Magdeburg saldırısında, saldırganın İslam karşıtı söylemlerinin göz ardı edilmesi, hâkim güç ilişkilerinin sorgulanmasını engellemiştir. Müslüman saldırganlar söz konusu olduğunda medya, İslamofobik söylemleri güçlendiren bir dil kullanabilir. Ancak ateist bir saldırganın bireyselleştirilmesi, bu söylemlerin ideolojik bağlantısını sorgulama riskini azaltır. Medya, bu tür olaylarla toplumda belirli gerçekliklerin inşasına katkıda bulunur.
20 Aralık 2024’te Almanya’nın Magdeburg kentindeki Noel pazarında meydana gelen ve beş kişinin hayatını kaybettiği, 200’den fazla kişinin yaralandığı saldırı, Batı medyasının olayları nasıl çerçevelediğine dair çarpıcı bir örnek sundu. Saldırının, Suudi Arabistanlı bir doktor, ateist ve İslam karşıtı birey tarafından gerçekleştirilmesi, medyada alışıldık söylemlerin dışına çıkılarak farklı bir bakış açısıyla ele alındı. Bu durum, medyanın saldırganın kimliğini ideolojik bağlamda nasıl kullandığını ve kamuoyu algısını nasıl şekillendirdiğini anlamak açısından önemli.
Haber Çerçeveleme: Saldırganın Kimliği ve İdeolojisi
Medya, bir olayın nasıl sunulacağını belirlerken saldırganın kimliğini ve ideolojisini temel bir araç olarak kullanır. Eğer saldırıyı gerçekleştiren bir Müslüman olsaydı, Batı medyasında sıklıkla gözlemlenen “radikal İslam” ve “cihat” söylemleri öne çıkabilir, olay “İslamcı terör saldırısı” olarak etiketlenebilirdi. Ancak Magdeburg saldırısında durum farklıydı. Müslüman bir saldırgan söz konusu olduğunda kullanılan “cihatçı şiddet”, “İslamcı tehdit” gibi kavramlar, bu olayda yerini saldırganın bireysel psikolojik sorunları ve ateist kimliğine dair tartışmalara bıraktı. Müslüman saldırganlar genellikle kolektif bir tehdit olarak kodlanırken, ateist bir saldırganın bireysel motivasyonları ve ideolojik yönelimi öne çıkarıldı.
Müslüman saldırganların kimliği, göç ve entegrasyon politikalarına yönelik eleştirilerin odak noktası olurken, Magdeburg saldırısında bu tür tartışmalar yerine ideolojik bir çözümleme yapıldı.
Handelsblatt, saldırganın AfD (Almanya için Alternatif) partisine sempati duyduğunu ve İslam karşıtı paylaşımlar yaptığını vurguladı. Bu, medyanın olayın ideolojik boyutlarına odaklanarak saldırganı bireysel bir düzlemde değerlendirdiğini gösteriyor.
Hegemonya ve Medya Söylemi
Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramına göre medya, hâkim ideolojiyi güçlendirmek için olayları belirli bir çerçevede sunar. Magdeburg saldırısı örneğinde bu, saldırganın kimliği ve ideolojisinin farklı bir bağlamda ele alınmasıyla görüldü.
Handelsblatt, saldırganın AfD (Almanya için Alternatif) partisine sempati duyduğunu ve İslam karşıtı paylaşımlar yaptığını vurguladı. Bu, medyanın olayın ideolojik boyutlarına odaklanarak saldırganı bireysel bir düzlemde değerlendirdiğini gösteriyor.
Die Welt, saldırganın nefret söylemi yasalarına karşı eleştirilerini ve sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajları ön plana çıkardı. Bu, saldırganın motivasyonlarını analiz ederken ideolojik bağlamı nasıl şekillendirdiğine işaret ediyor.
Kültürel Kodlar ve Haber Değerleri
Stuart Hall’un kültürel kodlar teorisi, medyanın okuyucunun mevcut değerleri ve algılarına hitap ederek olayları anlamlandırdığını belirtir. Müslüman bir saldırgan genellikle “tehdit” olarak kodlanırken, ateist bir saldırganın bireysel hikâyesi ve ideolojik tercihleri vurgulanır.
Frankfurter Allgemeine Zeitung, saldırganın kendisini “tarihin en agresif İslam eleştirmeni” olarak tanımladığına dikkat çekti. Bu tür bir anlatım, saldırganın bireysel özelliklerine odaklanarak daha nötr bir çerçeve oluşturmayı amaçladı.
BBC News, olayın İslam karşıtı bir birey tarafından gerçekleştirilmesinin İslamofobi tartışmalarını yeniden alevlendirdiğini belirtti. Ancak haberlerde, Müslüman bir saldırgan olması durumunda kullanılan toplu suçlama söylemlerine rastlanmadı.
Teorik Çerçeve: Medyanın Olayları Çerçeveleme Biçimi
Magdeburg saldırısının haberleştirilmesi, medyanın olayları ideolojik bir bağlamda nasıl çerçevelediğini anlamak için çeşitli teorik yaklaşımlarla analiz edilebilir:
1. Haber Çerçeveleme Teorisi: Medyanın, olayları belirli bir perspektifle sunarak okuyucunun algısını şekillendirme süreci, bu saldırıda açıkça görüldü. Müslüman saldırganlar genellikle kolektif bir tehdit olarak sunulurken, ateist saldırganlar bireysel özellikleriyle öne çıkarıldı.
2. Haber Değerleri Teorisi: Saldırganın kimliğinin, olayın haber değeri kazanmasında etkili olduğunu gösterir. Müslüman olmayan bir saldırganın gerçekleştirdiği bu tür bir saldırı, norm dışı bir durum olarak vurgulanabilir.
3. Hegemonya ve İdeolojik Söylem: Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramı, medyanın hâkim ideolojiyi pekiştirmek için olayları belirli bir bağlamda sunma eğilimini açıklar. İslamofobik bir saldırganın ideolojisinin daha az görünür olması, bu eğilimin bir yansımasıdır.
4. Kültürel Kodlar: Stuart Hall’un kültürel kodlar teorisi, Müslüman saldırgan figürünün genellikle “tehdit” koduyla sunulduğunu, buna karşın ateist saldırganın bireyselleştirilerek farklı bir anlam kazandığını ortaya koyar.
5. Sosyal İnşacılık: Medyanın saldırganın kimliğini kolektif kimlik veya “öteki” algısını inşa etmek için kullanabileceği görülür. Magdeburg saldırısında bu durum, saldırganın bireysel hikâyesine odaklanılarak daha az belirgin hale getirilmiştir.
Magdeburg’daki saldırı, medyanın saldırgan kimliğini ve ideolojisini nasıl çerçevelediğini anlamak için önemli bir vaka örneği. Medyanın saldırganın kimliğine ve ideolojisine dayalı çerçeveleme biçimi, toplumun olayları nasıl algıladığını ve tartıştığını belirleyen temel unsurlar arasında yer alıyor.
Medyanın Güç Dinamikleri ve Toplumsal Algı
Michel Foucault’nun güç ve bilgi ilişkisi teorisi, medyanın saldırganın kimliği üzerinden toplumsal kontrol mekanizmaları oluşturabileceğini savunur. Magdeburg saldırısında, saldırganın İslam karşıtı söylemlerinin göz ardı edilmesi, hâkim güç ilişkilerinin sorgulanmasını engellemiştir.
Müslüman saldırganlar söz konusu olduğunda medya, İslamofobik söylemleri güçlendiren bir dil kullanabilir. Ancak ateist bir saldırganın bireyselleştirilmesi, bu söylemlerin ideolojik bağlantısını sorgulama riskini azaltır.
Medya, bu tür olaylarla toplumda belirli gerçekliklerin inşasına katkıda bulunur. Müslüman saldırganlar genellikle kolektif kimlik tehditleriyle ilişkilendirilirken, ateist bir saldırganın bireysel hikâyesi daha masum bir çerçeve sunar.
Magdeburg’daki saldırı, medyanın saldırgan kimliğini ve ideolojisini nasıl çerçevelediğini anlamak için önemli bir vaka örneği. Medyanın saldırganın kimliğine ve ideolojisine dayalı çerçeveleme biçimi, toplumun olayları nasıl algıladığını ve tartıştığını belirleyen temel unsurlar arasında yer alıyor. Magdeburg saldırısı, bu asimetrik yaklaşımın toplumsal etkilerini anlamak için bir örnek teşkil ediyor.
Sonuç olarak, medya okuryazarlığı ve eleştirel medya çalışmaları, bu tür olayların temsilinde ortaya çıkan ideolojik eğilimleri ve asimetrileri anlamada olmazsa olmazlar.
Magdeburg saldırısı, medya söyleminin toplumsal algıları ve değerleri şekillendirme aracı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, medyanın çerçeveleme stratejileri üzerindeki eleştirel düşünce geliştirilmesi, toplumsal adalet ve eşitlik için elzemdir.
Yorum Yazın