Seneler önce, şöyle demiş idi Soros: “Türkiye’nin en önemli ihracat malı ordusudur”. Bu ifadeyi ben de o zamanlar çok eleştirmiş idim, benim derdim Türkiye’nin hukuk devletini ve dışı açık piyasa ekonomisini dünya standartlara getirerek AB üyesi olması iken, bu hedefe ordu üzerinden erişmek fikri çok sempatik gelmemiş idi. Başkaları ise bu söz üzerinden Soros için zehir zemberek ifadeler kullanmışlar idi, bugün ise bu aynı çevreler tıpış tıpış Soros’un bu “Türkiye’nin en önemli ihracat malı ordusudur” sözüne geldiler.
İktidar kavramını burada en geniş anlamıyla kullanıyorum, Beştepe, Cumhurbaşkanlığı Hükümeti bakanları, iktidara destek veren basın çalışanları, bazı sermaye çevreleri, özellikle de son senelerde önemli atılımlar yapan savunma sanayicileri, vesaire, vesaire.
Trump’ın ikinci kez Beyaz Saray’a girişinden sonra dünyanın yaklaşık her noktasında önemli gelişmeler yaşanıyor, bunların bir bölümü de doğrudan ya da dolaylı Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Trump çok ilginç bir biçimde ABD’nin Avrupa ile ilişkilerini büyük bir gerilime sokuyor, zaman sonuçlarını gösterecek bizlere, iş, ortada bir Putin gerçeği varken, Avrupa savunmasının üzerinden NATO şemsiyesini çekmeye ya da zayıflatmaya kadar geldi.
İşte tam da bu aşamada Türkiye’nin çoktan rafa kaldırılmış AB tam üyeliği gündeme tekrar geldi.
8 Mart tarihli (Cumartesi) Le Monde gazetesinin manşeti önümüzdeki dönemde Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde savunma harcamalarında önemli artışlar yaşanacağına ilişkindi; bu durumun zaten sorunlu ülke ekonomilerini kısa vadede daha da zora sokacağı da vurgulanıyor manşet haberde.
İşin ilginç yanı bu manşetin hemen altında da, alt manşet diyebilirsiniz, Türkiye’nin büyük ordusuna, savunma sanayiinde geldiği aşamaya dair haber yer alıyor.
Le Monde gazetesi muhalif çizgisi de olan ama “establishment” ile ilişkisi de bilinen bir gazete, senelerdir okurum, çok iyi bir gazetedir, bu tecrübem bana bu manşet ve alt manşetin yan yana gelişinin çok da tesadüfi olmadığını söylüyor.
Savunma ve başka alanlarda Avrupa’nın önümüzdeki dönemde bugünkünden farklı bir arayış içinde olacağını gösteriyor, Türkiye’nin yerlerde sürünen hukuk devletiyle AB tam üyeliği adeta imkansız ama değişimler yaşanacağı kesin gibi.
Gelelim Türkiye’ye.
Türkiye de, daha doğrusu Türkiye iktidar çevreleri daha dünlere kadar “Avrupa bitti, gitti, zaten bizi kıskanıyorlar” falan gibi gayri ciddi şeyler söylerlerken iktidar sözcüleri, mesela Hükümet sözcüsü, Dışişleri Bakanı, basının amiral gemisinin komutanı bir koro halinde “AB tam üyeliği masada” gibi sözler etmeye başladılar, hayırlısı.
Bu durumun temel belirleyicisi mutlaka TSK’nın asker gücü ve özellikle İHA, SİHA gibi savaş enstrümanlarında Türkiye’nin yaptığı hamleler; başka bir ifade ile de bazı çevreler Türkiye’nin AB tam üyeliği için orduyu koz olarak masaya sürmek istiyorlar.
Bu işin ne kadar saçma bir şey olduğuna yazının sonlarında değineceğim ama konuyu şimdi bizdeki Sorosculara getirmek istiyorum.
Bu bizim yeni Soroscular AB başkentlerine şunu söylemek istiyorlar: “Bizim çok büyük bir ordumuz var, sizin de bu büyük orduya ihtiyacınız var artık, gerekirse silah altına aldığımız gençlerimizin sayısını bir buçuk milyona kadar çıkarırız, bizde işsiz genç çok, maaşlarını da siz ödersiniz herhalde, bu ordu Rusya’ya karşı kalkan olur, siz de bizim insan hakları ihlallerimize eleştirilerinizi minimuma çekersiniz…”
Soros malum, çok büyük bir piyasa oyuncusu, isteyen spekülatör de diyebilir ama ilginç bir kişilik, Nazi rejiminden kurtulmuş bir Musevi-Yahudi, dünyanın en iyi okullarından birinde, London School of Economics’de okumuş, master ve doktora yapmış, bu süreçte de 20. Asrın en büyük felsefecilerinden biri olan Karl Popper ile tanışmış, öğrencisi olmuş, çok etkilenmiş, okul sonrası da ilişkisini sürdürmüş, büyük serveti ile kurduğu “Açık Toplum Enstitülerinin” ismini de Popper’in ünlü “Açık Toplum ve Düşmanları” kitabından almış, keşke bizde de büyük zenginlerin böyle bir büyük düşünürün izine takılmışlıkları olsa idi; bu kitap Türkçeye de Prof. Mete Tuncay’ın çok nitelikli tercümesi ile kazandırılmıştır.
Soros’un Türkiye ile de ilişkileri var, basından hatırlarsınız, Erdoğan ve Egemen Bağış ile yemek yemişliği de vardır; Soros’un Türkiye ile ilgili çok eleştirilmiş bir ifadesi vardı seneler önce, şöyle demiş idi Soros: “Türkiye’nin en önemli ihracat malı ordusudur”.
Bu ifadeyi ben de o zamanlar çok eleştirmiş idim, benim derdim Türkiye’nin hukuk devletini ve dışı açık piyasa ekonomisini dünya standartlara getirerek AB üyesi olması iken, bu hedefe ordu üzerinden erişmek fikri çok sempatik gelmemiş idi.
Başkaları ise bu söz üzerinden Soros için zehir zemberek ifadeler kullanmışlar idi, bugün ise bu aynı çevreler tıpış tıpış Soros’un bu “Türkiye’nin en önemli ihracat malı ordusudur” sözüne geldiler, adeta bu sözün aynısını dile getirerek AB tam üyelik hedefine erişmek istediklerini açıklıyorlar her fırsatta.
Bu grubun, yeni Soroscular grubunun, temel derdi kesinlikle AB tam üyelik süreci üzerinden Türkiye’nin evrensel standartlarda bir hukuk devleti, rekabetçi bir piyasa ekonomisine sahip olması değil asla, konu kamu alımları dosyasını müzakereye açmak ise hiç ama hiç değil.
Bu bizim yeni Soroscular AB başkentlerine şunu söylemek istiyorlar: “Bizim çok büyük bir ordumuz var, sizin de bu büyük orduya ihtiyacınız var artık, gerekirse silah altına aldığımız gençlerimizin sayısını bir buçuk milyona kadar çıkarırız, bizde işsiz genç çok, maaşlarını da siz ödersiniz herhalde, bu ordu Rusya’ya karşı kalkan olur, siz de bizim insan hakları ihlallerimize eleştirilerinizi minimuma çekersiniz, AİHM kararlarının uygulanması için çok ısrarcı olmazsınız, kamu alımları piyasasına tam üyelik durumunda bile karışmazsınız, bu arada da AB bütçesinden bize kaynak aktarırsınız, biz sizi koruruz, siz de bizim içişlerimize karışmazsınız, eh lütfen biraz para da verirsiniz, gül gibi geçinir gideriz”.
Maalesef AB başkentlerinde ve Brüksel’de de bu işe yakın duracak epey geniş bir çevre var bu Trump günlerinde.

Yorum Yazın