Amasya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Dr. Duygu Bütün tarafından gerçekleştirilen bir çalışma, Türkiye’nin 81 kentinin iklim risk haritasını ortaya koyuyor. 81 ilin üçte birinden fazlası “yüksek” veya “çok yüksek” iklim riski altında. 31 Mart seçimleri için son düzlükteyiz, belli ki 1 Nisan sabahına yine çok farklı uyanmayacağız ancak yerel yönetimlere aday olanlar için bazı önemli noktaları tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor.Türkiye’nin ekonomik, siyasal, sosyal, toplumsal sorunları farklı ve çok boyutlu.Temel demokratik değerleri tam oturmamış, hak ve özgürlüklerin sürekli ve sistematik şekilde askıya alındığı, medyanın baskılandığı, hukukun işletilemediği ülkelerde hep bir sorunlar yumağıyla boğuşuluyor ve bir seçim günüyle her şeyin değişebileceğine inanmak herkesin işine geliyor.Umutlu olmak elbette herkesin hakkı ancak gerçeklerden kaçış yok. Giderek daha da yaşamsal hale gelen çevre mücadelesi, iklim kriziyle ilgili yapılması gerekenler, alınması gereken önlemler ve eylem planları hiçbir zaman siyasetin temel sorun alanlarından biri olamıyor.
Çevreyle ilgili konulardan ve yaratılan çevre tahribatlarının olumsuz etkilerinden kimse muaf değil. Dolayısıyla çevre koruma üzerine politika üretmek sadece seçimlerde hatırlanacak kadar hafif bir konu olmamalı.ÇEVRE TAHRİBATLARININ ETKİLERİNDEN KİMSE MUAF DEĞİLAsıl mesele sadece seçime giderken değil, seçim sonrasında da çevreyle ilgili politikalar üretmek ve bunları gündemde tutmak siyasi partiler için kritik bir mesele.Çevreyle ilgili konulardan ve yaratılan çevre tahribatlarının olumsuz etkilerinden kimse muaf değil. Dolayısıyla çevre koruma üzerine politika üretmek sadece seçimlerde hatırlanacak kadar hafif bir konu olmamalı.Elbette Türkiye gibi aşırı merkeziyetçi ülkelerde yerel yönetimlerin karar alma ve uygulama mekanizmaları çokça akamete uğruyor, ancak Türkiye’nin iklim krizine bağlı riskler konusunda hassas ve kırılgan bir coğrafyada bulunduğunu tüm karar vericilere hatırlatmak gerekli.İklim krizi, insanların, içinde yaşadıkları yerleşimlerin ve ekosistemlerin zarar görebilirliğini orantısız şekilde tehdit etmesi ve mevcut riskleri artırması dolayısıyla, her ölçekteki yerleşimler için giderek daha önemli bir sorun haline geliyor.Bu risklere hazır olabilmek için, her şeyden önce, hangi illerin daha büyük risk altında olduğunu ve mevcut planların bu riskleri ne ölçüde dikkate aldığını tespit etmek gerekiyor.Bu doğrultuda, bir doktora tezinde, Türkiye’de 81 ilin iklim riskleri ve zarar görebilirlikleri değerlendirildi. Amasya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Dr. Duygu Bütün tarafından gerçekleştirilen bir çalışma, Türkiye’nin 81 kentinin iklim risk haritasını ortaya koyuyor.Çalışmada dikkat çekici birkaç tespiti maddeler halinde sıralayalım:
Türkiye’de hassasiyetin yüksek, uyum kapasitesinin düşük olması nedeniyle kentlerin yüzde 28’i sıcak hava dalgaları konusunda “yüksek” ve “çok yüksek” zarar görebilirlik seviyesine sahip.SICAKLIKLAR ÜLKENİN TAMAMINDA YÜKSELİYOR
- Sıcaklıklar Türkiye’nin tamamında yükseliyor. 81 ilin üçte birinden fazlası yani yüzde 36’sı “yüksek” veya “çok yüksek” iklim riski altında.
- Türkiye’de hassasiyetin yüksek, uyum kapasitesinin düşük olması nedeniyle kentlerin yüzde 28’i sıcak hava dalgaları konusunda “yüksek” ve “çok yüksek” zarar görebilirlik seviyesine sahip.
- En yüksek risk altında olduğu tespit edilen iller, kuzeyde Amasya ve Tokat, güneyde Mersin ve Kahramanmaraş, İç Anadolu’da Kayseri ve doğuda ise Muş ile Ağrı olarak tespit edildi.
- 81 ilin 77’sinde, hem ortalama sıcaklıklar hem de en yüksek sıcaklıklar artıyor. Sıcak günlerin sayısının ise tam 79 ilde artışta olduğu görüldü.
- Özellikle kıyı illeri olmak üzere 58 ilde, tropik gecelerde de artış görülüyor. Bu izleğin önemli bir sebebi, Akdeniz kıyılarında kaydedilen tropik gecelerdeki artış. Mersin, hem ortalama ve en yüksek sıcaklıklar, hem de sıcaklıkların 30 dereceyi aştığı sıcak günler konusunda öne çıkıyor.
- Yağışlar söz konusu olduğunda ise tüm ülkeyi etkileyen bir artıştan söz etmek mümkün değilse de, çoğu Karadeniz Bölgesi’nde yer alan 10 il için durum farklı. Yine çoğunluğu Karadeniz’de yer alan 17 ilde, şiddetli yağışların yaşandığı gün sayısında da artış var.
- Tarımsal üretimin yoğun olduğu 30 kent, “yüksek” ve “çok yüksek” kuraklık riski altında. Türkiye’de Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (UICN) Kırmızı Listesi’nde yer alan tehdit altındaki türlerin 46’sı da bu 30 şehirde bulunuyor.
- Orman yangınlarına maruz kalma, en fazla kıyı şeridinde yer alan illerde olsa da şehirlerin üçte biri “yüksek veya “çok yüksek” risk altında.
- Sel riski, özellikle kuzey illerinde yüksek. Giresun, Trabzon ve Rize başta olmak üzere 25 şehir, “yüksek” veya “çok yüksek” sel riski altında. Taşkın riski altında 855 binden fazla nüfus, bir havalimanı, 11 enerji santrali ve 273 hastane var.
Kuraklık tehlikesinin en yüksek olduğu iller Mersin ve Muğla iken, maruziyetin en yüksek olduğu il ise Konya. Batman ve Şırnak ise kuraklık karşısında zarar görebilirliği en yüksek iller olarak tespit edildi.KURAKLIK RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA OLAN İLLERKuraklık riskiyle karşı karşıya olan illerin çoğu, ülkenin kuzey ve güneybatısında ve İç Anadolu’da yer alıyor. Kuraklık tehlikesinin en yüksek olduğu iller Mersin ve Muğla iken, maruziyetin en yüksek olduğu il ise Konya. Batman ve Şırnak ise kuraklık karşısında zarar görebilirliği en yüksek iller olarak tespit edildi. Ancak zarar görebilirlik yalnızca iki şehre özgü bir durum değil. Çalışmaya göre, Türkiye’de kuraklığa uyum kapasitesi çok yüksek olan yalnızca dört il bulunuyor.Buna karşın, illerin yarısından fazlasının uyum kapasitesi düşük veya çok düşük olarak sınıflandırılıyor. Dolayısıyla, özellikle uyum kapasitesi düşük olan güneydoğu illerinin kuraklık karşısında zarar görebilirliği oldukça yüksek.Orman yangını tehlikesinin en yüksek olduğu il Mersin olurken, Antalya ve Muğla ise en yüksek orman yangını maruziyeti ile zirvede yer alıyor. Özellikle kıyı şeritlerinde yer alan illerde maruziyetin daha fazla olduğu görülüyor. Zarar görebilirliğin en yüksek olduğu şehir ise Şırnak.Orman yangını riski söz konusu olduğunda Türkiye illerinin üçte birinin yüksek veya çok yüksek risk altında olduğunu vurgulamak önemli. Bu iller, 3 milyona yakın orman köyü nüfusuna sahip.Son yıllarda Türkiye’de gerçekleşen orman yangınları düşünüldüğünde, orman yangınlarının sadece orman köylerini değil, özellikle ülkenin kıyı bölgelerinde ormanlarla giderek daha fazla iç içe geçen kentsel alanları da tehdit ettiği görülüyor.Bu durum, orman yangınlarının toplum sağlığına, ekosistemlerin işleyişine, orman yapısına, gıda güvenliğine ve doğal kaynaklar temelli geçim kaynaklarına doğrudan etkileri dikkate alındığında, daha da kritik hale geliyor.Sel riski, özellikle ülkenin kuzey illerinde yüksek. Giresun, Trabzon ve Rize başta olmak üzere 25 şehir “yüksek” veya “çok yüksek” sel riski altında bulunuyor.Bu illerde 855 binden fazla insan, doğrudan taşkına maruz kalabilecek alanlarda yaşıyor. Aynı zamanda bir havalimanı, 11 enerji santrali ve 273 hastane dahil olmak üzere birçok kritik altyapı yatırımı da taşkın riski altında.Yaşanacak bir selde bu kritik altyapıların zarar görmesi büyük aksaklıklara sebep olabilir ve selin etkisinin de katlanmasına yol açabilir.29 ilde sele maruziyetin, 27 ilde ise sele karşı hassasiyetin “yüksek” veya “çok yüksek” olduğu tespit edildi. Bu illerin hassas kabul edilmelerinin nedeni, düşük konut kalitesi, yoksulluk ve yaş bağımlılık oranlarının yüksekliği olarak belirtiliyor.Sel kontrol tesislerinin, sele maruz alanların büyüklüğüne oranla, gelişmemiş olduğu, kentsel yeşil alanların yaygınlaşmadığı, ulaşım sistemine ve hastanelere erişilebilirliği düşük olan Şırnak, Hakkari ve Ağrı illeri, sele uyum kapasitesi en düşük iller.Türkiye genelinde hem hassasiyetin yüksek hem de uyum kapasitesinin düşük olması dolayısıyla, illerin yüzde 40’ının sel karşısındaki zarar görebilirliği “yüksek” veya “çok yüksek” olarak tespit ediliyor.Peki, ne yapmalı?İklim riski yüksek iller önceliklendirilmeli. Mevcut ve beklenen riskleri yönetmek, maruziyeti ve zarar görebilirliği azaltmak konusunda riskli illeri önceliklendirmek anlamlı.Bu doğrultuda insanların ve doğal sistemlerin iklim risklerine maruziyetini azaltacak adımlar atmak önem taşıyor. Örneğin taşkın sınırı içinde yer alan insan nüfusunu ve mekansal gelişimi sınırlamak önemli. Tehlikenin beklendiği alanlarda maruz kalacak bir sisteme yer vermemek, riski azaltıyor.Şehirlerin uyum kapasitesi artırılmalı.İllerin riskler karşısındaki zarar görebilirliklerini azaltmak, hassasiyetlerini azaltmayı ve uyum kapasitelerini artırmayı gerektiriyor. Bir sistemin ekonomik, sosyal, çevresel, kurumsal ve kültürel dinamiklerindeki bozulmalar, zarar görebilirliği de artırıyor.Yoksulluk, arazi bozulumu, hatalı kentsel planlama, kırsal geçim kaynaklarının doğal kaynaklara dayalı olması gibi unsurlar, uyum kapasitesini de düşük kılıyor.Doğal sistemlerin zarar görebilirliği için ise doğal sistemler üzerindeki baskıların azaltılması, habitatların korunup genişletilmesi, doğal alanlar arasındaki bağlantıların ve bölgesel heterojenliğin artırılması, öne çıkan önlemler arasında.
Yorum Yazın