İstekleri doğrultusunda harekete geçen bir makine gibidir insan. İsteriz ama tam doyamadan yenisi isteriz. Bu kör bir döngüdür sonucu hiçbir yere ulaşamayan. 19. yy kötümser filozofu Schopenhauer istemenin insanın mutsuzluğuna neden olduğunu düşünür. Bir isteğimiz gerçekleştiğinde diğerinin peşine düşeriz ve bu sürekli böyle devam eder.O çok istediğiniz arabayı kredi çekerek aldınız: Bilmem kaçıncı yıl ve günde bitecek borçlarınızı geliriniz ile kıyasladınız. Ve sonunda göz alıcı aracınız içinde kendinizi mutlu hissediyorsunuz. Ama bir süre sonra sevinciniz sönüyor. O karizmatik arabanız gözünüzde bir çelik yığınına dönüşüyor. Eski haz ve mutluluk bareminize geri döndünüz. Birikmiş işler içinde kolunuzu masaya yaslamış yeni hayaller peşindesiniz. İstekleri doğrultusunda harekete geçen bir makine gibidir insan. İsteriz ama tam doyamadan yenisi isteriz. Bu kör bir döngüdür sonucu hiçbir yere ulaşamayan. 19. yy kötümser filozofu Schopenhauer istemenin insanın mutsuzluğuna neden olduğunu düşünür. Bir isteğimiz gerçekleştiğinde diğerinin peşine düşeriz ve bu sürekli böyle devam eder. Ama bir yandan da yaşamın özünde istemek yok mudur? Acıktığımızda yemek yemek isteriz, susadığımızda su içmek. Bitkiler bile başlarını güneşe dönerek büyümek istemezler mi? İstek yaşamın özüdür. İstekten sonra irade gelir. O zaman soru şudur: Her istek ve arzumuzun peşinden koşmalı mıyız?
Schopenhauer, bu döngüden kurtulmanın iki yolu olduğunu söyler. Bunlardan biri sanattır. Ona göre sanat bizi arzulardan uzaklaştırır. Gerçekten bir resme bakarken,müzik dinlerken başka hülyalarda kaybolup isteklerimizi unuturuz. Filozofun bir diğer önerdiği şey ise, basit yaşam sürmek ve daha az istemektir.
Yorum Yazın