Müslüman zihni, katı bir şekilde kendini, kendi içine kapatarak değişmeye, çoğulculuğa ve dinamizme direnen katı bir kimlik ve kültür oluşturmuştur. Katı ve kapalı Müslüman zihni, Yunan felsefesine karşı tarihte verdiği mücadeleyi ve direnmeyi bugün modern dünyaya karşı vermektedir. İslam içinde bir modernizm, mümkün değildir.
Müslüman coğrafyası sürekli olarak şiddet, yıkım, nefret, ayırımcılık ve çatışma üreten bir kültüre, kimliğe ve zihniyete sahiptir. Müslüman gruplar, modern toplumlar içinde kolay bir şekilde yaşayamamakta, modern hayatın değerleriyle, kurumlarıyla ve zihniyetiyle sürekli bir çatışma ve red ilişkisi içine girmektedirler. Müslüman zihniyetinin, modern dünyada anlamlı, yapıcı ve yaratıcı bir yeri yoktur. Müslüman zihniyetini, modern öncesi döneme ait olan kaynaklar, kişiler ve kurumlar oluşturmaktadır. Müslüman dünyanın hiçbir yerinde başarılı bir modernleşme hikayesi bulunmamaktadır. Müslüman zihniyeti, modern dünyayı oluşturan temel değerlere, kurumlara ve kaynaklara kulaklarını, gözlerini ve kalbini mühürlemiştir. Demokrasi, akıl, özgürlük, sekülarizm, bireysellik, insan hakları, kadın-erkek eşitliği, bilim, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, gelişme gibi modern dünyanın değerlerini hep yabancı ve yozlaştırıcı unsurlar olarak gören Müslüman zihniyeti, bütün iyi değerlerin bin beş yüz yıl önce İslam tarafından zaten ortaya konduğunu, modern değerlerin yozlaşmadan başka bir şey olmadığını iddia ederek moderniteyi reddetmektedir. Modern fikirleri düşünmeyen, anlamayan ve yaşamayan Müslüman zihniyeti, sürekli olarak çareyi dini doğmalara sığınmakta bulmaktadır.
Akıl, her şeyin sorgulanmasını, keşfedilmesini ve insan hayatını geliştirecek imkanların ve kaynakların bulunmasını gerektirmektedir. İslam, kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz bir şekilde doğmalarına iman edilmesini ve teslim olunmasını buyurmaktadır. Müslüman olmak, akılla değil, dini kaynaklara ve doğmalara iman ve teslim olmakla mümkündür. Aklın görevi, vahiy olarak kabul edilen dini kaynaklarda geçen doğmaları kabul etmek, onaylamak ve meşrulaştırmaktır.
İSLAM, DOĞMALARA TESLİM OLUNMASINI BUYURMAKTADIR
Müslüman zihniyeti, aklı İslam’ın düşmanı olarak konumlandırmaktadır. Akıl, her şeyin sorgulanmasını, keşfedilmesini ve insan hayatını geliştirecek imkanların ve kaynakların bulunmasını gerektirmektedir. İslam, kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz bir şekilde doğmalarına iman edilmesini ve teslim olunmasını buyurmaktadır. Müslüman olmak, akılla değil, dini kaynaklara ve doğmalara iman ve teslim olmakla mümkündür. Aklın görevi, vahiy olarak kabul edilen dini kaynaklarda geçen doğmaları kabul etmek, onaylamak ve meşrulaştırmaktır. İslam, aklı vahyin noteri olarak görmektedir. İslam, akıl dini değil, nakil dinidir. İslam’daki akıl, doğmatik akıldır. Doğmatik akıl, sadece kendini dini kaynaklara açmaktadır. Dini kaynakların dışında Müslüman zihni, her şeye kendini kapatmakta ve katılaştırmaktadır. İslam, insan zihninde ve aklında, naklin dışında hiçbir şeyin parlamamasını şart koşmaktadır. İtikadi mezhep olarak katı ve kapalı bir doktrin olan Eşariliğin, Müslüman zihnini belirleyen ana dinamik olması ve ictihad kapısının yüzyıllar önce kapandığının ilan edilmesi, Müslüman zihninin katılığının ve kapalılığının en önemli göstergeleridirler. Doğuşundan itibaren Müslüman geleneğinde, sistematik ve sürekli olarak düşünen bir Müslüman zihninin oluştuğunu söylemek çok güçtür.
Tanrı’nın hükmü budur denilen emir ve yasaklara kendini kodlayan Müslüman zihni, fıkıh ve şeriat adı altında ilahi emir ve yasaklar olarak ortaya konan hükümleri eleştirme ve sorgulama ihtiyacı duymadığı gibi, eleştirel düşünme imkanlarına ve kapasitesine de sahip değildir. Müslüman zihninin en temel özelliklerinden birisi, ilahi hükümlerin hiçbir şekilde sorgulanamaz ve tartışılamaz olduğuna dair kabulü, köklü ve kalıcı bir şekilde içselleştirmiş ve kurumsallaştırmış olmasıdır.
MÜSLÜMAN ZİHNİ ELEŞTİREL DÜŞÜNME KAPASİTESİNE SAHİP DEĞİLDİR
Müslüman zihni, insanın düşüncesi nedir, insan kendi hayatına dair nasıl hükümler koyabilir, eleştirel düşünmek nasıldır, dini metinlerin dışında farklı kaynaklardan nasıl beslenilir gibi sorularla neredeyse hiç ilgilenmemektedir. Tanrı’nın hükmü budur denilen emir ve yasaklara kendini kodlayan Müslüman zihni, fıkıh ve şeriat adı altında ilahi emir ve yasaklar olarak ortaya konan hükümleri eleştirme ve sorgulama ihtiyacı duymadığı gibi, eleştirel düşünme imkanlarına ve kapasitesine de sahip değildir. Müslüman zihninin en temel özelliklerinden birisi, ilahi hükümlerin hiçbir şekilde sorgulanamaz ve tartışılamaz olduğuna dair kabulü, köklü ve kalıcı bir şekilde içselleştirmiş ve kurumsallaştırmış olmasıdır.
İslam, Arap kültürü içinde doğmuş ve şekillenmiş bir doktrindir. Doğuşundan itibaren İslam’da felsefe ve entelektüel nitelikte bir faaliyet yoktu. Hz. Muhammed ve takipçileri, hiçbir şekilde felsefi bir tecrübeye sahip değillerdi. Kur’an, felsefi bir içeriğe sahip değildir. İslam’ın doğası gereği felsefeden ve entelektüel faaliyetten yoksun oluşu, Müslüman zihninin yeni ve dinamik fikirlere ve yollara kapalı olmasına neden olmuştur. İslam dışında hiçbir şeye ihtiyaç duymadığını sanan Müslüman zihni, dini doğmaları her açıdan yeterli ve her şeyin açıklamasını kendilerinde bulacağı kaynaklar olarak kurgulamaktadır. Müslüman zihninde felsefe ve akıl, hiçbir zaman sahici, kapsamlı ve derinlikli anlamda hiç olmamıştır. Mutezile gibi akla kısmi yer veren itikadi bir ekol, İslam’a yabancı görülmüş ve Müslümanlar tarafından etkisizleştirilmiştir. Yunan felsefesiyle karşılaşıldıktan sonra Müslüman zihni, felsefeyi de Mutezile gibi etkisizleştirmeyi başarmıştır. Mutezile ve felsefe, Müslüman tarihinde geçmişte kalan ve kalması gereken iki olumsuz akım olarak değerlendirilmektedir.
Aklın ve felsefenin hakikate dair hiçbir şeyi bilmeyeceğini sanan ve ortada bilinmesi gereken bir gerçeklik olmadığını iddia eden Müslüman zihni, her şeyin nakille bilinebileceğini ve ortada iman edilmesi ve teslim olunması gereken tek gerçekliğin görünmeyen Tanrı’nın realitesi olduğunu kabul etmektedir. Müslüman zihni, katı bir şekilde kendini, kendi içine kapatarak değişmeye, çoğulculuğa ve dinamizme direnen katı bir kimlik ve kültür oluşturmuştur. Katı ve kapalı Müslüman zihni, Yunan felsefesine karşı tarihte verdiği mücadeleyi ve direnmeyi bugün modern dünyaya karşı vermektedir. İslam içinde bir modernizm, mümkün değildir. Müslüman zihninin kapalı ve katı doğası, modernleşmeye direnmekte ve onu reddetmektedir.
Yorum Yazın