Milyonlarca çocuğun ve kadının ihtiyacı olan okul öncesi eğitim kurumlarının artması için gerekli çabayı göstermesini ve bu konuda yasal düzenlemeler yaparak belediyelere de bu yetkiyi vermesini istiyoruz.
Ülkemiz bu haftaya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belediyelere gönderdiği yazı ile başladı. 18 Kasım 2024 tarihli yazıyla Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un gerekli yerlere şu talimatı göndermiş olduğunu öğrendik: “Milli Eğitim Bakanlığı sahada yaptığı incelemelerde belediyelere bağlı kreş adı altında açılan yerler olduğunu tespit etmiş, yine bu yerlerde 5580 sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okul öncesi eğitim kurumlarının programında yer alan etkinliklerin ve bu program kapsamındaki eğitim faaliyetlerinin yapıldığını tespit etmiş. Anayasa Mahkemesi 24.1.2007 tarihli ve 2005/95 Esas sayılı kararıyla Belediyelerin ‘okul öncesi eğitim kurumları açabilir’ bölümünü Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. AYM’nin bu kararına rağmen bu yerlerin faaliyetlerini sürdürdüğü ve yeni yerlerin açıldığı görülmüştür. 5580 sayılı Kanuna aykırı faaliyetler engellenmesi, belediyelerin izinsiz eğitim öğretim faaliyetleri konusunda uyarılması…”
Yani özetle Bakanlık, İBB tarafından açılan kreşlerin hukuka aykırı faaliyetlerde bulunduğunu ve kapatılmasını ve yeni kreş açılmasına da izin verilmemesi gerektiğini söylüyor. (Murat Kurum’un 8 ay önce aday olduğu seçimde İBB Başkanı olması halinde yılda 100 kreş açma sözünü şimdilik bir kenara bırakalım!)
Şimdi hukuki değerlendirmeye geçmeden önce siyasi ve sosyal bir değerlendirme yapmaya başlayalım. Türkiye’de kreş ve anaokulu ihtiyacı var mı? Elbette var. Hatta OECD ülkeleri arasında kreş sayısında ne yazık ki sonuncuyuz. Kreşlerin önemi bu tür bir yazının sınırlarına sığmayacak kadar büyüklüktedir ve okul öncesi eğitiminin değerini saymakla bitiremeyiz. Zira insan beyninin olgunlaştığı 0-60 aylık dönemde edinilen kazanımlar insan yaşamı için paha biçilemez bir önemdedir. Öyle ki bu dönemde akranlarından geri kalan bir çocuk, ilkokuldan itibaren çok iyi bir eğitime tabi tutulsa bile kendisinden daha iyi bir okul öncesi eğitim alan bir çocuk ile arasındaki farkı kapatmayı pek başaramıyor. Bu dönemde daha fazla kelime ile tanışan çocukların okullarda ve hayatta başarılı olma ihtimali ciddi bir şekilde artıyor. Ayrıca bu dönemde sosyalleşen bir çocuğun çok daha yüksek bir özgüvene sahip olduğu ve okul yaşamında da daha başarılı olduğu bilimsel deneylerle kanıtlanmış durumda. Dediğim gibi okul öncesi eğitimin faydaları saymakla bitmez. Nitekim ülkemizin yüz akı bilim insanlarından Prof. Selçuk Şirin, Türkiye’nin eğitimde sınırlı kaynaklarını okul öncesi eğitime harcamasını ve her şehre üniversite yerine her mahalleye okul öncesi eğitim kurumu açılmasını öneriyor.
Kreş ve anaokulu eksikliği kadını iş gücü piyasasından çekerek ülkeye zarar verdiği gibi, doğum oranlarını azalttığı için nüfus artış hızını da etkiliyor. Bu da uzun vadede yaşlı bir nüfusa dönüşmemize neden oluyor.
Kreş ve anaokullarının varlığı anneler için de büyük bir önem taşıyor. Özellikle hızlı şehirleşmenin etkisi ile geleneksel aileden hızla uzaklaşan toplumumuzda doğum yapan bir kadın neredeyse ilkokula başlayıncaya kadar çocuğu ile birlikte evde kalmak zorunda kalıyor. Kariyer planları neredeyse sona eriyor. İş gücüne ve aile bütçesine destek veremiyor. Sosyalleşemediği için psikolojik olarak çok yıpratıcı bir dönem geçiriyor ve doğal olarak bu stresten ailede bulunan herkes payını alıyor. Annenin sağlıklı olamadığı bir ailenin sağlıklı olmasını beklemek ise ham bir hayalden öteye geçemiyor.
Bu zorlukları göze alamayan birçok kadın ne yazık ki istediği halde çocuk sahibi olamıyor. Ya da bir çocuktan daha fazlasını düşünemiyor. Kreş ve anaokulu eksikliği kadını iş gücü piyasasından çekerek ülkeye zarar verdiği gibi, doğum oranlarını azalttığı için nüfus artış hızını da etkiliyor. Bu da uzun vadede yaşlı bir nüfusa dönüşmemize neden oluyor.
Tüm bu gerekçelerle İBB’nin kreş açması büyük bir toplumsal sorunun çözülmesi için çok doğru bir siyasi hamle olarak değerlendirilebilir. Nitekim Ekrem İmamoğlu’nun ikinci kez seçilmesinde ilk dönemde başlattığı bu projenin de önemli bir katkısı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zaten yukarıda da bahsettiğim üzere bu projeyi seçimde AK Parti adayı olan şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı (ÇŞB) olan Murat Kurum da takdir ediyor olmalı ki bu konuda daha iddialı bir yatırım vaadi ortaya koyarak seçime girmişti.
Esasen belediyelerin okul öncesi eğitim meselesine el atması konusunda AK Parti de benzer düşünce de olmalı ki 2005 yılında çıkardıkları ancak Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilen kanun maddesinde belediyelerin görevleri arasında okul önceci eğitim kurumları açabilmeyi de eklemişti. Ama o dönemde CHP’nin talebi ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in başvurusu ile AYM tarafından madde iptal edilmiştir.
Peki AYM’nin iptal kararına götüren değerlendirmesi doğru muydu? AYM, belediyelerin okul öncesi eğitim kurumları açabilmesine ilişkin maddeyi iptal eden kararında okul öncesi eğitim kurumlarını anaokulları, anasınıfları ve uygulama sınıfları şeklinde bir ayrıma tabi tuttuktan sonra anasınıflarında verilen eğitimin ulusal bir niteliği olduğunu ve mahalli idareler tarafından anaokulu açılmasının Anayasa’nın 127. maddesine aykırı olacağını ileri sürerek kanunun ilgili maddesini iptal etmiştir. AYM aynı kararında kreş veya gündüz bakımevi açılmasının ise Anayasa’ya aykırı olmadığını belirterek bu konularda belediyelere bir serbestlik tanımıştır. Kısacası AYM, belediyelere anaokulu açamazsın ama kreş veya gündüz bakımevi açabilirsin demişti.
Elbette 2005 yılında hem merkezi hükümetin hem de belediyelerin çok büyük bir kısmının AK Parti tarafından yönetildiği bildiğimiz bir gerçektir. CHP söz konusu iptal başvurusunu yaparken o günlerin popüler irtica-laiklik söylemlerinden beslenmiş ve okul öncesi eğitim gibi bir kurumun kendisine yakın olmayan bir zihniyet tarafından açılmasını istememiştir. AYM de ne yazık ki bu siyasi paranoyaya katılmış ve hükmü iptal etmiştir. Oysa pekala Milli Eğitim Bakanlığı’nın sıkı denetimi altında bu eğitim kurumlarının açılmasına izin verilebilir ve çok büyük bir toplumsal ihtiyacın giderilmesine destek olunabilirdi. Öyle ya herhangi bir özel hukuk tüzel kişisinin açabildiği bu kurumları belediyeler neden açamasın? Denetlenebilir bir kamu kurumunun açamadığı eğitim kurumlarına olan ihtiyacı ilerleyen süreçte hiçbir ruhsatı olmadan, hiçbir eğitim formasyonu olmayan kişilerin öğretmen diye bulunduğu ve fiziksel koşulları itibariyle çocuklar için hiç uygun olmayan cemaat okulları veya para kazanmaktan başla bir amaç gütmeyen özel okullar tarafından doldurulmadı mı?
Mesela belediyelerin açtığı kreşlerde anaokulu müfredatı uygulandığı için yapılan itirazı, cemaatler tarafından açılan kurumlar için de uygulamak ve kontrol etmemiz gerekir. İşimize gelince hukuka uymak gelmeyince uymamak olmaz yani!
Evet CHP’nin bu hükmü AYM’ye taşıması ne kadar hatalı idiyse AYM’nin daha çok siyasi mülahazalarla verdiği iptal kararı da o kadar hatalı görünmektedir. Siyaset yapmak ve hukuk eliyle siyasi engel oluşturmak gayesiyle milyonlarca kadın ve çocuğun mağduriyetine göz yumulmuştur. Türkiye’nin milli menfaatleri ve toplum sağlığı için çok gerekli bir adım yargı kararıyla engellenmiştir.
Şimdi asıl soruya gelelim: AK Parti’nin 2005’de, Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın İBB adayı olduğu Mart 2024’te ve CHP’nin günümüzde doğru bulduğu, ülkemiz için büyük faydaları olan okul öncesi eğitim kurumlarının belediyeler tarafından da açılabilmesine ilişkin düzenlemeyi iptal eden AYM kararını tanımayacak mıyız? Elbette tanımak ve uymak zorundayız. Çünkü Türkiye anayasasına göre bir hukuk devletidir ve mahkeme kararları herkes için bağlayıcıdır. Daha açık bir ifade ile karar iktidarı da belediyeleri de bağlar. Dolayısıyla en hoşumuza gitmeyen kararlarda bile bu gerçeği kabul etmek zorundayız. O yüzden iktidarın bu AYM kararı hatırlatmasına saygı duymak zorundayız! Ama şunu da hatırlatmak ve talep etmek hepimizin en doğal hakkıdır: AYM sadece okul öncesi eğitim kurumları konusunda kararlar vermedi. Mesela Can Atalay konusunda da bir karar verdi! AYM kararlarının uygulanmasına ilişkin bir hiyerarşi yok. Yani işimize gelen AYM kararına uyup işimize gelene uymayalım demek olmaz. Sadece AYM kararları için değil tüm mahkemeler hatta tüm pozitif hukuk kuralları açısından mecburuz buna. Mesela belediyelerin açtığı kreşlerde anaokulu müfredatı uygulandığı için yapılan itirazı, cemaatler tarafından açılan kurumlar için de uygulamak ve kontrol etmemiz gerekir. İşimize gelince hukuka uymak gelmeyince uymamak olmaz yani!
Elbette İBB’den kreşleri kanunun izin verdiği ölçüde açmasını ve müfredatına dikkat etmesini bekliyoruz. Zira Türkiye’de toplumsal muhalefetin en yoğun konsensüsü hukuk kurallarına uyulmaması üzerinden oluştu. O yüzden iktidara aday bir partiden beklenti de bu olmalıdır. Ama iktidardan da AYM kararlarının tamamına uymasını ve kanuna ve müfredata uygun olmayan her kuruma aynı hassasiyetle yaklaşmasını bekliyoruz. Ve bir de milyonlarca çocuğun ve kadının ihtiyacı olan okul öncesi eğitim kurumlarının artması için gerekli çabayı göstermesini ve bu konuda yasal düzenlemeler yaparak belediyelere de bu yetkiyi vermesini istiyoruz.
Allah aşkına söyleyin lütfen: Çok mu şey istiyoruz?
Yorum Yazın