Bu süreç, “Şahinlerin Süreci”. Ne demek “Şahinlerin Süreci”?: “Türkiye’nin, ulusal çapta bir uluslararası tehdit ile karşı karşıya olduğu” zannıyla, hukuku da askıya alarak, ülkenin bekası ve hatta varoluşunu devam ettirebilmesi için “büyük stratejik açılımlar” ve düzenlemeler yapıldığının iddia edilmesi…
Haftaya bir gözlerimizi açtık ki; Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine de kayyım atanmış.
Şaşırmalı mıyız?
“Süreç” bitti mi? Birden ani bir hamleyle, “Öcalan açılımı” yapan ve PKK ile YPG’nin silahsızlanması için girişimlerde bulunan Cumhur İttifakı, bu süreçten vaz mı geçti?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, neden net duruşunu ve görüşlerini belli eden bir konuşma yapmaktan kaçınıyor?
Aslında, Cumhur İttifakı cephesinde değişen bir şey yok.
Bahçeli’nin 1 Ekim’de, “Dünya Barış Günü”ne de denk gelen TBMM’nin açılışında, DEM Grubu ile el sıkışması başlayan ve yine Bahçeli’nin “Öcalan’a silahsızlanma çağrısı için Meclis kürsüsünden konuşması” (buna bile razı gelme) çağrısıyla doruk noktasına ulaşan “süreç” devam ediyor.
CHP ve DEM’e kayyım atamaları da bu sürecin bir parçası.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, net duruşunu ortaya koymak için bence, ABD seçimlerinin sonuçlarını bekliyor. Eğer, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump olursa, onunla bire bir “anlaşma”/deal koparabileceğini düşünüyor.
Bu süreç, “Şahinlerin Süreci”.
Ne demek “Şahinlerin Süreci”?:
“Türkiye’nin, ulusal çapta bir uluslararası tehdit ile karşı karşıya olduğu” zannıyla, hukuku da askıya alarak, ülkenin bekası ve hatta varoluşunu devam ettirebilmesi için “büyük stratejik açılımlar” ve düzenlemeler yapıldığının iddia edilmesi…
PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden, PKK (Kandil) ve YPG (Rojava) ile müzakereler yürütülmesi de, bu sürecin bir parçası ve işin bu kısmı devam edecektir. Ancak, en başından beri dile getirdiğim gibi, “demokrasi” ve “haklar-özgürlükler” bu sürecin bir parçası değil.
Süreç, her kesimin “şahinleri” arasında yürüyor, yürütülecek.
DEM’den, Bahçeli’nin “el sıkışması” ertesinde, “yol temizliğinden” bahseden açıklamalar gelmişti. DEM’in “yol temizliği” ile kasti, özellikle kendilerini ilgilendiren konularda (tutuklu siyasetçilerinin serbest kalması gibi) “hak ve özgürlükler” alanının genişletilmesiydi. Oysa, “şahinlerin barışındaki”, “yol temizliği” ancak, “yollarına çıkanların temizlenmesi” şeklinde olabilir.
İşin, “demokrasi/haklar ve özgürlükler” kısmı ise, Keşifler Çağı’nda, 16. yüzyılda Güney Amerika’da var olduğu iddia edilen baştan aşağı altınlarla kaplı “El Dorado” şehri efsanesi gibi, “sürecin sonucunda” ulaşılabilecek bir ödül.
Hukukun askıya alındığı; seçilmiş yerel yönetimlere kayyım atamaları ötesinde, türlü cezaların yağmur gibi yağabileceği ve hatta işin parti kapatmalara kadar gidebileceği bir dönemde, yolun sonunda varılacak bir “El Dorado” hayali vadediliyor. Daha da açarsak, bu süreçte DEM’in kapatılması da gündeme gelir; CHP’nin başka tutuklamalar ve cezai gözdağları ile kuşatılması da…
“Altın Elma” da, Cumhur İttifakı’nın şahin milliyetçi kanat için dönemin yeni “Kızıl Elma”sı. Sadece “şahin milliyetçiler” için değil; Cumhur İttifakı’nın tüm paydaşları için, yeni kazanç alanları demek, yeni yatırım imkanları demek. Öte yandan, Türkiye’deki yerel yönetimler büyük maddi ve sosyal güçlere sahip: dolayısıyla, diğer bir “Altın Elma” da, seçimle kazanılamayan yerel yönetimler.
“KIZIL ELMA”DAN “ALTIN ELMA”YA
Türkiye’nin hamisi olduğu Irak ve Suriye’de “bağımsız” veya “bağımsızımsı” Kürt kantonları veya devletleri, “tünelin sonunda” ulaşılacak nokta gibi, “çölde serap” misali; belli belirsiz bir hedef olarak konuluyor. O noktaya ulaşınca, Irak’ta Basra’dan başlayıp, Necef-Kerbela-Bağdat-Musul güzergahından ve tabii Kürt bölgelerinden geçerek Türkiye’de Ovaköy’e; oradan Diyarbakır ve Van’a ulaşacak ticaret yolu da, “Kalkınma Yolu Projesi” de, bu hayalin bir parçası.
Terörün bitirilmesi de, Türkiye’nin içinde ve dışındaki Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin ve sınırın öte yanlarının, ticaret ve enerji hatlarıyla “değerlenmesine” yol açacak. “Altın Elma” da, Cumhur İttifakı’nın şahin milliyetçi kanat için dönemin yeni “Kızıl Elma”sı.
Sadece “şahin milliyetçiler” için değil; Cumhur İttifakı’nın tüm paydaşları için, yeni kazanç alanları demek, yeni yatırım imkanları demek.
Öte yandan, Türkiye’deki yerel yönetimler büyük maddi ve sosyal güçlere sahip: dolayısıyla, diğer bir “Altın Elma” da, seçimle kazanılamayan yerel yönetimler. İstanbul’da Esenyurt ile başlayan kayyım atamaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve CHP’nin diğer yerlerdeki ilçe belediyelerine uzanabileceği gibi; Mardin, Batman ve Halfeti ile başlayan DEM’e kayyım atamalar, Diyarbakır’a da uzanabilir-ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan sahip olunması “kıymetli” diğer kentlere de…
İlk etapta, Ahmet Türk gibi sembol bir ismin yerine kayyım atanmasıyla, sürecin “güvercinlerin değil, şahinlerin süreci” olduğu mesajı verildi. Böylece, daha geçtiğimiz hafta Şenyaşar-Yıldız ailelerinin barıştırılmasında “barış güvercini” addedilen Ahmet Türk de, zorluklarla örülü kendi siyasi tarihinde bir kez daha, ateşin üzerine düşürüldüğü kişi oluverdi.
Öte yandan, Türkiye’nin en yüksek oy desteğini (%65) arkasına alan yerel yöneticisi, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük de, yerine kayyım atanan bir diğer siyasetçi oldu. Batman’da, DEM’in rakibi, HÜDA-PAR’dı. Böylece, Batman da, bir Cumhur İttifakı ortağı olan HÜDA-PAR’a ikram edilmiş oluyor. En büyük seçmen desteğini alan belediye başkanının yerine BİLE kayyım atanabilmesi de ayrı bir sembolizm.
Kuruluşundan beri MHP’nin yönettiği Mersin Toroslar Belediyesi’ne de kayyım atanabileceğinin zaten sinyali verilmişti.
Böyle böyle, muhalefetin 31 Mart yerel seçimleri kazanımları, Cumhur İttifakı ortaklarınca afiyetle yenilecek. Sandıkta yenilemeyen muhalefet, kayyımlarca mağlup edilmiş sayılacak.
Topluma gözdağı veren tutuklamalar, birden kesifleip yoğunlaşan baskılar, toplumu ürkütüp büzüştürmeyi amaçlıyor. Bu ekonomik kriz ortamında toplumun nefes alanı zaten daralmışken, durduk yerde “şoklama” ortamı yaratmak zor. “Beka Yeni Sezon”, bu nedenle çekiliyor.
“ŞOKLAMA DÖNEMİ”
Cumhur İttifakı döneminde daha önce de yaşadığımız gibi, hak ve özgürlüklerin alanı ne zaman, kamuoyunun itelemesi, toplumsal sorunların daha konuşulur olması ile biraz genişlese; hemen “şoke edici” birtakım olaylar yaşıyoruz. Topluma gözdağı veren tutuklamalar, birden kesifleip yoğunlaşan baskılar, toplumu ürkütüp büzüştürmeyi amaçlıyor. Bu ekonomik kriz ortamında toplumun nefes alanı zaten daralmışken, durduk yerde “şoklama” ortamı yaratmak zor. “Beka Yeni Sezon”, bu nedenle çekiliyor.
“Beka Yeni Sezon” diyorum; çünkü, 2015 Kasım seçimlerine giden karanlık süreç açıldığından beri, hep bir “Beka” söylemi ile yönetiliyor Türkiye…HDP-DEM çizgisinin şeytanlaştırılması, yakınından geçenin “terörist” addedilmesi ve tabii, 2016 Darbe Girişimi ile iyice koyulaşan “Türkiye’nin bekası için” iddiası. Elbette, Abdullah Öcalan’ın Meclis’te konuşmasının konu edildiği bir ortamda, “Beka” söylemi de elden kaçırılmadan, son perdesinin açılmasını gerekiyordu: o yüzden “Beka Son Sezon”da, “şahinlerin” önüne çıkan kim varsa, ezildiği ve bunun da “Türkiye’nin bekası için” yapıldığını duyacağız, göreceğiz.
Tutar mı?
Bence tutmaz; ama bu da, sıkıntıların çekilmeyeceği anlamına gelmiyor.
Yine ve gene bir karanlık döneme itiliyor Türkiye: otoriterliğin o son virajını da alacak mıyız; yoksa, artık bir durabilecek mi Türkiye’nin sürekli daha otoriterleşerek sosyal-politik-ekonomik çakılışı?
Yorum Yazın