Carl Jung’un sözleri bu noktada yankılanır: “Bir insanın aydınlanması, karanlık tarafını bilmekle başlar.” Bu cümle, içimizdeki karanlığı kucaklamadan gerçek bir bütünlüğe ulaşamayacağımızın altını çizer. Kendimizden sakındığımız, kabul edemediğimiz ne varsa o karanlıkta yaşam bulur: yıkıcı arzular, kıskançlıklar, kontrolsüz hırslar… İşte, asıl mesele bunları bastırmak değil, onları tanımak ve sevmektir.
“Senin ışığına herkes koşar ama karanlığından bir ben kaçmam”
İnsanın en derin köşelerinde, kendisinden bile sakladığı karanlık bir taraf vardır. Bu taraf, ruhun gölgesinde, bilinçaltının en gizli katmanlarında yaşar. Kimi zaman öfke, kimi zaman arzu, kimi zaman ise en saf haliyle korkudur bu. İçimizdeki bu karanlık, toplumun onaylamadığı her türlü düşünceyi, arzuyu ve hırsı barındırır. O kadar derindir ki, bizden bile gizlenmiştir, çünkü yüzleşmek cesaret ister. Cesaret ise, karanlığın derinliklerine inip, o ürkütücü boşlukta kendimizi bulmaktır.
Carl Jung’un sözleri bu noktada yankılanır: “Bir insanın aydınlanması, karanlık tarafını bilmekle başlar.” Bu cümle, içimizdeki karanlığı kucaklamadan gerçek bir bütünlüğe ulaşamayacağımızın altını çizer. Işığa ulaşmak için önce karanlıkla yüzleşmek zorundayız. Ancak bu yüzleşme, insanın kendi içindeki canavarı görmesi anlamına gelir. Kendimizden sakındığımız, kabul edemediğimiz ne varsa o karanlıkta yaşam bulur: yıkıcı arzular, kıskançlıklar, kontrolsüz hırslar… İşte, asıl mesele bunları bastırmak değil, onları tanımak ve sevmektir. Çünkü içimizdeki canavar, aslında bize aittir ve onunla savaşmak, kendi varlığımızla savaşmak demektir.
Gerçek sevgi, bir insanın sadece aydınlık tarafına değil, karanlıklarına da sarılabilmektir. Karanlık, kim olduğumuzun yarısıdır.
KARANLIK, KİM OLDUĞUMUZUN YARISIDIR
Bu noktada aklıma şu sözler gelir: “Senin ışığına herkes koşar ama karanlığından bir ben kaçmam.” Gerçek sevgi, bir insanın sadece aydınlık tarafına değil, karanlıklarına da sarılabilmektir. Karanlık, kim olduğumuzun yarısıdır. Kendi karanlık taraflarımızı sevebilmek, insan olmanın ne demek olduğunu anlamakla başlar. “İyi” ya da “kötü” etiketlerinin ötesine geçerek, insanın çok yönlü, karmaşık ve kırılgan doğasını kucaklamaktır. Çünkü insan, sadece ışığıyla değil, karanlığıyla da bir bütündür. Karanlık taraflarımızı reddetmek, bizi tam olmaktan alıkoyar. Ancak kabul ettiğimizde, içimizdeki her parçanın bir anlamı olduğunu fark ederiz.
Bu yolculuk kolay değildir. Kendi gölgemize bakmak, yüzleşmek zorunda olduğumuz tüm zaaflarımızı, korkularımızı ve arzularımızı açığa çıkarır. Ama gerçek özgürlük, işte tam da bu gölgelerle barış yapabilmekte saklıdır. Kendi karanlık tarafımızı kabul etmek, başkalarının karanlığını da anlamamıza olanak tanır. İşte, bu anlayış ve kabul, insanın gerçek sevgiye ulaşma yolculuğundaki en önemli adımıdır. Çünkü ancak bir insanın karanlığını da sevebildiğimizde, onun bütünlüğünü ve hakikatini kucaklayabiliriz.
İnsanın en büyük zaferi, sadece aydınlığında değil, karanlığında da kendini bulmasıdır. Ve asıl aşk, işte bu karanlığa dokunabilen yüreklerde büyür.
Yorum Yazın