Şimdi bu iktidar bize deyim yerindeyse “caka satıyor”. “İBB’de daha neler var neler!” demeye getiriyor. Elindeki bu gücü, kimi ikna edebilir bilmiyorum ama, sonuna kadar kullanacağı da anlaşılıyor. Çünkü, dünyada da Türkiye’de de haklı olandan güçlü olana doğru gidiyoruz. Yani bir çeşit orman içindeyiz. Bu gidişi durdurmanın yolu ise “haklı olanları” içine alacak olan yeni bir siyasi vizyon!
Geçenlerde (18 Mart) bu sütunda yazdığım “Gücü gücü yetene düzeni” başlıklı yazımda şu tesbitte bulunmuştum:
“Ulus-devletler dünyasında milliyetçiliklerin yeniden yükselişi liberal demokrasinin de önemini yitiriyor oluşuyla yakından ilgili. Özellikle Trump’lı bir dünya düzeninde “liberal demokrasinin” baş savunucusu Amerika gibi bir gücün bu iddiadan vazgeçip sadece Amerika’nın çıkarlarını öne çıkaran milliyetçi bir biçimde davranması esasında dünya siyasetinde de bir boşluk yaratarak “gücü-gücü yetene” bir düzenin oluşmasını yaygınlaştırıyor.”
İlginçtir geçen hafta Capital, Ekonomist ve Start Updergileri tarafından düzenlenen Uluslararası Ekonomi Zirvesi’nde “kriz kahini” diye bilinen Prof. Nouriel Roubini de benzer bir tesbitte bulundu. Roubini dedi ki: “Çok kutuplu bir dünyaya gidiyoruz, Çin, ABD, Avrupa, Rusya, Hindistan... Kim haklıdan, kim kuvvetliye doğru gidiyoruz. Orman kanunu geçerli”.
Daha sonraki yazımda ise bu yeni düzenin Türkiye bağlamındaki yansımasını konu etmiştim. Eski devletle yeni devlet arasında oluşan boşluğun bir tür “gücü gücü yetene” ifadesiyle tanımlanabilecek bir siyasi alan oluşturduğuna dair. İşte bugünlerde iktidar (yani yeni devlet) güç kullanarak İstanbul Belediyesi’ne çökme planlarını hayata geçiriyor. Yeni operasyonlarla bu kez üst düzey belediye bürokratlarını da devre dışı bırakarak bir tür kayyum atanmış bir belediye sağlamaya çalışıyor.
Peki iktidarın bütün bunları yapmayı meşru kılacak kanıtları var mı sizce? Ne gam! Bulunur! Ya da yaratılır! Sahip oldukları “güç” bütün bunları halleder! Düşünceleri bu yönde.
İşin asıl ilginç yanı bir şeyler bulabilirler de! Çünkü bu ülkede kurulu düzen zaten böyle kurulmuş bir düzen. Bu ülkede ülkeyi yönetmek istemenin, yani reel siyasetin derdi nedir sizce? Gerçekten bu ülke insanlarının refahı ve mutluluğunu sağlamak mıdır? “Onu külahıma anlatın” lafı bu sorunun cevabıyla çok yakından ilgili bence. Tabii ki reel siyaseti tamamen halisane duygu ve düşüncelerle yapmak isteyen ve yapanlar vardır kuşkusuz. Ama onlar sadece ve sadece figüran konumda olanlardır. Bizde reel siyasetin derdi devlet gücüne ulaşmak ve bu güçle kendisi ve yanındakiler için zenginlik yaratmaktır.
Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü adım gibi biliyorum ki bugün bir savcı çıkıp da Saray etrafında dönen dolapları araştırmaya kalksa inanılması zor olaylarla karşılaşacaktır. Daha doğrusu eski devlette var olan kurallarla alınması imkansız bir çok mali kararın hiçbir kurala uymadan alındığını görüp şaşıracaktır. Bir tür “devlet malı deniz yemeyen domuz” düsturumuzun ima ettiği gibi.
Son bir cümle de devletin mali işlerini takip etmek üzere kurulmuş Sayıştay üzerine olsun. Bildiğiniz gibi Sayıştay,hükümetlerin mali kararlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen bir kuruluştur. Herhalde 3-4 yıl oldu. Meclis’in Plan Bütçe Komisyonunda Sayıştay Başkanı seçimi olacaktı. 12 kadar aday vardı. Başkan bu kişilerin özgeçmişlerinin olduğu bir dosya dağıttı. Biz üç arkadaş bu kişilerin komisyona çağrılıp yüz yüze görüşme yapmamızın daha doğru olacağını söyledik. Başkan önerimizi oylamaya koydu ve tabii reddedildi. Biz de toplantıdan çıktık. Ben sonra elimdeki adayların özgeçmişlerini okuyunca, tam hatırlamıyorum ama 11 adaydan (birinin çekildiği söylenmişti) 10’unun çeşitli “İmam Hatip” liselerinden mezun kişiler olduğunu görmüştüm.
Peki ama iktidarın mali kararlarını Meclis adına denetleyecek olan Sayıştay’ın başkanının İmam Hatip Lisesi mezunlarından birinin olması normal bir durum muydu? Bunun bir Saray operasyonu olduğu belli değil miydi?
Bugünlere böyle böyle geldik.
Şimdi bu iktidar bize deyim yerindeyse “caka satıyor”. “İBB’de daha neler var neler!” demeye getiriyor. Elindeki bu gücü, kimi ikna edebilir bilmiyorum ama, sonuna kadar kullanacağı da anlaşılıyor. Çünkü, dünyada da Türkiye’de de haklı olandan güçlü olana doğru gidiyoruz. Yani bir çeşit orman içindeyiz.
Bu gidişi durdurmanın yolu ise “haklı olanları” içine alacak olan yeni bir siyasi vizyon!
Bu konu da haftaya!

Yorum Yazın