"Geleneksel siyaset" enstrümanları, merkez sağ ve sol partilere yönelik destekteki düşüş, neofaşist AfD'nin yükselmesine ve yeni politik akımları temsil eden VOLT benzeri yeni partilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Ülkede yükselen neofaşist/popülist dalga, CDU ve SPD gibi ana akım partilerin koalisyon kurma seçeneklerini etkileyebilir ve bu AfD’nin nüfuzunu daha da artırabilir. Burada temel prensip, demokrasiyi sürdürecek seçenekler üretebilmek olmalı.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), liberal Hür Demokratik Parti (FDP) ve Yeşiller tarafından oluşturulan koalisyon hükümeti dağıldı. Koalisyon zaten neredeyse 3 yıldır kaos içindeydi ve bir süredir adeta can çekişiyordu. Ülke bu nedenle hızla erken seçim atmosferine girdi. SPD ve Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) seçim için 23 Şubat 2025 tarihi üzerinde anlaştıkları belirtiliyor ama...
"Ama"sı şu: Ülke bu erken seçime kötü bir durumda yakalandı. Ekonomi sıkıntılı, anketler vatandaşların sadece yüzde 3'ünün şu anki hükümetin çalışmalarından memnun olduğunu gösteriyor ve belki de en önemlisi, neofaşist parti Almanya için Alternatif (AfD) her zamankinden daha güçlü. Erken seçimi, en yakın takipçisi olan neofaşist partiye yaklaşık 10 puan fark atarak kazanması beklenen muhafazakâr Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) lideri Friedrich Merz, muhtemelen SPD ile bir koalisyon projeksiyonu üzerine kafa yoruyor şu aralar. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için sosyal demokratların da yüzde 20 civarında bir oy oranına ulaşması gerekiyor. SPD şu anda anketlerde yüzde 15-17 bandında geziniyor. Şansölye Olaf Scholz'un yeniden aday olması durumunda ise bu oranların daha da düşebileceği ifade ediliyor.
CDU lideri Merz'in bugünkü söylemleri göz önüne alındığında, neofaşist parti AfD'de de politika yapabilecek bir sağcı bakış açısına sahip olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla yeni seçimin ardından, Avrupa’nın demokrasisini neofaşizme karşı koruma kararlılığını sürdüren "son süper gücü"nün de sağa doğru kaydığı bir süreç başlayabilir.
SAĞA DOĞRU KAYIŞ
Bununla birlikte güncel anketlere bakıldığında, mevcut koalisyonu oluşturan 3 partinin toplam oy oranının, ana muhalefet CDU'nun tek başına alacağı oydan daha az olduğu görülüyor. CDU lideri Merz'in tam bu noktada bir hesap içerisinde olduğunu düşünüyorum. Merz, SPD’nin yeni koalisyonda fazla etkisi olmayan bir ortak olarak domine edilebilecek kadar düşük ama üçüncü bir partiye ihtiyaç duyulmayacak kadar yüksek bir oy oranında kalmasını istiyor olabilir. Bu, aslına bakarsanız Almanya’ya on yıllar boyunca istikrar kazandırmış iki partili büyük koalisyonun (GROKO) geri dönmesi anlamına geliyor. Geleneksel partilere oy veren vatandaşlar için bu elbette kötü bir görüntü olmaz; ancak bu kez de başka bir sorun baş gösterecek gibi duruyor. 2024’ün CDU’su, iltica/göç meselesinde neofaşist politikalara meyleden, daha da sağa kaymış bir parti durumunda. CDU lideri Merz'in bugünkü söylemleri göz önüne alındığında, neofaşist parti AfD'de de politika yapabilecek bir sağcı bakış açısına sahip olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla yeni seçimin ardından, Avrupa’nın demokrasisini neofaşizme karşı koruma kararlılığını sürdüren "son süper gücü"nün de sağa doğru kaydığı bir süreç başlayabilir. SPD'nin böylesi bir sağcı tırmanışta -eğer koalisyonda yer alırsa- pozisyonunu ne kadar süre koruyabileceği oldukça önemli. CDU'nun gergin ve sert mülteci politikalarında ısrarlı olması nedeniyle göç kökenli üyesi oldukça fazla olan SPD ile kurulacak bir koalisyon da uzun ömürlü olmayabilir.
Diğer yandan, Almanya’da iki solcu partiden oluşan üçlü koalisyonun dramatik bir şekilde çökmesi ve buna paralel olarak AfD’nin yükselişi, Batı’daki ilerici güçlerin Avrupa’yı etkisi altına alan faşist dalgaya karşı ikna edici yanıtlar veremediğini de gösteriyor. Demokratların, faşistler karşısında süreğen hale gelmiş durağanlıklarının kısa vadede sona ereceğine dair maalesef bir işaret yok. Demokratların kendilerini her defasında salt halkın ferasetine teslim etmiş olmaları da yaşadıkları yenilgileri daha acı ve katlanılmaz hale getiriyor. Halkın ferasetinin şu aralar neofaşist kuşatmasında olduğunu düşündüğümüzde, demokratların büyük bir yanılgı içinde oldukları görülüyor. Neofaşistler, toplumun olaylara bakış açısını öyle güçlü bir şekilde etkiliyorlar ki, "Bakın, sakın AfD'ye oy vermeyin. Onlar Rusya/Putin yanlısı ve Nazilerin varisi" sözlerine gülüp geçenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Hatta Nazi rejiminin 30'lu 40'lı yıllardaki vahşetine ilişkin olarak "Bize ne, biz mi yaptık? Onlar yaptı. Artık bunlar çok eskide kaldı" diyenlere de sıkça rastlanıyor. Bu nedenle, Almanya'da artık ferasetine güvenilebilecek bir halk kalmadığı tespitinden hareketle somut politik aksiyonlar planlamak ve bu doğrultuda harekete geçmek gerekiyor.
Almanya politikasındaki güçler dengesi ortada. İdeolojik çelişkilerin körüklediği çatışma ortamı oldukça sıcak; muhtemelen yine siyasetin merkezinde, iki ya da daha fazla partinin koalisyon kurmak zorunda kaldığı bir dönem olacak.
SEÇİM VE KOALİSYON MESELESİNE GELİRSEK...
Bir sonraki hükümetin, kendisini bekleyen zorluklara ilişkin olarak şu anki koalisyonun yaptığından fazlasını yapabileceğini düşünmüyorum. Almanya politikasındaki güçler dengesi ortada. İdeolojik çelişkilerin körüklediği çatışma ortamı oldukça sıcak; muhtemelen yine siyasetin merkezinde, iki ya da daha fazla partinin koalisyon kurmak zorunda kaldığı bir dönem olacak. Yukarıda da belirttiğim gibi, Almanların geleneksel siyasete ve dolayısıyla geleneksel partilere duyduğu güven ciddi ölçüde aşınmış durumda. Örneğin anketlere göre, vatandaşların sadece yüzde 10'u, popülaritesi SPD, Yeşiller ve FDP'nin toplamından daha yüksek olan Friedrich Merz’in Hristiyan Demokratlarına, ülkeyi bugünkü, pek beğenilmeyen koalisyondan daha iyi yönetecekleri konusunda güven duyuyor. Merkez siyaset oldukça sıkışmış durumda.
Alman medyasında şu anda yoğun bir şekilde, gelecek genel seçimde oluşabilecek koalisyon seçenekleri ve politik projeksiyonlar konuşuluyor. Güncel anketler, CDU/CSU'nun yüzde 32 civarında oy alabileceğini gösteriyor. Hristiyan Birlik’i, neofaşist AfD yaklaşık yüzde 19 ile takip ederken, SPD yüzde 15-17, Yeşiller ise yüzde 11 bandında destek buluyor. Koalisyon seçeneklerine bir göz atalım:
1. CDU/CSU-SPD Büyük Koalisyonu: Almanya'nın geçmişte birkaç kez başvurduğu bu model, en istikrarlı seçeneklerden biri olarak değerlendiriliyor. Bu koalisyonun -SPD'nin oyu artarsa- hükümet kurma olasılığı yüksek görünüyor. Ancak SPD kanadında, son yıllarda CDU ile yapılan ittifakların partiye zarar verdiği düşüncesi hakim. Bu nedenle, sosyal demokratlar böyle bir koalisyona mesafeli yaklaşabilir. Yine de yeni bir şansölye adayıyla bu durum değişebilir. SPD, yeni bir adayla parti içinde "büyük koalisyon" anlayışını benimseyebilir. Almanya için en verimli seçeneğin, Almanların deyimiyle "GROKO" yani büyük koalisyon olduğu anlaşılıyor. Ancak SPD’nin mesafeli durması, Hristiyan Birlik'in, belki de en rahat çalışabileceği tabanları karşılıklı olarak platonik aşk yaşayan neofaşist AfD ile bir araya gelmesine neden olabilir. Yabancı düşmanı bir neofaşist parti ile kurulacak ittifakın Almanya'ya neye mal olacağını ise ancak yaşandığında görebiliriz.
2. CDU/CSU-Yeşiller ittifakı: Anketlere göre, bu model de -Yeşiller'in oy oranı artarsa- hükümet kurmak için çoğunluk sağlayabilir. Ancak Yeşiller’in politik duruşu, özellikle çevre ve enerji konularında CDU/CSU ile uyumsuzluklar yaşanmasına neden olabilir. Öte yandan, Hristiyan Birlik yetkililerinin Yeşiller’i sürekli hedef göstermeleri nedeniyle, bu partinin tabanının anlaşmaya ikna olması oldukça zor görünüyor. Siyaset uzmanları, bu koalisyon seçeneğinin sağlıklı bir işleyişe sahip olamayacağını ifade ediyor.
3. AfD ile koalisyon Olasılığı: CDU'nun AfD ile koalisyon kurma ihtimali oldukça düşük. CDU liderliği, AfD'nin neofaşist söylemlerine mesafeli durarak, bu tür bir ittifakın parti değerleriyle bağdaşmadığını ısrarla vurguluyor. Ancak AfD’nin özellikle doğu eyaletlerinde ciddi oy kazanımları elde etmesi, CDU/CSU’nun çoğunluğu sağlamakta zorlanması ve tabanlar arasındaki ideolojik yakınlık bu tartışmayı bir süre daha gündemde tutabilir.
4. Sol Alternatifler: Sol Parti (Die Linke) ve yeni kurulan Sahra Wagenknecht’in partisi BSW, geleneksel koalisyon denklemlerine dışarıdan alternatif yaratabilecek iki parti olarak görünüyor. Ancak her iki partinin de düşük oy oranları ve federal düzeydeki politikalarına yönelik eleştiriler, bu türden bir ittifak ihtimalini oldukça azaltıyor.
Sonuç olarak, Almanya'da artan göç, enerji tedarikinde yaşanan sıkıntılar ve ekonomik belirsizliklerin seçmen eğilimlerini değiştirdiği görülüyor. "Geleneksel siyaset" enstrümanları, merkez sağ ve sol partilere yönelik destekteki düşüş, neofaşist AfD'nin yükselmesine ve yeni politik akımları temsil eden VOLT benzeri yeni partilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Ülkede yükselen neofaşist/popülist dalga, CDU ve SPD gibi ana akım partilerin koalisyon kurma seçeneklerini etkileyebilir ve bu AfD’nin nüfuzunu daha da artırabilir. Burada temel prensip, demokrasiyi sürdürecek seçenekler üretebilmek olmalı. Politik psikolojisi geleneksel olarak sağa meyleden Almanya'da, özellikle merkez siyasette yer alan aktörlerin söylemlerinde ve eylemlerinde daha dikkatli olmaları gerekiyor. Burada kritik sorun, CDU/CSU muhafazakâr ittifakının artık daha sağcı bir pozisyon belirlemesi. Muhafazakârlar ile kurulacak bir koalisyonda sıklıkla taviz vermesi gereken taraf küçük parti olacaktır. Bu partinin SPD olacağını varsayarsak, verilecek tavizlerin ülkeyi daha da sağa kaydırmaması için SPD’nin özellikle dikkatli olması gerekiyor. Aksi takdirde SPD de sağa kaymış görünerek seçmen desteğini yitirebilir. SPD, ortanın solundaki pozisyonunu her zamankinden daha güçlü bir şekilde korumak zorunda. Aksi halde, bir kısım seçmenini neofaşist partiye kaptırmanın yarattığı paniğin etkisiyle daha da sağa kayan muhafazakârlar, ülkeyi neofaşizmin bazı uygulamaları için uygun ve hazır hale getirebilir.
Yorum Yazın