Mannheim'daki saldırının ardından çok sayıda aşırı sağcı politikacı özetle, "İslam doktrininin liberal demokratik sistemle uyumlu olmadığını ve şiddetin köklerinin Kur’an-ı Kerim’de olduğunu" öne sürdüler. Avrupa toplumlarında da bu diskurun giderek kabul gördüğü anlaşılıyor.Almanya'da, Mannheim kentinde bir Afgan mültecinin, kent meydanında düzenlenen, "Siyasal İslam'ı durdurun" konulu etkinlikte elindeki bıçakla saldırıp birkaç kişiyi yaralayıp, bir polisi öldürmesine yönelik tepkiler dinmek bilmiyor. "Afganistan kökenli sığınmacıların sınır dışı edilmesi, Arapların daha sıkı kontrol altına alınması ve fundamentalist İslamcıların artık daha fazla tolere edilmemesi" talep ediliyor. Müslüman göçmenler ve yerleşik Almanlar arasında bir türlü kapanmayan kültürel mesafenin bu terör saldırısının ardından iyice açıldığı anlaşılıyor. Saldırıyla birlikte Alman toplumundan yükselen tepkilerin siyasette de karşılık bulduğunu görüyoruz. Örneğin, Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, saldırıya ilişkin açıklamasında, "Suçluları ve potansiyel suçluları hızlı bir şekilde Afganistan veya Suriye'ye sınır dışı etmek istediklerini" söyledi. Faeser ayrıca, "Birkaç aydır suçluların ve potansiyel suçluların Afganistan'a sınır dışı edilmesinin nasıl yeniden mümkün hale gelebileceğine ilişkin yoğun bir çalışma içinde olduklarını" ifade etti.
Mannheim'deki saldırının İslamcı motiflerin etkisiyle düzenlendiğine dair kimsenin bir şüphesi yok. Siyasal İslam eleştirisi yapan gruba yönelik saldırı bundan sonraki süreçte safların sıklaşacağını gösteriyor diğer yandan.
SAFLARIN SIKLAŞACAĞI BİR SÜREÇ
Bu bağlamda, Hristiyan demokratların (CDU) lideri Friedrich Merz, hükümete, "Almanya'daki siyasal İslamcılığa karşı birlikte mücadele edelim" çağrısında bulundu. Tüm bu gelişmeler, Almanya kentlerinin cadde ve sokaklarında "Şeriat isteriz, hilafet isteriz" diye gösteriler düzenleyen İslamcı faşistler için sıkıntılı günlerin habercisi olabilir. Bu insanların, iktidarı ele geçirdiklerinde hemen rafa kaldıracakları demokrasiyi daha fazla kullanmasına izin verilmemeli. Bir Alman ya da İslamcı faşist, kendisine itiraz edene, "Almanya'da demokrasi var. İstediğimiz gibi konuşuruz" cevabını veriyor hemen. Aksine faşizm pazarlıyorsan istediğini konuşamazsın. Çünkü, "faşizm insanlık suçudur" ve demokrasinin bu yargıdan hareketle kendisini faşizme karşı korumak için alacağı tedbirlerin tümü meşrudur.Mannheim'deki saldırının İslamcı motiflerin etkisiyle düzenlendiğine dair kimsenin bir şüphesi yok. Siyasal İslam eleştirisi yapan gruba yönelik saldırı bundan sonraki süreçte safların sıklaşacağını gösteriyor diğer yandan. Almanya'da iç istihbarattan sorumlu kuruluş olan Federal Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Thomas Haldenwag, "İslamcılıktan kaynaklanan tehdit yüksek. Almanya'daki güvenlik yetkilileri bu nedenle tetikte ve bildiğimiz tehditleri çok yakından inceliyorlar" değerlendirmesinde bulunuyor. İç istihbarat ayrıca, ülkede suç işlemeye meyilli 27 bin 480 İslamcı bulunduğunu, bunun 11 binin Selefi olduğunu bildiriyor. Geçenlerde izlediğim, Berlin'de Afgan ve Arap müslümanların yoğun olarak yaşadığı yerlerde yapılan sokak röportajında bir kişi, "Tabii ki şeriat isteyeceğiz, tabii ki hilafet isteyeceğiz. Biz müslümanız ve Allah'ın kanunlarına göre yaşamak istiyoruz" diyordu. İlginç bir yaklaşım. O kişinin, "Allah'ın kanunları" ifadesiyle somutlaştırdığı uygulamalardan ötürü Almanya'ya kaçması ve sonra tekrar "o kanunların" uygulanmasını talep etmesi elbette çok ilginç. Yalnız açık olan şu ki, İslamcıların zihin ve beyin yapıları, Avrupalı toplumlar ile yaşamalarını imkânsız kılıyor. Telafisi asla mümkün olmayan bir uyumsuzluktan bahsediyorum. Bugüne kadar kısıtlı temaslarla devam eden ve birçok yönüyle hastalıklı sayılabilecek ilişki ise "ev sahibi" sıfatıyla Avrupalıların gösterdiği hoşgörü sayesinde yaşanabilmiş. Yoksa hiçbir Avrupalı'nın 7-8 yaşlarındaki kız çocuklarının baş örtüsü ile sokaklarda gezmesini sevgiyle karşıladığını sanmıyorum.Habermas, "Avrupa, yabancı düşmanı hastalığına tutuldu. Bu eğilim, sanki yeni ortaya çıkmış gibi sunuluyor. Aslında barlarda konuşulan klişeler, televizyonlardaki talk-show'lara yerleşti" diyor.
Yorum Yazın