İran, İsmail Haniye suikastına cevap vermek zorunda ve mutlaka cevap da verecektir. Burada nasıl ve hangi şiddetle yanıt verileceği, İran’ın vekil örgütleri üzerinden mi yoksa kendi unsurlarıyla direkt bir cevap mı vereceği, can kaybının hangi seviyede olacağı, bölgesel ve küresel aktörlerin sınırlı bir saldırı için arabuluculukta ne denli başarılı olacağı gibi pek çok olgu Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek gibi duruyor.
Dünya günlerdir HAMAS Politbüro Şefi İsmail Haniye’nin suikastına kilitlenmiş durumda çünkü bu suikast pek çok nedenden dolayı bölgedeki çatışmayı daha da alevlendirecek. İsmail Haniye, İran’ın başkenti Tahran’da İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mesut Peşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere resmî davetli olduğu bir sırada sabah 02:00 sularında Tahran’ın en lüks semtlerinden olan Zaferaniye’de Devrim Muhafızları Ordusu’nun koruması altında olan bir misafirhanenin dördüncü katında korumasıyla birlikte öldürüldü.
İlk andan itibaren İsmail Haniye’nin nasıl öldürüldüğüne dair pek çok komplo teorisi ortaya atıldı. Önce bir komando timi tarafından öldürüldüğü söylendi, sonra İran’a komşu ülkelerden birinden atılan güdümlü füzeyle öldürüldüğü söylendi. Ancak son tahlilde bu konuda İranlı ve Batılı kaynaklar iki ayrı senaryodan bahsediyorlar. İran Devrim Muhafızları Ordusu, suikasta dair yayınladığı üçüncü resmî bildirisinde İsmail Haniye’nin odasına kısa menzilli yaklaşık 7 kilogramlık bir savaş başlığı taşıyan bir roketin Haniye’nin kaldığı yerin dışından bir alandan ateşlendiğini duyurdu. Batılı kaynaklar ise İsmail Haniye’nin odasına 2 ay önce yapay zekâ destekli sofistike bir bombanın gizlice yerleştirilerek suikast günü uzaktan kumandayla patlatıldığını öne sürüyorlar.
Devletler Hukuku gereği bir ülkenin başka bir ülkenin topraklarına yönelik yaptığı böylesi hedefli suikastlar o ülkenin egemenliğine yönelik yapılmış bir saldırı anlamına gelir ve meşru müdafaa hakkını doğurur. Zaten İranlı yetkililer de bu durumun kendi toprak bütünlükleri ve egemenliklerine saldırı olduğunu ve İsrail’e yönelik şiddetli bir cevap vereceklerini söylüyorlar.
MEŞRU MÜDAFA HAKKI
İranlı yetkililer İsmail Haniye suikastından İsrail’i sorumlu tutuyorlar. İsrail, Beyrut’ta Hizbullah’ın iki numarası Fuad Şukur suikastını resmen üslendi ancak Tahran’daki İsmail Haniye suikastına dair herhangi bir yorum yapmadı. İsrail devlet politikası gereği bugüne kadar İran’a yönelik yaptığı eylemleri ne üstendi ne de reddetti. Ancak; İran’ın başkentinde böylesi üst düzey bir hedefe yönelik yapılan bir eylemi İsrail’in yapmış olsa bile üstlenmesi beklenemez çünkü bu durum İran’la direkt bir savaşa sebebiyet verecektir. Devletler Hukuku gereği bir ülkenin başka bir ülkenin topraklarına yönelik yaptığı böylesi hedefli suikastlar o ülkenin egemenliğine yönelik yapılmış bir saldırı anlamına gelir ve meşru müdafaa hakkını doğurur. Zaten İranlı yetkililer de bu durumun kendi toprak bütünlükleri ve egemenliklerine saldırı olduğunu ve İsrail’e yönelik şiddetli bir cevap vereceklerini söylüyorlar.
İsrail, her ne kadar kabul etmese de İran’ın içinde yaptığı saldırılar bağlamında kabarık bir karneye sahip. İran’ın üst düzey nükleer bilimcileri İran’ın içinde İsrail tarafından öldürüldü. İran’ın nükleer ve füze programının başında olan dönemin İran Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Fahrizade de İsrail tarafından Tahran’da öldürüldü. Öte taraftan, İsrail tarafından İran’ın nükleer ve askeri tesislerine pek çok sabotaj, bombalı saldırı ve siber saldırı gerçekleştirildi. İsrail, İran’ın nükleer programına ait binlerce gizli bilgi ve belgeyi İran’ın kalbinden çalıp ülkeden çıkarmayı başardı.
İran’ın eski İstihbarat Bakanı Yunesi, İsrail’in İran’ın pek çok devlet katmanına sızdığını ve adam devşirebildiğini söylemişti. İran’ın eski Cumhurbaşkanı MahmudAhmedinejad, kendi döneminde İran İstihbarat Bakanlığı’nın İsrail’le mücadeleden sorumlu en üst düzey görevlisinin İsrail ajanı olduğunu söylemişti. Devrim Muhafızları Ordusu’nun eski genel komutanı olan General Muhsin Rezai, İsrail’in İran devletinin kılcal damarlarına kadar sızdığını söylemişti. İsrail’in İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin ofisine bile ajan soktuğu biliniyor.
İRAN, İSRAİL’İN ÇOK KOLAY OPERASYON YAPTIĞI BİR ÜLKE
Kimilerine şaşırtıcı gelebilir ancak İran, İsrail’in çok kolay operasyon yaptığı bir ülke. İran’ın eski İstihbarat Bakanı Yunesi, İsrail’in İran’ın pek çok devlet katmanına sızdığını ve adam devşirebildiğini söylemişti. İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, kendi döneminde İran İstihbarat Bakanlığı’nın İsrail’le mücadeleden sorumlu en üst düzey görevlisinin İsrail ajanı olduğunu söylemişti. Devrim Muhafızları Ordusu’nun eski genel komutanı olan General Muhsin Rezai, İsrail’in İran devletinin kılcal damarlarına kadar sızdığını söylemişti. İsrail’in İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin ofisine bile ajan soktuğu biliniyor.
İsrail hem İran devleti içinden hem yerel halktan hem de İran’ın içindeki rejim karşıtlarından çok kolay ajan devşirebiliyor, yerel işbirlikçiler bulabiliyor, operasyonlarına mühimmat ve insan gücü bularak lojistik destek sağlayabiliyor. 2020 yılında İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin suikastında Süleymani’nin Şam’dan Irak’a gelişinde kullandığı ve kırıp attığı 6 sim kartın ve kullanması muhtemel tüm telefon hatlarının İsrail tarafından tespit edilip an be an izlendiği biliniyor. Bu durum İran devleti içinden devşirilen yerel işbirlikçiler olmadan mümkün değil.
İsrail bugüne kadar hem İran unsurlarına yönelik hem de Filistin hareketinin liderliğine ve kilit unsurlarına yönelik dünyanın her yerinde nokta atışı suikast saldırıları düzenledi ve hedefli saldırı stratejisini bir devlet politikası haline getirdi. Ancak; konuya İran içinde yapılan saldırılar bağlamında bakıldığında, İsmail Haniye suikastıyla birlikte İsrail Filistin hareketi liderliğine yönelik ilk kez İran’ın içinde böylesi üst düzey bir suikasta imza attı.
İsrail, İsmail Haniye’ye yönelik yaşadığı Katar’da da suikast düzenleyebilirdi ancak bunu yapmak için İran’ın başkenti Tahran’ı seçmiş olmasının pek çok önemli sebebi var. Öncelikle suikastın yapıldığı gün çok önemli çünkü o gün İsmail Haniye İran Meclisi’nde Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’la kucaklaştı ve birbirlerinin ellerini havaya kaldırıp dayanışma mesajı verdiler. İsmail Haniye, aynı gün İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’yle sıcak bir karşılama ile özel olarak görüştü. Can güvenliğinden dolayı İsmail Haniye’nin İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılacağı törenden sadece iki gün önce belli olmuştu ve Tahran’a geleceği gizlenmişti. Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine dünyanın farklı ülkelerinden 110 üst düzey heyet katılmıştı ve İran güvenlik aparatının hem polis hem istihbarat hem ordu (Arteş) hem de Devrim Muhafızları olarak üst düzey bir koruma için teyakkuzda olması beklenirdi.
Sürekli gücü ve etkinliğiyle övünen İran’ın güvenlik mekanizması dünyadan pek çok üst düzey heyetin katıldığı cumhurbaşkanlığı yemin töreninde üst düzey güvenlik önlemleri alması gerekirken can güvenliği tehdidi en yüksek resmî konuklarından biri olan İsmail Haniye’yi koruyamadı, suikastın istihbaratını edinemedi, Haniye’nin konutunun tespiti sürecinde istihbarata karşı koyamadı ve suikastı önleyemedi.
İRAN, SUİKASTI ÖNLEYEMEDİ
O halde Devrim Muhafızları’nın üst düzey koruması altında olan Tahran’ın en lüks semtlerinden Zaferaniye’de İsmail Haniye’nin kaldığı “güvenli ev” İsrail tarafından nasıl tespit edilebildi ve konum bilgisini kim verdi? Suikastta kullanılan mühimmat İran’ın içinde nasıl ve kimler tarafından temin edildi? İsmail Haniye’nin kaldığı konuttaki koruma katmanları nasıl geçildi ve mühimmat bölgeye tam da Haniye’nin burnunun dibine nasıl sokulabildi? İstihbarat Bakanlığı, Devrim Muhafızları İstihbaratı, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü İstihbaratı, Polis İstihbaratı, Ordu (Arteş) İstihbaratı, İran Savunma Bakanlığı İstihbaratı ve Yargı Erki İstihbaratı gibi birbirinden bağımsız pek çok istihbarat örgütüne sahip olan İran devleti İsmail Haniye’yi neden koruyamadı, neden suikastın istihbaratını edinemedi ve suikastı engelleyemedi?
Daha pek çok soru sorulabilir ancak bir şey çok net; sürekli gücü ve etkinliğiyle övünen İran’ın güvenlik mekanizması dünyadan pek çok üst düzey heyetin katıldığı cumhurbaşkanlığı yemin töreninde üst düzey güvenlik önlemleri alması gerekirken can güvenliği tehdidi en yüksek resmî konuklarından biri olan İsmail Haniye’yi koruyamadı, suikastın istihbaratını edinemedi, Haniye’nin konutunun tespiti sürecinde istihbarata karşı koyamadı ve suikastı önleyemedi. Şüphesiz İran devleti büyük bir istihbarat zaafı, güvenlik zaafı ve en önemli konuklarından birini koruyamamakla birlikte büyük bir kriz içine girmiş durumda.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “İsmail Haniye’nin öldürülmesi, İran’ın ev sahibi olduğu düşünüldüğünde, İran’ın onuruna leke sürdü” dedi. Hamas’ın yeni Politbüro Şefi olması beklenen Halid Meşal, “Büyük olduğunu zannettiğimiz birçok ülkenin aslında öyle olmadıklarını gördük” dedi. Bu iki üst düzey açıklamanın muhatabı şüphesiz İran rejimi ve güvenlik mekanizmasıdır. İsmail Haniye, alelade bir isim değildi; hem Filistin hareketinde, hem Arap dünyasında hem de İran’ın güdümünde olan bölgedeki tüm vekil örgüt ve gruplarda önemli bir karşılığı vardı.
Böylesi bir liderin korunamaması ve Tahran’da suikasta uğraması İran’a bağlı bölgedeki tüm vekil örgütler ve gruplar nazarında İran’ın çok övündüğü istihbarat ve güvenlik mekanizmasına karşı bir güvensizlik ve öfke yaratmış durumda. Kasım Süleymani öldürüldüğünde İran’a bağlı vekil örgütler bu suikasta İran’ın göstermelik cevabından rahatsızlıklarını hep ortaya koydular ve Haniye suikastı bu durumu daha da şiddetlendirecek gibi duruyor çünkü İran’ın kendilerine sahip çıkacağına, koruyacağına ve bir gün intikamlarını alacağına yönelik inançları zedelendi.
İşte bu durum İran’ı İsmail Haniye suikastına şiddetli bir cevap vermeye zorlayan en önemli etkenlerin başında geliyor. Eğer İran kendi başkentinde öldürülen İsmail Haniye’nin intikamını etkili ve ses getirecek bir şekilde almazsa bölgede kendisine bağlı vekil örgüt ve gruplar üzerindeki kontrolünü, etkisini ve ağırlığını zamanla kaybetmekle karşı karşıya kalabilir. Görüleceği üzere bu gruplardan İran’a yönelik irili ufaklı sesler yükselmeye başladı bile.
İran’ın bu konudaki politikasını ve yanıtının şiddetini belirleyecek olan kişi Rehber Ayetullah Hameneyi’dir. Nisan ayında İran ve İsrail bir savaş konsepti değişikliğine gittiler ve ilk kez birbirlerinin toprakları içerisine vekil örgütler üzerinden değil de direkt bir saldırı gerçekleştirdiler. Bölgesel ve küresel aktörlerin devreye girmesiyle her iki taraf da kontrollü bir savaşı ve krizi tırmandırıp devamlı ve direkt bir sıcak savaşa girmediler ancak İsmail Haniye’nin İran’ın başkenti ve kalbi Tahran’da öldürülmesinin yarattığı yeni şartlar direkt bir sıcak savaş da dahil olmak üzere tüm seçenekleri yeniden masaya getirmiş durumda.
İran her an bir misilleme saldırısı yapabilir ancak 12- 13 Ağustos’ta Yahudilerin matem günü olan Tişa Beav gününde bu saldırıyı yapabileceği gündemde. Taraflar ve müttefikleri topyekûn bir bölgesel savaşın yaratacağı yıkımın farkındalar ve daha önce bundan kaçınarak ölçülü ve sınırlı bir konsept uygulasalar da İran ve İsrail arasında büyük bir direkt savaşın çıkma ihtimali ciddiye alınmalı. İran, İsmail Haniye suikastına cevap vermek zorunda ve mutlaka cevap da verecektir. Burada nasıl ve hangi şiddetle yanıt verileceği, İran’ın vekil örgütleri üzerinden mi yoksa kendi unsurlarıyla direkt bir cevap mı vereceği, can kaybının hangi seviyede olacağı, bölgesel ve küresel aktörlerin sınırlı bir saldırı için arabuluculukta ne denli başarılı olacağı gibi pek çok olgu Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek gibi duruyor
Yorum Yazın