Vassaf’a göre “aktif yurttaş” otellerde, restoranlarda, okullarda, hapishanelerde, kışlalarda… Nerede olursa olsun. Susmayacak. Mesela yangın kapılarının olmadığını görünce hemen fotoğrafını çekecek ve yangın önlemlerinin alınmadığını ifşa edecek… Yalnızca otellerde değil. Yerleşim alanlarında, madenlerde, trenlerde, alışveriş merkezlerinde, havalimanlarında, hapishanelerde, gemilerde... Aklınıza neresi gelirse.
Gündüz Vassaf “YangınaDurDiyorum” başlığıyla “aktif yurttaş" olma çağrısı yapıyor. Vassaf’ın dediği gibi kafamızı sürekli duvara çarpıyoruz.
Yasla infial arasında gidip geliyoruz. Bugün başka, yarın başka bir felakete odaklanıyoruz.
Bunca afet yaşanmasına rağmen hiçbir şey değişmiyor.
Bu nedenle Vassaf yalnızca siyasetçileri eleştirmenin bir işe yaramadığını faillerin de işin içine katılması gerektiğini söylüyor.
Vassaf’ın bu çağrısından etkilendim. Ben bu uğraşa varım!
Gücü kendilerinde yoğunlaştırarak başkalarını ondan mahrum hale getirmeye çalışıyorlar. Gerçekte asıl söyledikleri şu: “Ortaya sonuçlar çıksın, biz de itiraz edelim, kendimizi gösterelim.” Her zaman güç onlarda. İtirazlar da skandalı örtbas etme işlevi görüyorlar.
Böylece felaketler birtakım zümrelere yeni imtiyaz alanları yaratmak için fırsatlara dönüşüyor. Sorunların, felaketlerin ortaya çıkmasını hedefleyerek, gösteri fırsatı olarak kullanarak iktidarla bakışımlı bir durum yaratmaya çalışıyorlar. Bu nedenle felaketlerin görünür olması -ki nasıl göründüğü bile müphem- hiçbir zaman bir yetmiyor, bir değişim yaratmıyor.
O kadar yetkili ve sorumlu kurumlar, kişiler, uzmanlar varken, dünyanın bütçeleri planlar, projeler için kullanılırken biz “aktif yurttaşlar”, yani gönüllüler onların yapmadıkları, yerine getirmedikleri işleri nasıl başaracağız?
Bu gidişi değiştirmek istiyorsak, bir şeyler yapmalıyız. Peki nasıl “aktif yurttaş” olacağız?
Felaket gerçekleştikten sonra sesi çıkanların felakete işaret etmeleri bir riyakarlık örneği. Dahası trajik ve aldatıcı. Her felaketten sonra sorunlara işaret ediyormuş gibi yapıp, sorumluluklarını gizliyorlar.
Vassaf’a göre “aktif yurttaş” otellerde, restoranlarda, okullarda, hapishanelerde, kışlalarda… Nerede olursa olsun. Susmayacak. Mesela yangın kapılarının olmadığını görünce hemen fotoğrafını çekecek ve yangın önlemlerinin alınmadığını ifşa edecek… Yalnızca otellerde değil. Yerleşim alanlarında, madenlerde, trenlerde, alışveriş merkezlerinde, havalimanlarında, hapishanelerde, gemilerde... Aklınıza neresi gelirse.
Kaçış merdiveninin ortada toplandığını ve yangında şömine bacası gibi çalışacağını…
Zeminlerin taşıma direncinin ya da kolonların, taşıyıcı sistemlerin deprem anında yeterli olmadığını….
Ve daha kim bilir daha neler neler… Bütün hataları, yanlışlıkları görecek. Görmekle de kalmayacak, kamuoyunu bilgilendirecek, yetkilileri uyaracak.
O sırada bir cinayete tanıklık ettiğini bilecek.
İnsanların hayatı için uğraşmaya değmez mi? Değer.
Öyleyse afetlerden sonra değil, önce harekete geçecek. Afetler sonrasında olduğu gibi değil, öncesinde çırpınacak. Hayatını, işini, kendisini heba edecek. Aç kalsa da durmayacak.
Zaten “aktif yurttaşlar” olarak duyarlı insanların başlarına gelen de bu değil mi?
Vassaf bunları söyleyince Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı ile geçmişte yaptığım bir konuşma geldi.
Arkeoloji Müzesi’ndeki bir toplantı sonrası özel bir sohbette müşteşarın şöyle dediğini hatırlıyorum:
“Sürekli yanlış yaptığımızı söylüyorsunuz. Siz izleyin, bize söyleyin. Yanlış bir iş yapıldıysa, yeniden ihale yapar, yanlışı düzeltiriz.”
Ona göre “aktif yurttaşlar” olarak ülkede nerede yanlış iş yapılıyor, arayacağız, bulacağız. Sonra -eğer dayak yemezsek, tehdit edilmezsek, başımıza bir iş gelmezse- itibar ettikleri çıkar grupları, bağımlı basın da söylediklerimize yer verirse. Her ne kadar bakanlık bürokratlarının bu müsteşar kadar müsamahalı olmadıklarını biliyorsak da. Hele bir de koruma işleriyle uğraşan plancı veya projeci iseniz, korkmadan.
Sonra ne olacak? Burunlarından kıl aldırmayan bürokratları da aşıp, sesiniz duyulursa ve sonunda ikna olursa, Kültür ve Turizm Bakanlığı yanlış yapılmış işleri düzeltmek için ihaleyi yenileyecek! Yani iş işten geçtikten, uygulama gerçekleştikten sonra!
Bunların hepsi gerçekleştikten sonra.
Gel keyfim gel.
Peki, bu plan ve projeleri hazırlamak için dünyanın bütçesi harcanırken, bu kadar insan maaş, proje bedeli, danışmanlık ücreti alırken bu iş, yani hataları düzeltmek bizim gibi aktif yurttaşlara mı kalacak? Peki o zaman konuyla ilgili, kamu kurumları, imkanları ile kariyer yapan, bu işler için devasa bütçelere hükmeden uzmanlar, danışmanlar ne yapacak?
Sahi, o zaman neden vergi veriyoruz?
Afet en görünür olduğu zamanda, kendisini görünmez kılıyor. Yarattığı travma ile dünyayı kendi hakikatine boğuyor. Teşhir yoluyla da eşitsizlik yeniden üretiliyor, insanlar edilginleştiriliyor. Bu nedenle insanları sonuçlar üzerinden konuşmaya mahkum etmek aynı zamanda bir tahakküm biçimi.
SONUÇLAR ÜZERİNDEN KONUŞMAYA MAHKUM ETMEK BİR TAHAKKÜM
Vassaf’a işte asıl bu nedenle katılıyorum. Sorumlu ve yetkili uzmanların, kurumların, kullanılan kamu imkanlarının işe yaramadığını düşünüyor.
Felaket gerçekleştikten sonra sesi çıkanların felakete işaret etmeleri bir riyakarlık örneği. Dahası trajik ve aldatıcı. Her felaketten sonra sorunlara işaret ediyormuş gibi yapıp, sorumluluklarını gizliyorlar.
Gücü kendisinde yoğunlaştırarak başkalarını ondan mahrum hale getirmeye çalışıyor. Gerçekte asıl söyledikleri şu: “Ortaya sonuçlar çıksın, biz de itiraz edelim, kendimizi gösterelim.” Her zaman güç onlarda. İtirazlar da skandalı örtbas etme işlevi görüyor.
Felaketler birtakım zümrelere yeni imtiyaz alanları yaratmak için fırsatlara dönüşüyor. Böylece sorunların, gösteri fırsatlarının ortaya çıkmasını hedefleyerek, iktidarla bakışımlı bir durum yaratmaya çalışıyorlar. Bu nedenle felaketlerin görünür olması -ki nasıl göründüğü bile müphem- hiçbir zaman bir yetmiyor, bir değişim yaratmıyor.
Afet en görünür olduğu zamanda, kendisini görünmez kılıyor. Yarattığı travma ile dünyayı kendi hakikatine boğuyor. Teşhir yoluyla da eşitsizlik yeniden üretiliyor, insanlar edilginleştiriliyor. Bu nedenle insanları sonuçlar üzerinden konuşmaya mahkum etmek aynı zamanda bir tahakküm biçimi. Dahası müsteşar örneğinde olduğu gibi yurttaşları yalnızca sonuçlar üzerinde konuşmaya zorlamak, eşitsizliği sürekli kılan bir iktidar oyunu.
Kötülüklerin bilinmesi, sergilenmesi bile bu büyünün bir parçası.
Bu oyunu bozmaya varım. Önce kamu gücünün, imkânlarının özel alanı taşınması ile başlayalım. Bu oyunu bozmak için hem şirket, hem STK,hem kamu yöneticisi olmak nasıl olur, bunların örtüştürülmesi ne anlama gelir, nasıl sonuçlar yaratır oradan başlayalım. Yalnızca güç devşirmekle kalınmadığını, felaketlerle sonuçlandığını, hatta büyük bir suç olduğunu göstermekle...
Ne dersiniz?
Gündüz Vassaf’ın çağrısı
#YangınaDurDiyorum.
Yasla infial arasında gidip gelirken yarın başka bir felakete odaklanacağımı, başka olaylarda yaşadığım çaresizliğimle yarın gene çırpınacağımı, alıp başımı gidemeyecekken gene duvara çarpacağımı, bardağı taşıran kaç damla olacak diyerek infialimin bugün de olduğu gibi ancak felaketlerle kabardığını bilirken ne yapmalıyım?
Madem gündemimiz yangın, mekânlarımızdan, evlerimizden başlayalım. Soralım, soruşturalım:
Yangına hazır mısın?
Devlet yoksa ben varım.
Aktif yurttaşlık.
El uzatalım. İlk biz olalım hesap soran.
Maden kazaları,
Tren kazaları,
Yangınlar...
Başkalarından hesap sormakla bir yere varılamayacağını çok gördük.
Çocuğumuzun okulundan, metro sorumlularından, gittiğimiz lokantadan, hastaneden, dostlarımızın yatırıldığı hapishanelerden soralım,
Hazır mısın?
Onlarca önlenebilir facia.
Yeter!
Yangından başlıyoruz
#Yangına Dur Diyorum
Gittiğimiz yerleri etiketleyeceğiz,
Sosyal medyadan duyuracağız.
Devleti, okulları, ulaşım yerlerini, kamusal alan ve alışveriş yerlerini vazifelerini yapmaya çağırıyoruz.
Evimizde yangın tüpü varsa fotoğrafını çekip sosyal medyaya koyacağız.
Çocuğumuzun okulu, tedbir yoksa resmini çek duyur!
Gittiğimiz lokantada, tedbir yoksa resmini çek duyur!
Metroda, tedbir yoksa resmini çek duyur!
Hastanede, tedbir yoksa resmini çek duyur!
Pastanede, tedbir yoksa resmini çek duyur!
Hapishanede, tedbir yoksa resmini çek duyur!
TEDBİRLER YOKSA
TESPİTİMİZİ SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZDAN DUYURACAĞIZ!
#YangınaDurDiyorum
Takipteyiz.
Yorum Yazın