Medyanın sayısız insana ulaşım fırsatı ve birebir gözlemleme imkânımız olmayan yerlere ulaşma ve gözlemleme şansı olduğu için, insan zihninde bir otoriteye sahiptir. Özetle medya içeriklerine, sahip olduğu imkanlar nedeniyle, birebir gözlemleyemediğimiz olaylar konusunda inanma eğilimindeyizdir.
Günümüzde günlük olarak maruz kaldığımız mesaj sayısı hızla artmaktadır. Gerek haber içerikleri gerek reklamlar gerek sosyal medya hesaplarından yayılan içerikler olsun, yazılı görsel metinlerin sayısı, her birini bilinçli olarak anlayıp işleyebileceğimizin çok üstündedir.
Çoğunlukla farkında olmadığımız algılama süreçlerinin ise duygu dünyamızla daha ilişkili sonuçlar doğurduğunu biliyoruz. Bir başka deyişle, ileri düzey bir medya okur yazarı olmak, fazla sayıda konuda fazla sayıda bilgi yapısı, şema geliştirmek gerekliliğidir, daha önce değindiğim gibi. Daha fazla konuda önceden edinilmiş bilgileri en azından analiz düzeyinde, unsurlarını birbirinden ayırarak üzerinde düşünmüş olmak, daha sonra karşılaşacağımız mesajlarla aramıza duygusal anlamda bir mesafe koyar. Örnek vermek gerekirse, büyük bir vahşet haberiyle karşılaştığımızda, gerçekleşen bölgedeki hukuki düzenin işleyişi hakkında olumlu bir fikrimiz varsa, o dehşete kurban olanlara ilişkin duygusal tepkimizden doğan davranışlarımızın baskısıyla sınırlı kalmaz, adalet duygusunun verdiği rahatlıkla bir nebze olsa rahatlayabiliriz. Konularla ilgi önceden düşündüklerimiz, oluşturduğumuz bilgi yapıları, daha sonra o konulara dair geliştireceğimiz tutumlara da etki eder ya da bunun tersi gibi...
Karşımıza çıkan mesajların duygu, davranış ve tutumlarımızda ne derece etkisi olduğu konusu insanlar arası ve kitle iletişimin en önemli konusu ola gelmiştir. Ancak, özellikle duygusal ve tutum değişikliği etkilerini bilimsel anlamda ölçmek oldukça zordur. İletişim araştırmalarında en zor konu, medya mesajlarının bireysel bazdaki etkilerini tespit etme konusudur. Medyanın etkilerinin kategorizasyonu konusunu başka bir yazıya bırakarak, duygu, davranış ve tutumlarımızla medya mesajları arasındaki etkileşime dair teorik bulgulardan bahsedeceğim. Her hangi bir olay, insan, nesneye dair olumlu ya da olumsuz duygularımıza tutum denilmektedir. İnsan, mevcut tutumlarını onaylayan mesajlara daha açıktır. Tutumlarımızın tekil mesajlarla değiştirilmesi oldukça zordur. Tutumumuzun değişebilmesi için belli bir ihtiyacımıza hitap ediyor olması gerekir. Mevcut tutumlarımız hem alımlamamıza hem de yorumlama biçimimize etki eder. İnsan zihni bir takım kısa yollar (heuristic) kullanır. Bu kısa yollar bilişsel eforu minimize ederek, yaşantımızı kolaylaştırmaya yarar. Bu kısa yollara örnek, uzman fikirlerine fazla irdelemeden inanmaktır. Bir mesajın farklı içeriklerde ya da benzer içeriklerde tekrar edilme sayısı da uzman görüşüne itimat etme eğilimimizi güçlendirir. Tekrar edilen yargıları, anlamları da gerçeğin temsili olarak algılama eğilimimiz vardır.
İnsan davranışının ve tutumların oluşumunu teorik bir modelle özetleyecek olursak: bilişsel ve duygusal girdilerin tutuma, tutumlarımızın da gözlenebilir davranışa dönüştüğünü söyleyebiliriz.
Bir diğer kısa yol, medyaya atfettiğimiz otoritedir. Medyanın sayısız insana ulaşım fırsatı ve birebir gözlemleme imkânımız olmayan yerlere ulaşma ve gözlemleme şansı olduğu için, insan zihninde bir otoriteye sahiptir. Özetle medya içeriklerine, sahip olduğu imkanlar nedeniyle, birebir gözlemleyemediğimiz olaylar konusunda inanma eğilimindeyizdir. Ek olarak, medyanın sunduğu görsel imajlara da peşinen daha çok inanma eğilimindeyiz. Bu durum, insan beyninin görsel imajları, sözel ve/veya yazılı imajlardan daha gerçek olarak kabul etmesidir. Bunun nedeni, görsel imajların gerçeğin tam temsili olduğu ön kabulüdür. Bu ön kabul bilişsel mekanizmalarımızın doğasında vardır. Medya mesajlarına maruz kalırken, hangi amaçları taşıdığımız da mesajları alımlama ve yorumlamamız üzerinde etkilidir. Eğlenmek, bilgilenmek, haber alma ihtiyacı ve/veya o konuda bir karar almak için o içeriği tüketip tüketmediğimiz, amacımız, yorumumuz üzerinde etkili olacaktır. İnsan davranışının ve tutumların oluşumunu teorik bir modelle özetleyecek olursak: bilişsel ve duygusal girdilerin tutuma, tutumlarımızın da gözlenebilir davranışa dönüştüğünü söyleyebiliriz. Davranışlarımızın gözlemlenemeyen kısmıysa, algılama (perception), dikkat etme (attention), hafızaya alma, dili kullanarak üzerinde düşünme ve problem çözme olarak bölümlere ayrılabilir. İnsan tutumları, bilişsel olarak vardığı sonuçlar ve davranışları arasında bir tutarlılık aramaya programlıdır.
Peki mesajlar tutumlarımız üzerinde ne tür değişikliklere yol açar? Medyanın üzerimizdeki etkilerini nasıl kategorize edebiliriz? Bu soruları da bir başka yazıda değerlendireceğim.
Yorum Yazın