Hegemonik dinde sorun maneviyatın değil, hakimiyetin güvenliğinin sağlanmasıdır. Maneviyatın güvenliğe değil, özgürlüğe ihtiyacı vardır. Hegemonik dinin hakimiyetin güvenliğinin sağlanması şeklindeki cahili doğmaya karşı tek alternatif, maneviyatın özgür bırakılmasıdır.Maneviyat tecrübesi, her bireyin kendi iç dünyasında kendisine uygun bir şekilde kendisini, hayatını ve doğayı istediği şekilde yaşaması, anlaması, anlamlandırması ve anılaştırmasıdır. Maneviyat, insanın iç derinliklerinden, teolojik ifadeyle ruhundan kaynaklanan veya üflenen bir hayat nefesidir. Her insanın maneviyat tecrübesi, kapasitesi ve yeteneği farklıdır. Maneviyat tecrübesinin sahici anlamda yaşanması için bu tecrübenin bireysel olması ve dışarıdan yapılacak müdahalelere kapalı olması lazımdır. Dışlarıdan kontrol edilen ve müdahale edilen bir tecrübenin maneviyat tecrübesi olması mümkün değildiir. Maneviyat, özgürlük ister. Maneviyatın ve mutluluğun kaynağı özgürlüktür. Özgürlük yoksa maneviyat ve mutluluk yoktur. Maneviyatın özgürlük dışında bir kavramla yan yana getirilmesi, aslında maneviyatı ve bireyi ortadan kaldırmak için otoriter ve totaliter müdahalelerin kapısını açmak için harekete geçildiği anlamına gelmektedir.Bütün bireylerin maneviyat özgürlüğünü tanımak ve saygı göstermek, her insanın ahlaki ve hukuki sorumluluğudur. Bireylerin maneviyat özgürlüklerine yanlış, sapkın ve batıl gibi gerekçelerle müdahale etmek ve ortadan kaldırmak, en büyük ahlaksızlık, akılsızlık ve adaletsizliktir. Maneviyat özgürlüğü, bireylerin istedikleri gibi maneviyatlarını yaşamalarını gerektirmektedir. Maneviyat özgürlüğü için yapılması gereken tek ahlaki ve hukuki tutum şudur: Bırakın, herkes maneviyatını kendi yaşasın! İnsanların maneviyatlarını özgürce yaşamaları için yalnız bırakmayanlar, aslında insanların ruhlarını, zihinlerini, duygularını, düşünmelerini ve bireyselleşmelerini kontrol etmek isteyen otoriter ve totaliter despotizmlerdir.
Dini devletin ikiz kardeşi olarak gören teokratik despotizm, insanların maneviyat özgürlüğünü, bireyselliğini ve çoğulculuğunu ortadan kaldırmayı devletin vazifesi olarak görmekte ve devletin kendisini insanların ruhlarını kontrol ve yönetmek üzere kayyum olarak atamasını istemektedir. Tanrı, hiçbir devleti, sınıfı, kişiyi, kurumu veya kaynağı insanların ruhları üzerine maneviyat bekçisi veya kayyumu olarak atamamıştır.
TANRI, HİÇBİR DEVLETİ İNSANLARIN KAYYUMU OLARAK ATAMAMIŞTIR
Başlangıçtan itibaren siyasi otoritenin ve devletin gölgesinde doğmuş, yayılmış ve güçlenmiş hegemonik dinler, insanların ruhlarına ve hayatlarına tahakküm etmek için onların ruhlarını ve zihinlerini kontrol etmeyi kendilerinin ilahi görevi olarak görmektedirler. Dini devletin ikiz kardeşi olarak gören teokratik despotizm, insanların maneviyat özgürlüğünü, bireyselliğini ve çoğulculuğunu ortadan kaldırmayı devletin vazifesi olarak görmekte ve devletin kendisini insanların ruhlarını kontrol ve yönetmek üzere kayyum olarak atamasını istemektedir. Tanrı, hiçbir devleti, sınıfı, kişiyi, kurumu veya kaynağı insanların ruhları üzerine maneviyat bekçisi veya kayyumu olarak atamamıştır. İnsanların ruhlarının bekçiliğini yapmak için bir kilise kurumuna, ulemaya, şeyhe, fakihe veya ruhban sınıfına ihtiyaç olduğu şeklindeki anlayış, tarihin çok eski sayfaları arasında kalmış köhnemiş ve küflenmiş bir saplantıdır.İnsanlık, maneviyatın bireyin aklıyla, duygularıyla ve düşünceleriyle özgünce ve özgürce yaşayacağı bir tecrübe olduğu şeklinde çok olgun ve gelişmiş bir anlayış ve kavrayış düzeyine varmış bulunmaktadır. Maneviyatı yaşamak için bireyin, hiçbir devlete, kiliseye, ulemaya, tarikata, cemaate, şeyhe, şeyhülislama, din bürokrasisine ihtiyacı bulunmamaktadır.Maneviyatı bir güvenlik sorununa dönüştürmek, aslında yüz yıllar öncesinin Ortaçağ teokratik despotizmini bugüne taşımayı, ruhu, duyguyu ve manevi olanı kontrol ve yönetme sapkınlığıyla insan hayatını bütünüyle çölleştirme, kuraklaştırma ve kurutmaya kalkmak gibi çılgın bir projeye girişmek anlamına gelmektedir.Maneviyat tecrübesinin yaşanması için su ve hava gibi ihtiyaç duyulan şeyin özgürlük olduğu gerçeğini karartmak isteyen teokratik despotizm, güvenlik kavramının arkasına sığınarak insan hayatına din adına tahakküm etme isteğini gizlemektedir. Maneviyatı bir güvenlik sorununa indirgeyip bunu devletin müdahale etmesi gereken bir alan olarak kurgulayanlar, aslında özgür ve bireysel dindarlık ve maneviyat yerine hegemonik bir dinbazlığı hakim kılmayı amaçlamaktadırlar.Hegemonik dinler için ahlak ve maneviyat, kontrol için gerekli olan söylemlerdir. Güvenlik adı altında maneviyatın dizayn ve kontrol edilmesi aslında hegemonik dinin değişmez talebidir, çünkü hegemonik din, maneviyatı değil, hakimiyeti istemektedir.
Yorum Yazın