Rilke "Tekrar etmek ölümdür" der ama tekrar yaşamdır da. Nefesinizi tekrar ve tekrar içinize çekerken hala yaşamdasınızdır. En güzeli sınırları belli fasit daire içinde dönmeden, genişleye genişleye hareket etmektir. Sıradanlıktan ne kadar da dert yanarız: Her gün aynı şeyi yapmak, aynı yere gitmek, aynı eve geri dönmek, aynı davranışları sergileyip durmak. Böyle bir hayat son derece renksiz gözükür. Ölümlü bir varlık olarak insan bu sarmalda bir aşağı bir yukarı gidip gelirken yaşamın aynılığından şikayet eder. Sartre, Bulantı adlı romanında tekrarların nasıl bir varoluş problemine döndüğünü şu satırlarda anlatır: Yaşarken başımızdan hiçbir şey geçmez. Dekorlar değişir, kişiler girer çıkar, hepsi bu. Başlangıçlar da yoktur. Günler anlamsızca birbirine eklenir durur; sonu gelmez tekdüze ekleniştir bu.[1] Bir girdapta dönüyor muyuz gerçekten gün yüzü görmeden?Alışkanlıklarımızla örülü sıradan dünyamız değişmez yasalara göre işliyor. Son otobüs her gün aynı saatte kalkıyor, su yüz derecede kaynıyor. Oysa sıradan dünya alışkanlıklarına sıkı sıkıya yapışmışken her gün bir diğerinden farklıdır. Sıradan dünyamızı ve her günkü alışkanlıklarımızı yaşama karşı görmekle önemli bir noktayı ıskalarız. Sorular zihnimde dönüp durduğunda filozoflar imdadıma yetişir. Aristoteles erdemli olabilmemiz için alışkanlıklarımıza tutunmamız gerektiğini söyler. Ona göre erdemlerin sürdürülebilmesi için bilginin teoriden pratiğe dökülmesi ve alışkanlık haline gelmesi gerekir. "Tekrar tekrar yaptıklarımız kim olduğumuzu belirler. Bu yüzden mükemmel olmak için eyleme değil, alışkanlığa ihtiyaç vardır." der Aristoteles. Tabii bu alışkanlığı hangi yönde geliştirdiğiniz de önemli. Aristoteles için iyi bir karaktere sahip olmak için iyi alışkanlıklara sahip olmalıyız. Bir kez eylemek yetmez düzenli eylemek gerekir.Asıl zor olan bu tekrarlardır aslında. Her gün ilmek ilmek örürsünüz alışkanlıklarınızı. İlk gün taş dolu epey ağır bir çuval taşıdığınızı düşünün ama öyle ki her gün o çuvaldan bir taş eksiliyor ve zaman geliyor ki hiç zorlanmıyorsunuz çuvalı taşımakta. İçeride ve dışarıda ne olursa olsun bir kale gibi aynı şekilde durabilmeyi başarmanın zaferidir alışkanlık. Zaman içinde alışkanlıklarımız bizi tanımlayan kelimelere dönüşür. Kim olduğumuzu anlatır. Konfüçyüs bizi birbirimizden ayıran şeyin alışkanlıklarımız olduğunu söyler. Bizi ayıran sıradanlıklarımız, tekdüzeliklerimizdir.
Yazmak mesela bir alışkanlık haline geldiğinde, artık kitaplar kendiliğinden yazılır. Önemli olan her gün o bilgisayar başına geçebilmektir.Yazmak mesela bir alışkanlık haline geldiğinde, artık kitaplar kendiliğinden yazılır. Önemli olan her gün o bilgisayar başına geçebilmektir. Ama insan doyum alacağını düşündüğü hatta doyum aldığı ve ihtiyacı olan bir şeyi düzenli yapmak konusunda direnç gösterir. Mutlaka bir kaç sayfa olsa da okuyup yatmak insanı erdemli yapacak ne güzel bir alışkanlık olur. Bunun için yatağın ucuna bir kitap koyun; bir uyarıcı o alışkanlığı kazanmanızda oldukça yardımcı olacaktır. Alışkanlıkları bir parçamız haline getirense iradenizdir.Stoacı filozof kral Marcus Aurelius şöyle der: Alışık olduğun düşünceler ne ise zihninin karakteri de odur". Sinsi sinsi içinizde kök salan davranışlarınıza dikkat edin. Daha başını küçücük çıkaran bir filiz deyip geçmeyin bir bakarsınız sizin umarsamadığınız, azılı bir canavar olmuş. Eski alışkanlıkların yerini yenisinin alması zaman alır, o bitkiyi söküp atmak zorlaşır.Rilke ‘"Tekrar etmek ölümdür" der ama tekrar yaşamdır da. Nefesinizi tekrar ve tekrar içinize çekerken hala yaşamdasınızdır. En güzeli sınırları belli fasit daire içinde dönmeden, genişleye genişleye hareket etmektir. Her seferinde bir önceki halkayı içine alan ama onun dışına taşan, aynı form ve ritmde gözüken alışkanlıklarınızla yaşamı deneyimlemek nasıl olurdu?[1] Bulantı, Jean Paul Sartre, Can Yayınları, 2023, s. 66
Yorum Yazın