Misket, birbirine deli gibi aşık iki farklı karakterin ikili ilişki dinamiklerini ve kuir kimliklerine bakış açısını komedi, trajedi ve dram unsurlarıyla gözler önüne seriyor. Metnin ana çatışma noktası ise bu farklılık.
‘Ahmet Yıldız, öldürülmeden iki ay önce yazdı: “İsteyeni tedavi edermişti. Hastalıkmıştı gey olmak! Anlattım onlara, yok değil, eşcinsel olmak hastalık değil!” 26 yaşındaki Marmara Üniversitesi öğrencisi Ahmet Yıldız, 15 Temmuz 2008’de babası Yahya Yıldız tarafından eşcinsel olduğu için öldürüldü. Katil baba Yahya Yıldız, 9 yıldır aranıyor. 9 yıldır sanık sandalyesi boş.’[1]
Sanatın ayırıcı özelliği ölümsüzlüğünden yani ‘her zaman yaşayan bir organizma’ olmasından kaynaklanıyor. Tiyatro da bahsi geçen ölümsüzler aleminin bir üyesi. Bu cümleyi bir çırpıda yazmış olsam da tiyatronun içimi derinden titreten oyun alanı olduğunu laf arasında söylemek isterim. Söz konusu ‘her zaman yaşayan bir organizma’ olunca bulunduğu çağı tiyatro üzerinden okumak da kaçınılmaz oluyor. 2000li yıllar değişen dünya algısının, çok kimliklilik, küresel iklim krizi, teknoloji, öteki olma, kuşak farkı gibi kavramların tartışıldığı bir zemin hazırladı. Bu zemin hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordu. Kuir teorinin Türkiye sahnelerinde ve dram yazarlığında sesinin çıkması da tam olarak bu döneme denk geliyor. Judith Butler, kuir teoriyi cinsiyet/ toplumsal cinsiyet tartışmalarıyla birlikte anti-militarizm, etnik azınlıklar gibi diğer politik alanlara taşıyan kişilerden biri. Butler’ın azınlıkların dayanışması ve politika üretmesini ifade eden “Queer Yoldaşı” anlayışı da bu teorik faaliyetlerin ürünü olan bir kavram.[2] Tiyatro Faraza Misket oyununda kuir yoldaşlık hikayesini Deniz ve Ersin üzerinden anlatıyor.
Deniz ve Ersin birlikte büyümüş iki çocukluk arkadaşı. Bedenini, dünyayı ve yaşadığı toplumu da birlikte büyüme hikayesinde öğrenmişler, birbirlerine âşık olmuşlar. Bugün geldikleri noktada ise pavyonda ve düğünlerde birlikte köçek olarak çalışıyorlar. Deniz, erkeklik belasına tutulduğu için yaşadıkları aşkı da kendisini de görmezden geliyor. Ersin ise tam tersi. Deniz he dese kaçıp erkeklerin el ele tutuştuğu hatta iki erkeğin sevgili bile olabildiği İstanbul’a kaçıp gidecek. Öyle sahip çıkıyor bu aşka. Dışarıdan gördüğümüz manzarada ise mahallenin “kız gibi” gördüğü Ersin ve babasının bekçi yapıp evlendireceği karayağız delikanlı Deniz var. Deniz’in düğününe gözünü kırpmadan giden Ersin. Elini uzatıp Deniz’i kuir yoldaşlığa davet eden Ersin. Nick Montgomery ve Carla Bergman Neşeli Militanlık: Toksik Zamanlarda Direnişi Örmek kitabında, neşeye acıdan kaçınarak değil, acının orta yerinde ve onunla birlikte mücadele ederek ulaşılacağını; neşeli militanlığın, aynı zamanda çaresizlik ve umutsuzlukla birlikte hareket edebilme ve onu siyasallaştırabilme kapasitesine sahip olabildiğimiz yerlerde ortaya çıktığını söylüyor.[3] İşte mahallenin ve hatta dünyanın kız Ersin’i neşeli bir militanlıkla kuir yoldaşlığa davet ediyor Deniz’ini. Başarıyor da.
Misket, birbirine deli gibi aşık iki farklı karakterin ikili ilişki dinamiklerini ve kuir kimliklerine bakış açısını komedi, trajedi ve dram unsurlarıyla gözler önüne seriyor. Metnin ana çatışma noktası ise bu farklılık. Hikâye de farklılık içinde öteki olmama gayreti taşıyarak finale yürüyor, “Misket demek, alem demek, sen demek, ben demek, biz demek.” Oyunun içinde hem bir metafor hem de geçmiş hikayesi barındıran ‘misket’, herkesin bir olduğunu vurguluyor. Oyunda kullanılan ışık ve kıyafetler ise yaratılan atmosferden bağımsız değil, sahnenin duygusunu ve ritmini başarıyla yansıtıyor. Bekçilik, kentsel dönüşüm, riyakâr heteroseksüel dünyaya göndermeler güncele karşı politik bir söz söylüyor. Misket’le ilgili tek serzenişim geçişlerde kullanılan kareografinin kimi zaman uzun olması.
Misket, dramaturjik açıdan ve oyunculuk açısından başarılı bir oyun. Günlerce aklımdan ve kalbimden silinmemesinin sebebi ise başka. Derdi ve sözü olan bu metin sahnede, Ahmet Yıldız’ın öldürüldüğü dünyayı gözler önüne seriyor. Deniz’in bu erkek dünyaya karşı erkeklikle bastırmaya çalıştığı korkusu bu yüzden boşa değil.
KÜNYE
Yazar: Turgay Korkmaz
Yönetmen: Turgay Korkmaz
Yönetmen Yardımcısı: Emre Arslanbek
Oyuncular: Orkuncan İzan, Turgay Korkmaz
Hareket Tasarımı / Koreografi: Korhan Başaran
Işık Tasarımı: Ayşe Sedef Ayter
Dekor / Kostüm Tasarımı: Hilal Polat
Müzik: Cem Değirmen
Reji Asistanı: Ayşe Selin Yanar
Afiş Fotoğrafı: Emre Yunusoğlu
Afiş Tasarımı: Cansın Asarlı
Konsept Fotoğrafları: Ayşegül Karacan
Tanıtım Filmi: Özgürcan Uzunyaşa
Yürütücü Yapımcı: Sıla Kenar
Sahne Amiri: Ayşe Selin Yanar
Ses - Efekt Operatörü: B. Barış Hamarat
Işık Teknisyeni: Ekrem Kelebek
Yapım: Faraza Tiyatro
---
[1]https://kaosgl.org/haber/ahmet-yildiz-9-yildir-aramizda-degil Son Erişim Tarihi: 30.07.2024
[2] Judith Buthler, Queer Yoldaşlığı ve Savaş Karşıtı Siyaset, çev: E.Yılmaz, Hazırlayan: A. Erol & N. Öztop Kaos GL Yayını, Ankara, s.:19-28
[3] Nick Montgomery, carla bergman, Neşeli Militanlık: Toksik Zamanlarda Direnişi Örmek, çev: Gülnur Elçik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2022
Yorum Yazın