Güvenlik ve kriz bugünden yarına siyasal fenomenin sınırlarını belirliyor. Aynı zamanda en çok konuştuğumuz kavramlara da karşılık gelen bu iki siyasal geleceğin paradigması gibi sonuç doğurmakta. Dünya bir süredir giderek derinleşen bir krizle boğuşuyor. Kapitalizm refahı arttırmıyor. Yeni çalışma ilişkileri herkesi güvencesiz hâle getirdi. Mutsuzluk ve kaygı arttı. Kimse geleceğinden emin değil.Dünya nereye gidiyor? İnsanlık şu an ne durumda? Bizi gelecekte ne bekliyor? Geleceği bilmek, bu mümkün olmuyorsa bile bazı eğilimler üzerinden öngörüde bulunmak hemen her zaman temel tutkularından biri oldu insanlığın. Kahve fallarından fütürolojiye kadar büyük bir sektör var bu hususta. Şüphesiz ki kesin şeyler söylemek haddini aşmak olur. Gelecek henüz yaşanmadı çünkü. Sayısız olasılık var. Her şey olumsal. Ama yine de yaşadıklarımızı yaşamaya devam edeceğimizi varsayarak tahminde bulunabiliriz.Güvenlik ve kriz bugünden yarına siyasal fenomenin sınırlarını belirliyor. Aynı zamanda en çok konuştuğumuz kavramlara da karşılık gelen bu iki siyasal geleceğin paradigması gibi sonuç doğurmakta. Dünya bir süredir giderek derinleşen bir krizle boğuşuyor. Kapitalizm refahı arttırmıyor. Yeni çalışma ilişkileri herkesi güvencesiz hâle getirdi. Mutsuzluk ve kaygı arttı. Kimse geleceğinden emin değil. Herkes diğer herkesin rakibi.Böyle bir toplumsallıkta en çok ihtiyaç duyulan şey güvenlik. Tabii bir kez böyle bir şey olduğunda, yani güvenlik ihtiyaçların en tepesine çıktığında özgürlük ve haklar kaçınılmaz bir şekilde araçsallaşıyor. Yaşadığımız çağ insanların haklarının arttığı ama hiçbir hakkın tam anlamıyla kullanılamadığı bir döneme karşılık gelmekte. Bu arada güvenlik sorunu nedeniyle insanlar özel hayatlarına çekilmiş durumda. Katılım ve politika can çekişiyor.İşte tam da bu noktada popülizm devreye girmekte. Demokrasinin seviyesi popülizmin seviyesine doğru irtifa kaybetmekte. İdeoloji, akıl ve bilimin göz ardı edildiği, liderin yalanlarının siyasetin yerine geçtiği, kısa değerlendirmeler, duygusal patlamalar ve komplo teorilerinin ilgi çektiği bir zamanı deneyimliyoruz.
İç siyaset seyrekleşip çirkinleşiyor. Dış siyaset ise yeni savaşlara teslim. Ukrayna-Rusya ve İsrail-Filistin savaşlarında bir kez daha gördüğümüz üzere çatışan güçler hiçbir zaman tam anlamıyla devlet değil. Ukrayna’da bu ülkenin halkının bir kısmı Rusya’yla birlikte kendi devletlerine karşı savaşıyor. İsrail-Filistin meselesi ise uluslararası siyaset ve hukuku zorlayan bir içeriğe sahip.Yarının dünyasında modern olanın geri döneceğine dair hiçbir ipucu yok. İhtimal ki post-truth, post-modernizm ve popülizm iyi, güzel, anlamlı ve kaliteli olan her şeyi çürütmeye devam edecek. Tweet atıp video çektiğinizde siyaset yapmış oluyoruz. Sürekli bir şekilde yankı odasında kaldığımız için ötekinin sesi duyulmuyor. Böyle bir dünyada kötü olmak çok kolay. Google’dan insanları araştırıp açık bulmak yeterli. Kitle ve linç devreye giriyor sonrasında.İç siyaset seyrekleşip çirkinleşiyor. Dış siyaset ise yeni savaşlara teslim. Ukrayna-Rusya ve İsrail-Filistin savaşlarında bir kez daha gördüğümüz üzere çatışan güçler hiçbir zaman tam anlamıyla devlet değil. Ukrayna’da bu ülkenin halkının bir kısmı Rusya’yla birlikte kendi devletlerine karşı savaşıyor. İsrail-Filistin meselesi ise uluslararası siyaset ve hukuku zorlayan bir içeriğe sahip.Son durum şu: Aslında bir zamanlar Mısır’ın parçası olan Gazze uluslararası toplum tarafından tam bir devlet sayılmayan Filistin yönetiminden özerk bir yapıya sahip. Gazze’yi yöneten Hamas İsrail devletiyle savaşıyor. Hem Ukrayna hem de Filistin savaşlarında sivil can kaybı çok yüksek, devlet ile siyasi örgüt arası yapıların askeri faaliyetleri oldukça belirgin. Ortada bir savaş var. Ama savaş hukuku uygulanamıyor. Kimin sivil kimin asker olduğu belli değil çünkü. İşte bu tip savaşların sayısında ciddi bir artış var. Geleceğin dünyası aynı zamanda her yere yayılmış şiddet dalgasının ve melez savaşların toplumlar arası ilişkilere damga vurduğu bir dünya olacak.
Yorum Yazın