Cinayet işleyin, uyuşturucu kaçakçılığı yapın, kara para aklayın, yasa dışı bahis oynatın, naylon fatura düzenleyin, vergi kaçırın, mekân kurşunlatın ama yeter ki iktidara muhalif olmayın. İlkinde hakkınızda 40 yıl hapis bile isteseler serbest kalırsınız ama ikincisinde hapiste çürürsünüz. Türkiye’de durum maalesef tam da budur…
Sosyal medyadaki görgüsüz hayat tarzlarına dair paylaşımlarıyla kamuoyunun tepkisini çeken, kara para aklama ve vergi kaçırma suçundan yargılanan Dilan Polat ve Engin Polat davasında mahkeme ara kararını açıkladı. Engin Polat'ın 3 ayrı suçtan toplam 20'şer yıldan 40'ar yıla kadar hapisle cezalandırılmasının istendiği davada mahkeme tutuklu sanıklar Engin Polat, Sezgin Polat, Alper Kürşat Polat ve muhasebeci Ahmet Gün için “tutuklulukta geçirdikleri süre ve mevcut delil durumunu” dikkate alarak tahliye kararı verdi. Sanıklar tutuksuz yargılanacak ve haklarında yurtdışına çıkış yasağı uygulanacak.
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin tahliye kararına itiraz etti. Başsavcılığın itirazı bir üst mahkeme tarafından reddedildi. Böylelikle haklarında tahliye kararı verilen Engin Polat ve beraberinde 4 kişi “göbek ata ata” cezaevinden çıktılar. Dilan Polat, tahliye haberini sevinçle karşılarken ilk olarak kızını arayıp haber verdi. "Enerjim geliyor." ifadelerini kullanan Polat'ın sosyal medya hesabından "Enerci" şarkısıyla dans ettiği görüldü. Engin Polat, cezaevi çıkışında yakınları tarafından adeta “kahraman” gibi karşılandı ve kendisine uzun bir araç konvoyu eşlik etti.
Davada sürecin bu noktaya geleceği daha başından belliydi çünkü soruşturma sürecinden itibaren önce Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı ve sonrasında dosya savcısı değiştirilmişti, iddianame yeterince güçlü delillere ve temellere dayandırılmamıştı ve “gizli bir el” en başından beri yargı sürecine müdahale etmişti. Öncesinde Dilan Polat’ın, kız kardeşi Sıla’nın ve ardından Engin Polat ile beraberindekilerin tahliye edilmesi ve cezaevinden çıkışlarında sergiledikleri tavırlar toplumda bir tepkiye neden oldu ve zaten güven duyulmayan yargıya güveni yerle bir etti.
Engin Polat’ın tahliye edildiği aynı gün başka bir yargı kararı daha alındı; Artvin’in Hopa ilçesinde Erdoğan protestolarında çıkan olaylarda sıkılan biber gazı nedeniyle toprağını savunurken kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında mahkeme tüm polislerin beraatine karar verdi!
POLAT’IN TAHLİYESİ İLE AYNI GÜN LOKUMCU KARARI
Yargıya güvenmemek konusunda herkes haklı çünkü Engin Polat’ın tahliye edildiği aynı gün başka bir yargı kararı daha alındı; Artvin’in Hopa ilçesinde Erdoğan protestolarında çıkan olaylarda sıkılan biber gazı nedeniyle toprağını savunurken kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun ölümüyle ilgili Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında aralarında dönemin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan’ın da bulunduğu 13 polis hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlanmıştı ve mahkeme tüm polislerin beraatine karar verdi!
World Justice Project (Dünya Adalet Projesi) 2012 yılından bu yana ülkelerin uygulamada hukukun üstünlüğüne ne ölçüde bağlı olduklarını gösteren nicel bir değerlendirme aracı olan Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ni üretiyor. Hükümetlerin ellerindeki yetkiler, yolsuzluk, açıklık ve şeffaflık, temel haklar, düzen ve güvenlik, düzenleyici uygulamalar, hukuk mahkemeleri ve ceza adaleti başlıkları kullanılarak hesaplanan bu endekse göre 2023 yılı sonuçlarında, Türkiye’nin hukukun üstünlüğü konusunda yıllardan beri hızlı bir şekilde düşüşte olduğu görülüyor. Totalde 0.41 puanı bulunan Türkiye bu skorla 142 ülke arasında 117. sırada bulunuyor ve hem bölgesel hem de küresel ortalamaların altında kalıyor. Türkiye bu sıralama ile Nijer, Siena Leone, Guatemala, Madagaskar, Angola ve Kolombiya gibi ülkelerin altında yer alıyor. Adliyelerdeki duruşma salonlarında “Adalet mülkün temelidir.” cümlesi yazılmasına rağmen Türkiye’de AKP iktidarının 22 yıllık sürecinde yargı darmadağın edildi ve siyasallaştırıldı.
Türkiye’de kurumsallaşmış bir demokratik anlayış olmadığı için her dönemde yargı siyasallaştı ancak durum hiçbir zaman 22 yıllık AKP iktidarındaki kadar vahim bir hale gelmemişti. Yargıda çifte standart ve siyasal mevzilere göre kararlar veriliyor.
YARGIDA SİYASAL MEVZİLERE GÖRE KARAR VERİLİYOR
Bu tespitleri artık yargının en üst düzeyindeki kişiler resmî olarak yapıyorlar. Dönemin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar, 6 Ekim 2023’te Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliği’ne yazdığı yazı ile İstanbul Anadolu Adliyesi’nde bazı hâkim ve savcılarla ilgili “rüşvet, iş takibi, aracılık ve usulsüzlük” iddialarını dile getirmişti. Başsavcıya göre mafya ve suç örgütleri bazı yargı mensuplarına para karşılığında diledikleri kararı aldırabiliyorlardı ve bu yargı mensupları mafyanın maaşlı elemanı haline gelmişlerdi.
Görevini şerefle ve hukuka uygun olarak yapan yargı mensuplarını tenzih ederim ancak Türkiye’de yargı; liyakatsizliğin, adam kayırmacılığın, iş takipçiliğinin, rüşvetin, suç örgütleriyle işbirliğinin ve hukuksuzluğun kol gezdiği en güvenilmez kurumların başında geliyor. Bu durum bir ülkenin çürümesine yol açar, kabile devleti olmasına yol açar, hem ekonomisini hem de demokrasisini baltalar. En tehlikelisi ve vahimi yargının adalet dağıtacağına güvenini ve inancını kaybedenler yargıya başvurmak yerine kendi adaletlerini arama yoluna giderler ve bu durum toplumsal kaosun körüklenmesine sebep olur.
Türkiye’de kurumsallaşmış bir demokratik anlayış olmadığı için her dönemde yargı siyasallaştı ancak durum hiçbir zaman 22 yıllık AKP iktidarındaki kadar vahim bir hale gelmemişti. Yargıda çifte standart ve siyasal mevzilere göre kararlar veriliyor. Katiller, kaçakçılar, uyuşturucu baronları, kara para aklayıcıları, hırsızlar ve kırmızı bültenle arananlar ellerini kollarını sallayarak gezerken her kesimden muhalif bireyler hapisteler. Oysaki 85 milyonluk bir ülkede yaşayan herkesin yargısı olması gereken bir adalet sisteminin dini, mezhebi, ırkı ve siyasi tarafı olmamalı çünkü aksi halde sadece egemenlerin hukukunun hâkim olduğu çoğunlukçu bir anlayış hâkim olur ve tüm bir ülke çürümeye ve kokuşmuşluğa batar.
Bugün yargıyı kendi menfaatleri ve siyasal mevzileri uğruna kullananlar ve adalet terazisinin kantarını bozanlar yarın devran döndüğünde kendi elleriyle bozdukları adalet terazisinden hukuk bekleme durumunda kalırlar. Türkiye’de bunun örnekleri çok. Bir an önce kuvvetler ayrılığı uygulamada da devreye girip yargı temizlenmeli ve herkese eşit mesafede durarak çifte standarttan uzak kararlar çıkmalı.
Son tahlilde; cinayet işleyin, uyuşturucu kaçakçılığı yapın, kara para aklayın, yasa dışı bahis oynatın, naylon fatura düzenleyin, vergi kaçırın, mekân kurşunlatın ama yeter ki iktidara muhalif olmayın. İlkinde hakkınızda 40 yıl hapis bile isteseler serbest kalırsınız ama ikincisinde hapiste çürürsünüz. Türkiye’de durum maalesef tam da budur…
Yorum Yazın