“Muhazakar-milliyetçi” AKP iktidarının paradigmasının yarattığı en büyük “anomali” ekonomide olanlardır. Benimsedikleri anti-enflasyonist paradigmanın yalnızca bizde değil bütün dünyada da kendini gösteren “anomalileri” giderek artmaktadır. Bir yandan “stagflasyon” tehlikesi, diğer yandan “işsizlik” ve vahim bir “gelir dağılımı bozukluğu bu paradigmanın “anomalileridir”. Ekonomi dışındaki anomaliler ise çoktan bardağı taşırmak üzere.
İnsanların öğrenme pratiği iki yoldan oluşur diyebiliriz. Biri yatay, diğeri ise dikey. Yatay öğrenme pratiğinin görece olarak daha demokratik bir süreci, dikey olanın ise daha geleneksel bir süreci ima ettiği söylenebilir. Yatay öğrenme süreci özünde okulları, gazete ve kitap okumayı, sanat olaylarını takip etmeyi, konferanslara katılmayı içeren farklı bilgilenme kaynaklarının oluşturduğu bir süreçtir. Oysa dikey öğrenme süreci, özünde aile içinden gelen bilgilerin başat olduğu, tarihsel ve dini değerlerin aktarılmasıyla oluşan daha çok dışa kapalı bir süreçtir.
Bu iki öğrenme sürecinin yatay olanının “seküler”, diğerinin ise “muhafazakar” zihniyet dünyalarının oluşmasını sağladığı açıktır. Her toplumda az çok her iki kaynağın etkisiyle oluşmuş insan toplulukları vardır ve bu insanlar genellikle yan yana yaşamaktadırlar. Siyasetteki “sol” ve “sağ” ayrışması da bu insan topluluklarının insana ve hayata dair öğrenme süreçlerindeki sözünü etmeye çalıştığım farklılaşmasından neşet alır.
Bilgi edinme süreci bir yandan “fikirleri” oluştururken diğer yandan da “değerleri” oluşturur. Bu da “paradigma” dediğimiz “düşünme mekanizmamızı”.
Dolayısıyla doğal olarak bu iki küme insan, her biri kendi kümesinin sağladığı fikir ve değerlerle oluşmuş farklı paradigmalara sahiptirler. Kaynakları ve oluşum süreçleri farklı insanların sahip oldukları paradigmalar da doğal olarak birbirinden farklıdır ve farklı oldukları için de birbirleriyle rekabet içindedirler.
Thomas Kuhn diyor ki: "paradigmalar arasındaki rekabet, kanıtlarla çözülebilecek türden bir savaş değildir". Yani eğer bu ifadeyi siyasi alana tercüme edersek, paradigmaları farklı partiler arasında yaptıklarının yanlış olduğunu ispatlamaya çalışan bir anlayışla rekabet etmek başarılı olmak için yeterli değildir. Bunların ötesinde bir anlayışla davranmak gerekir.
PARADİGMALAR ARASINDAKİ REKABET
Bu nedenle de demokrasilerde farklı insan gruplarının farklı partilerde örgütlenerek birbirleriyle rekabet içinde siyaset yapmaları farklı paradigmalara sahip olduklarındandır.
Fakat bu kavramı ortaya atan Thomas Kuhn diyor ki: "paradigmalar arasındaki rekabet, kanıtlarla çözülebilecek türden bir savaş değildir". Yani eğer bu ifadeyi siyasi alana tercüme edersek, paradigmaları farklı partiler arasında yaptıklarının yanlış olduğunu ispatlamaya çalışan bir anlayışla rekabet etmek başarılı olmak için yeterli değildir. Bunların ötesinde bir anlayışla davranmak gerekir.
Bu yazıdan muradım AKP+MHP iktidar blokunun “muhafazakar paradigmasının” sonuna doğru gelmekte olduğumuzun altını çizerken “seküler” muhalefetin de yapması gerekenleriyle ilgili bir iki kelam etmekti. Bir kere şurası açıktır ki bir paradigmadan bir başka paradigmaya geçmek biz istedik de oldu cinsinden bir anlayışla gerçekleşemez. Değişim eski paradigmanın yarattığı “anomaliler”den kaynaklanır ve bu anomililer arttıkça, bir meydan okumayı tetikleyerek yeni bir paradigmaya geçişi sağlar.
Bu “muhazakar-milliyetçi” AKP iktidarının paradigmasının yarattığı en büyük “anomali” ise ekonomide olanlardır. Benimsedikleri anti-enflasyonist paradigmanın yalnızca bizde değil bütün dünyada da kendini gösteren “anomalileri” giderek artmaktadır. Bir yandan “stagflasyon” tehlikesi, diğer yandan “işsizlik” ve vahim bir “gelir dağılımı bozukluğu bu paradigmanın “anomalileridir”.
Ekonomi dışındaki anomaliler ise çoktan bardağı taşırmak üzere. Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın ve daha birçok suçsuz oldukları açıkça ortada olan siyasi kişiliklerin hala tutuklu olmaları yanı sıra uzatılan mikrofona samimi düşündüklerini söylediğinden dolayı tutuklanan insanların varlığı bu anomalilerin sosyal alandaki örnekleridir. (Son zamanlarda Ayhan Bora Kaplan hikayesinden tutun kara paracı, uyuşturucu baronları ile ilgili hikayeleri hatırlayın).
Dış politikada Esad’a bir süre önce “katil” demiş olan Erdoğan’ın şimdi Esad’la görüşebileceğini söylemesi de dış politikayla ilişkin anomalilerden biri.
Kısaca AKP+MHP iktidarının “muhafazakar-milliyetçi” paradigmalarının bitmekte olduğuna dair işaretler çok.
Onun için “seküler” paradigma üzerinden siyaset yapan partilerin yapabilecekleri bu “anomalileri” seslendirmek, geniş kitlelerin öğrenmesini sağlamak üzerinden olmalıdır. “Normalleşmek” kelimesi ise asla farklı paradigmalar arasında uzlaşı aramayı değil, olsa olsa siyasette “nezaket kurallarının” hatırlatılması bağlamında bir anlama sahip olarak düşünülmelidir.
Yorum Yazın