iç açıcı değil. Andrew Beal (bankacı), yeni motorunu test ettikten sonra şirketini kapattı. Jeff Bezos (Amazon’un kurucusu), SpaceX’ten önce Blue Origin’i kurmasına rağmen hâlâ yörüngeye ulaşmayı başaramadı. Richard Branson (Virgin’in kurucusu) ise yörüngeye dört kez fırlatma gerçekleştirdi, ancak daha sonra şirketini kapattı. Yine de, suborbital uçuşlara devam etmesi bekleniyor. Meşhur Boeing’in astronotları ise uzayda mahsur bekliyor.
Bu sırada Çin, dünyanın üretim üssü olarak ilerlerken ulaşımı rahatlatmak amacıyla Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni 2013 yılında Cumhurbaşkanı Xi Jinping tarafından başlatmıştı. Bu inisiyatif, başlangıçta Doğu Asya ile Avrupa’yı fiziksel altyapılarla bağlamayı hedefleyen en iddialı altyapı projelerinden biri oldu. Zamanla, Afrika, Okyanusya ve Latin Amerika gibi bölgelere yayıldı ve Çin’in ekonomik ve siyasi etkisini önemli ölçüde artırdı. Proje, demiryolları, enerji boru hatları ve karayolları gibi geniş bir altyapı ağı oluşturmanın yanı sıra, istihdam yaratmak amacıyla özel ekonomik bölgeler kurulmasını teşvik etmekte ve ülkelerin Çin’in teknoloji çözümlerini benimsemelerini desteklemektedir. Günümüzde, 147 ülke projeye dahil olmuş ve bu ülkeler dünya nüfusunun üçte ikisini ve küresel GSYİH’nin %40’ını kapsamaktadır. Çin’in artan gücünün rahatsız edici bir uzantısı olarak değerlendirilirken, ABD ise bundan endişe duymaktadır.
Trump’ın bir önceki döneminde 5G’de girişilen savaş gibi yenileri yolda. Yapay Zekâ ve Kuantum teknolojileride sıra içinde olacak olan savaşlardan.
5G’DE GİRİŞİLEN SAVAŞ GİBİ YENİLERİ YOLDA
Çin, bu ağustos ayında da 18 uyduyu yörüngeye yerleştirerek kendi Starlink benzeri ağını kurmaya yönelik adım attı. Shanghai Spacecom Satellite Technology (SSST) tarafından gerçekleştirilen fırlatma, “Bin Yelkenli Takım Star” planının ilk aşamasını temsil ediyor. Çin, Starlink’i ABD’nin uzayda yaratmaya çalıştığı hegemonyanın bir parçası olarak gördüğünden, bunu kendi çıkarları için bir tehdit olarak değerlendirmekte. Trump’ın bir önceki döneminde 5G’de girişilen savaş gibi yenileri yolda. Yapay Zekâ ve Kuantum teknolojileride sıra içinde olacak olan savaşlardan.
Bunun için Elon Musk için kendi tabiriyle Cumhuriyetçilerin kazanması kendi ticari hayatı için ne kadar önemliyse, Cumhuriyetçi bir başkan adayının da Çin’le girilen ekonomik savaşta Elon Musk’ın başarılarına devam etmesi o kadar önemli olabilir.
Bugün Amerika ve Çin, bir nevi “yaldızlı çağ” içindedir. Thomas Piketty ve birkaç başkası, Amerika’nın şu anda 19. yüzyıldaki yaldızlı çağı kısmi bir tekrarını yaşadığını gözlemlemiştir. Ancak, o dönemin çelik ve demiryolu alanındaki kapitalizm devleri, günümüzde yüksek finans ve teknoloji devleriyle yer değiştirmiştir. Önceki yaldızlı çağda refah, Amerika’da politik aktivizm ile tabana yayılmışsa, şimdi de küresel ulaştırma ve haberleşmeyi tekelleştirme gücünü elde edebilecek bir kişinin ve benzerlerinin varlığına beraberinde getireceği dezavantajlar açısından kaygı konusudur. Bu teknoloji titanlarına karşı yapılan en üst düzey uyarılardan biri de Nobel ödüllü ekonomist Prof. Daron Acemoğlu ve ödüldaşı Prof. Simon Johnson tarafından dile getirilmektedir; büyük teknolojilerin kötü etkileri ve büyük yapay zekanın bir felaket olabileceği konusunda yüksekle regülasyon talep etmekteler ve Demokratların adayının kazanması için diğer 82 Nobel ödüllü sahibiyle beraber imza atarak desteklerini beyan etmişlerdir.
Sonuç olarak, bu Amerika’nın geleceğini ve küresel teknoloji savaşında liderlik rolünü belirleyeceği gibi büyük teknolojilerin dizginlenip dizginlenmeyeceğine karar verecek bir mücadele alanı olarak karşımızda duruyor.
Yorum Yazın