Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakmanın ülkede demokratik imkanları sınırlamak anlamında okunması umutsuzluk aşılasa da en yüksek dağın bile bir zirvesi olduğu unutulmamalı. Ve zirve düşüşün başladığı andır. En güçlü olduğunuz zaman gücünüzün azalmaya başladığı zamandır.
Ekrem İmamoğlu’nun diploması gerçekten iptal edildi mi yoksa Fakülte yönetim kurulu kararı olmadan alınan Üniversite Yönetim kurulu kararı geçersiz mi henüz bilmiyoruz. Bir hukukçu olmadığım için işin hukuksal boyutu hakkında ancak genel anlamda söz söyleyebilirim.
İmamoğlu’nun Yüksek lisans yapma aşamasında dahi sorgulanmayan diplomasını kritik bir süreçte sorgulayan bir anlayışın idare hukukunun temel ilkelerinde çok da tutarlı davranmadığını söyleyebiliriz.
İstanbul Üniversitesi’nin Yüksek Lisans aşamasında Ekrem İmamoğlu’nun transkribine baktığına eminim. O dönemde bulunmayan eksiklik ne ise ve bugün bu kadar kolayca bulunabiliyorsa burada tereddüt doğması kaçınılmaz.
Gerçi bu konuda tereddüt duymayanlar da var.
ODTÜ’deki efsane araştırma yöntemleri hocamız Mehmet Gürkaynak’ın oğlu Gönenç Gürkaynak’a göre bu konunun hukuksal olarak irdelenmesi boş iş: “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi adayı Sn. Ekrem İmamoğlu'nun diploması iptal edildi. Bu konuya dair hukuki değerlendirmem soruluyor. Bu konuda hukuki değerlendirmede bulunmak, bu işlemin hukuki temelde yürütüldüğü tiyatrosuna aktörlük etmek olur.”
Gönenç Gürkaynak gibi dünya ölçeğinde kalitesi tartışılmaz bir hukukçunun yorumundan sonra bu kararın hukuki değerlendirmesini yapmak abesle iştigal olacaktır.
İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin siyasal amaç ve sonuçları ise pek çok teorinin üretilebileceği bir spekülasyon alanı olarak yer alıyor.
Yine Gönenç Gürkaynak’a dönecek olursak. Yeni gelişen durum ile ilgili şu analizi yapıyor: “İfade özgürlüğü eksiklikleri ve genel baskı ortamı da sandığa etki eder, ama son tahlilde sandık işlediği sürece günlük direksiyon olmasa bile el freni toplumdadır. Muhalefetin lider adayı sandık dışına itilirse, sırf sonrasında bir seçim yapılıyor diye o sandığa aynı sandık muamelesi yapmaya imkan kalmaz.”
12 Eylül döneminde Ecevit’e ve Demirel’e uygulanan yasaklar, sonrasında bizzat Erdoğan’a konulan yasak düşünüldüğünde her yasak yasaklanana güç katıyor. Tabi burada klasik gerçeklik devreye giriyor. Beni yıkmayan beni güçlü kılar. Eğer yasaktan , yıldırmadan kendinizi kurtarır yolunuza devam ederseniz sizi yasaklayanın da gücünü temerküz edersiniz.
Gürkaynak hocaya göre İmamoğlu’na “hukuksuz” temelde sandığı yasaklamak sandığı da dönüştürür ve itibarsız kılar.
Seçimde muhalefetin kazanması değil Ekrem İmamoğlu’nun seçim dışı kalmasının tek başına demokrasiden kopuşa delalet edeceğini işaret ediyor.
Maurice Duverger “Seçimle Gelen Krallar” eserinde kuvvetler ayrılığına ters düşmenin risklerinin altına çizer. Türkiye tipi başkanlık sistemi geçmişte yasama ve yürütmenin zaten büyük oranda birlikte hareket ettiği Türk siyasetine hukukun da bu ikiliye kaynaştığı bir süreci dikte etti. Mehmet Uçum’un son Pazar yazısında “Milli Hukuk” olarak dahi tanımlamaktan geri durmadığı beklentisi ise eli daha da artırmak anlamına geliyor.
Gönenç Gürkaynak’ın endişeleri büyük ölçüde Duverger’in tespitlerine dayanıyor. 3 temel kudretin yanında 4. Kudret Basının da büyük oranda iktidara hizmet ettiği bir ortamda kimse çok da umutlu olamıyor.
Bu umutsuzluk İmamoğlu’nun gerçekten kazanan/kazanacak aday olmasından mı kaynaklanıyor? Bundan 3 sene sonra yapılacak seçime İmamoğlu’nun bu gerekçelerle sokulmaması alternatif kazanacak adayların da başına gelecekleri mi işaret ediyor? Yoksa İmamoğlu’ndan başkasının kazanma şansı yok mu?
Bu sorular televizyon bağımlısı ülkemizin çoğunluğu devletin sponsorluğundaki kanallarda geceler boyunca tartışılacak. Evrene boş laflar yollanacak.
İstanbul’u alanın Türkiye’yi alacağı gerçeği ise İktidarın tepesindeki Demokles Kılıcı olarak sallanmaya devam edecek.
Beğenilmeyen Eski Türkiye’den neşet edip kabuğuna kem gözle bakan kuş misali bize Yeni Türkiye pazarlayan AKP iktidarı gerçekten Victor Orban’ın yolunda ilerlemek istiyorsa Macaristan’ın makro ekonomi verilerini Türkiye ile karşılaştırmalı.
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği saatlerde Türkiye ve KKTC heyetleri Cenevre’de Rum ve Yunan mevkidaşları ile görüşüyor. Diğer tarafta Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan’ın soykırım önceliğimiz değil sözlerinin mürekkebi kurumadı. Barçın Yinanç’ın sınırdan bildirdiğine göre sınır kapısının açılması sürpriz olmayacak. İçerde PKK kurucu önderi (ibare Bahçeli’ye aittir) Sayın sıfatını kazandı bile. MHP’liler tükürdüklerini kurutma makinesi ile temizlediler. Kılıçdaroğlu yediği yumrukla, CHP’nin cenaze çelenklerindeki karanfiller boyunlarının kırılmasıyla kaldılar.
İktidar Kemal Kılıçdaroğlu da seçilseydi alınacak inisiyatifleri alıyo rbasılacak tuşlara basıyor. CHP’yi dışlayarak CHP seçmenine hitap eden pratik, pragmatik ve fazlasıyla Makyavelist bir sürece doğru yol alıyoruz.
John Lennon’dan Give Peace a Chance yeni dombra olursa şaşmayız.
Türkiye siyaseti önümüzdeki dönemde Selahattin Demirtaş’ın ifadesiyle “küresel ve bölgesel risklerin de sıcaklığıyla” şekillenecek. İktidar Türkiye’nin Atatürk tarafından kurulan Misaki Milli sınırları çerçevesinde sahip olduğu tüm konjonktürel avantajları sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyecek.
Bu noktada Erdoğan Türkiye’nin Putin’i olmak yerine Victor Orban’ı olmayı mı deniyor sorusu akıllara geliyor. Victor Orban’ın Rusya’ya yanlayan Macaristan’ın dansa Türkiye’yi Avrupa Birliğinde görmekten mutlu olacak pek çok Avrupa ülkesi olduğuna eminim.
Beğenilmeyen Eski Türkiye’den neşet edip kabuğuna kem gözle bakan kuş misali bize Yeni Türkiye pazarlayan AKP iktidarı gerçekten Victor Orban’ın yolunda ilerlemek istiyorsa Macaristan’ın makro ekonomi verilerini Türkiye ile karşılaştırmalı.
Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakmanın ülkede demokratik imkanları sınırlamak anlamında okunması umutsuzluk aşılasa da en yüksek dağın bile bir zirvesi olduğu unutulmamalı.
Ve zirve düşüşün başladığı andır. En güçlü olduğunuz zaman gücünüzün azalmaya başladığı zamandır.

Yorum Yazın