Netanyahu gerek söylemleriyle gerek politikalarıyla Orta Doğu’yu “yeniden şekillendirme”, “yeni Orta Doğu” hedefinde kararlı olduğunu göstermektedir. Eylül 2023’te BM Genel Kurulu’nun 78. toplantısında söz aldığında “Yeni Orta Doğu” olarak adlandırdığı harita ile dünya kamuoyuna seslenmiştir.
Hamas’ın 7 Ekim 2023’te düzenlediği saldırılarıyla başlayan, sonrasında İsrail’in uluslararası hukuku ihlal eden ve misli ile saldırarak karşılık verdiği süreç yakında bir senesini dolduracaktır. Bu süre zarfında Hamas ve İsrail arasında ateşkes sağlanamamıştır. Ateşkesin sağlanmasının, çatışmaların sonlanmasının aksine İsrail, Gazze Savaşı’nı Lübnan’a, Suriye’ye ve İran’a genişletmektedir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırı sağcı-dinci kabinesi, sadece sert söylemleriyle değil izlediği politikalarla da Orta Doğu’da barışın sağlanmasının zor olacağını göstermektedir.
Gazze’deki saldırılar sebebiyle hayatını kaybeden Filistinlilerinin sayısının yaklaşık 50.000 olduğu tahmin edilmektedir. Bu yüksek rakama, Gazze’nin yerle bir edilmesine ve BM Genel Kurulu başta olmak üzere uluslararası kamuoyundan durması yönünde yapılan çağrılara rağmen Tel Aviv, Gazze saldırılarına ara vermemektedir. “Cephesi”ni genişletmektedir. Lübnan’da Hizbullah’ı hedefine almış ve düzenlenen saldırı sonucunda Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve birçok kilit ismi öldürülmüştür. Bu ve benzeri saldırılarda sivil halk da kayıplar yaşanmaktadır.
Netanyahu gerek söylemleriyle gerek politikalarıyla Orta Doğu’yu “yeniden şekillendirme”, “yeni Orta Doğu” hedefinde kararlı olduğunu göstermektedir. Eylül 2023’te BM Genel Kurulu’nun 78. toplantısında söz aldığında “Yeni Orta Doğu” olarak adlandırdığı harita ile dünya kamuoyuna seslenmiştir. İsrail ile birlikte Mısır, Ürdün, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi İsrail ile ilişkileri normalleştirme andlaşması imzalayan ülkeleri “yeni Orta Doğu” olarak nitelendirmiştir. Bu noktada ilginç olan henüz İsrail ile söz konusu andlaşmayı imzalamayan Suudi Arabistan’ın da bu haritada yer almasıdır. Filistin’e ise bu haritada yer verilmemiştir. 7 Ekim öncesinde Netanyahu yönetiminin başlıca hedefi Filistin-İsrail sorununu çözmek ve Filistin devletinin kurulması önündeki engelleri kaldırmak olmamıştır. Suudi Arabistan ile ilişkilerini başlatmayı gündeminin üst sıralarına oturtmuştur.
Filistin’de İsrail işgalinin apartheid rejimi ile beraber devam etmesine rağmen Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan ve Fas İbrahim Andlaşmalarını imzalayarak İsrail ile ilişkilerini başlatmıştır. Dolayısıyla Arap devletlerinin ortak düşmanı İsrail olmaktan çıkmış artık İran yeni düşman olarak belirlenmiştir.
ARAP DEVLETLERİNİN ORTAK DÜŞMANI İSRAİL OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR
Değişim, 7 Ekim’den önce diplomatik alanda İbrahim Andlaşmaları ile başlamıştır. İsrail ile barış yapmak, İsrail’i tanımak için Filistin devletinin kurulması şartından bazı Arap devletleri vazgeçmiştir. Filistin’de İsrail işgalinin apartheid rejimi ile beraber devam etmesine rağmen Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan ve Fas İbrahim Andlaşmalarını imzalayarak İsrail ile ilişkilerini başlatmıştır. Dolayısıyla Arap devletlerinin ortak düşmanı İsrail olmaktan çıkmış artık İran yeni düşman olarak belirlenmiştir. ABD eski başkanı Donald Trump’ın “Yüzyılın Planı” adlı “barış girişimi” söz konusu Arap-İsrail yakınlaşmasını başlatmıştır. İran’ı ortak tehdit olarak merkezine alan Plan ile Orta Doğu’nun İsrail’i kapsayan İran’ı dışlayan entegrasyonun sadece barışı değil aynı zamanda refahı getireceği savunulmuştur.
Netanyahu’nun değişim hedefi, 7 Ekim sonrasında da devam etmekte ve izlenen politikalarla uygulamaya konulmaktadır. Örneğin Riyad yönetimi ile ilişkilerin normalleştirilmesi hâlâ gündemdir. Gazze’ye saldırıları sürmekte, Hamas’a son verme politikasını devam ettirme ve Filistinliler hayatını kaybetmekte, yerlerinden edilmekteir. Dolayısıyla Filistin devletinin kurulması ve bu bağlamda barışın sağlanması daha da zorlaştırmaktadır.
Hamas’ın ve bazı Filistinli grupların başlattığı “El-Aksa Tufanı”ndan kısa bir süre sonra İsrail’e saldırı düzenleyeceğini açıklayan Hizbullah da İsrail’in hedefine alınmıştır. Nasrallah’ın ve üst kademedeki kilit isimlerin öldürmesiyle İsrail, Hizbullah’ı “elimine ederek” bölgedeki “güvenliğini” sağlamak ve İran’ın etkisini sınırlamak istemiştir. İran’ın Orta Doğu’daki en önemli müttefiklerinin başında Hizbullah’ın geldiği hatırlanmalıdır. Hizbullah’ın yeniden yapılanmasını ne zaman tamamlayacağı, Nasrallah’ın ölümünden ve mühimmatının zarar görmesinden sonra eski gücüne sahip olup olmayacağı kısa ve orta dönemde belirsizliğini koruyacaktır.
Netanyahu yönetiminin Hamas’ı “elimine etme” politikası örgütün Siyasi Büro eski Başkanı İsmail Haniye’nin İran’ın başkenti Tahran’da bulunan Devrim Muhafızları’nın karargahlarından birine düzenlenen saldırı ile öldürülmesine devam etmektedir. Hamas ile çatışmalar ise Gazze’de sürmektedir.
Haniye’nin ve Nasrallah’ın İsrail saldırıları sonucu ölmeleri Orta Doğu’daki denge ve ittifak sisteminin ne ölçüde değişeceğini düşündürtmektedir. Bu denklemde İran’ın oynayacağı rol ve atacağı adım önem teşkil etmektedir. Sırasıyla eski cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi helikopter kazasında kaybeden İran, Orta Doğu’daki en yakın müttefiklerinin liderlerinin öldürülmesi sonucunda İsrail’e füze saldırı düzenleyerek yanıt vermeyi tercih etmiştir. Haniye’nin İran sınırları içinde öldürülmesi rejimin etkinliğini ve gücünü sorgulatmıştır. Netanyahu, İran’ı savaşa çekmekten bir adım daha ileri giderek İran’da rejim değişikliğinin de hedeflendiğini söylemleriyle belirtmiştir.
Körfez ülkelerinin tavrı ise dikkat çekici olmaya devam etmektedir. Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, ilişkileri normalleştirerek İsrail’i tanımıştır. Bir sonraki ülkenin Körfez’in önemli devleti Suudi Arabistan olması beklenirken “El-Aksa Tufanı” başlamıştır. Hamas’ın “El-Aksa Tufanı” ile Riyad-Tel Aviv yakınlaşmasını engellemeye çalıştığı düşünülmüştür. Fakat, Netanyahu, Suudi Krallığı ile görüşmelerin devam ettiğini 7 Ekim sonrasında açıklamaktadır. Oysa İbrahim Andlaşmaları’nın uygulanmasından Sonra Riyad Çin’in ev sahipliğinde Mart 2023’te bir araya gelerek ilişkileri normalleştirmiş ve 7 yıldan sonra diplomatik ilişkiler başlamıştır. Körfez ülkelerinden Katar, Filistin-İsrail arasındaki ateşkes görüşmelerinde rol oynamaktadır. Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İsrail ile imzaladıkları barış andlaşmalarının tarafı olmaya devam etmektedir.
7 Ekim saldırılarıyla başlayan savaş şiddetini arttırarak devam etmektedir. İsrail, Gazze’deki saldırılarından sonra hedefini genişletmiştir. Bölgesel savaşa istekli olduğunu göstermiştir.
İSRAİL, BÖLGESEL SAVAŞA İSTEKLİ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR
İsrail, 5 Kasım’da düzenlenecek olan başkanlık seçimlerine hazırlanan ABD’nin desteğini alarak saldırılarını sürdürebilmektedir. Öte yandan uluslararası kamuoyu nezdinde giderek yalnızlaşmaktadır. Netanyahu, BM Genel Kurulu açılış konuşmasında BM’yi hedefine almıştır. Yahudi karşıtı olmakla suçlamıştır. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in İran’ın füze saldırına tepkisine ise İsrail oldukça sert cevap vermiş ve Guterres’in İsrail’e girişini yasaklayarak “persona non grata” ilan etmiştir.
Sonuç olarak, 7 Ekim saldırılarıyla başlayan savaş şiddetini arttırarak devam etmektedir. İsrail, Gazze’deki saldırılarından sonra hedefini genişletmiştir. Bölgesel savaşa istekli olduğunu göstermiştir. Netanyahu, söylem ve adımlarıyla Hizbullah’ı ve İran’ı “savaşına” dahil etmeye çalışmakta olup söz konusu hedefini başarmıştır. Tel Aviv, İsrail ve Hizbullah arasında özellikle Güney Lübnan’daki doğrudan çatışmaları yoğunlaştırmıştır. Bu gelişmelere karşı ise korkulan olmuş Tahran yönetimi İsrail’in saldırılarına cevap vermiştir. İran’a karşılık verileceği İsrail tarafından açıklanmıştır. Netanyahu, karşılık verirken de kendi koydukları kurallara dayanacaklarını diğer bir ifadeyle uluslararası hukuka uymamaya devam edileceğini ifade etmiştir.
Hizbullah’ın geleceği ve Hamas’ın geleceği kısa ve orta dönemde belirsizliğini koruyacakken İsrail’in söz konusu politikalarının Filistin, Lübnan, Suriye ve İran kapsamında barışın sağlanmasına katkıda bulunmayacağı aksine gerginliği arttıracağını ifade etmek mümkündür. Binyamin Netanyahu’nun sert söylemleri Gazze, Lübnan, Suriye’ye düzenlenen saldırılar ile eyleme dönüşmektedir.
Yorum Yazın