Bugün ev kredisiyle ev almak hayal. Onun yerine devlet sübvansiyonuyla evlenme kredisi var. O da 150 Bin lira. Evlenecek çiftler hayata 150.000-0 başlayacaklar. Sadece birkaç yıl önce 150 bin liraya ev alıyordunuz. Şimdi evlenmek için görev zararı ile fonlanan 0 faizli kredilere muhtaç kaldınız.
Bankacılık hayatımın üçte ikisi AKP dönemine denk geldi. 31 yıllık çalışma yaşantımın 20 yılı yani 2002-2022 arası AKP’li yıllardı.
Bu uzun süre boyunca Türk Bankacılık sisteminin tarihinde hiçbir zaman görmediği bir istikrarın yakalanmasına bizzat şahitlik ettim.
Bireysel Kredi Türk insanının hayatına AKP ile beraber girdi. Kredi kartı dışında kayda değer bir bireysel bankacılık ürününü finansal sisteme dahil edebilmek için 2000lerin ortasını beklemek gerekecekti.
Kredi Kartına “sıcak bakmayan” bankacıların dönemi hızla kapanmış, Türk Bankacılık inovasyon ekibi senedi sepeti vadeli mal almayı seven vadeli çeki icat eden Türk insanına Dünyada bir eşi olmayan Kredi Kartı ile taksit imkanı bile tanımıştı.
AKP’nin teoride faize karşı görünen aklı Bankacılık oyununun her zaman kazandırdığını hızla kavramıştı.
2000’lerin başına kadar Türkiye’ye dair tasavvurların en önünde yer alan bilgi bireysel borçluluğun düşük oluşu olarak ifade edilmekteydi. Türkiye dört tarafı denizlerle çevrili, tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmasına ek olarak nüfus yaş ortalaması en genç ve bireysel borçluluğun GSMH’ya oranı en düşük ülkeydi.
Türkiye’de AKP iktidarının kökleşmesi ve yenilmez armada oluşu varlığını her şeyden fazla düşük enflasyona, düşük faize ve istikrarlı döviz kuruna borçludur. Özetle bankacılığa borçludur. Ali Babacan’ın araçsallaştığı dünyada örneği olmayan sözde makro ihtiyatlılık uygulamaları ve sürekli sermayesi beslenen Kamu Bankacılığı iktidarın kökleşmesini sağladı. AKP ekonomisinin bankacılık yapılanması bütçeye ihtiyaç duymadan kendi kendini besleyen devasa bir devir daim makinasının çalışmasına imkan vermiştir.
Bugün bozulan ekonomiye rağmen AKP hala güçlü kalabiliyorsa bu istikrarlı yıllarda biriken rezervin hatırınadır.
Son günlerde sosyal medyada çokça karşıma çıkan Beşiktaş’taki Süzer Plaza’ya yönelik eleştiriler bana komik geliyor. AKP’nin ekonomik istikrarın rüzgarı ile açtığı inşaat ekonomisi defterinde Süzer Plaza gibi yüzlerce binlerce bina İstanbul’a konduruldu. Üstelik hiçbiri Süzer Plaza kadar gündeme gelmedi.
Bugün adını çok az kişinin sık duyduğu Ali Ağaoğlu ve hala duymaya devam ettiği Süleyman Çetinsaya gibi örnek figürler inşaat ekonomisiyle İstanbul’u betona doyuranlar arasında ilk sırayı almaktaydı.
AKP’nin siyasi başarısının kurbanı eski İstanbul olurken yeni İstanbul’dan herkes heybesine bir şeyler koyabildi. Hazal Ocak’ın Sayıştay raporuna dayalı olarak hazırladığı eskimeyen haberde ifade edilen emsalsiz ihanet İstanbul’da bir çırpıda sayılan projelerin nasıl bir açgözlü siyasetin sonucu olduğunu göz önüne serer.
EMSALSİZ İHANET
Kral Bizas’ın İstanbul’u kurduğu antik çağdan 2000’lerin ortasına değin binlerce yılda İstanbul’a 1 birim beton döküldüyse 2000’lerden bugüne 1 milyar birim döküldü demek abartı olmayacaktır.
AKP’nin siyasi başarısının kurbanı eski İstanbul olurken yeni İstanbul’dan herkes heybesine bir şeyler koyabildi.
Hazal Ocak’ın Sayıştay raporuna dayalı olarak hazırladığı eskimeyen haberde ifade edilen emsalsiz ihanet İstanbul’da bir çırpıda sayılan projelerin nasıl bir açgözlü siyasetin sonucu olduğunu göz önüne serer.
Erdoğan’ın öznesi belirsiz olan “Biz bu kente ihanet ettik” cümlesinin fiilini bu haber teşkil eder.
Bina tek başına bir işe yaramaz ama o binanın yarattığı katma değer size sonsuz görünen iktidarın kapılarını ardına kadar açar.
Türkiye 20 yıl boyunca İstanbul’un merkezinde olduğu bir bir göl gibiydi. Bu gölün tam orta yerine atılan inşaat ekonomisi taşının dalgaları ülkenin en uç noktalarına kadar yayıldı. Bu rant düzeni ile konut hiçbir zaman görülmemiş düzeyde metalaştı ve servet birikimine imkan sağladı.
Piramidin tepesinde tabii ki Ak Parti’nin yönetme gücünün olduğu bu birikim düzeni geniş kitlelere de bu çeşmeden tasını doldurma imkanı verdi.
2010’ların başında düşen enflasyonla paralel olarak konut kredisi faizleri hormonsuz biçimde %1’in neredeyse yarısına gelmiş, dünya standartlarına yakınsayan bir finansman imkanı ile geniş kitleler ev kredisi ile ev alabilmişti.
2010’ların ortası geldiğinde gölgesi ile bile kavga eden siyasi anlayış 7 Haziran 2015’de kaybettiği iktidarı elde tutmak için ekonomide sahip olduğu son kurşunu dahi kullanmaktan çekinmedi.
Türk parasının fiilen tedavülden kalkışı Kur Korumalı Mevduat ile gizlendi. Türk parasının en büyük küpürü ile 10 dolar bile alamaz hale gelindi.
Ev kredisi ise bütün bu kaos içinde çöküşe geçti. Matematik bilenler aşağıdaki dolar bazlı konut kredisi grafiğinin türevini integralini alıp çöküşün hızını daha iyi hesaplayabilirler. Ama 2015’ten sonra dikişin koptuğunu ve bir daha geri gelmediğini görmek için gören gözden fazlasına ihtiyaç bulunmuyor.
Bugün ev kredisiyle ev almak hayal. Onun yerine devlet sübvansiyonuyla evlenme kredisi var. O da 150 Bin lira. Evlenecek çiftler hayata 150.000-0 başlayacaklar.
Sadece birkaç yıl önce 150 bin liraya ev alıyordunuz. Şimdi evlenmek için görev zararı ile fonlanan 0 faizli kredilere muhtaç kaldınız.
Türkiye neyi kaybettiğinin farkında mı?
Türkiye’yi yönetenler bunun farkında mı?
Yorum Yazın