Sergi Dior’un taç yapraklarından oluşan tasarımıyla bir “çiçek kadını” oluşturduğu ilk koleksiyonu anlatımıyla başlıyor. Koleksiyonun anıldığı isim ve aynı zamanda bu serginin de adı olan "A New Look” ifadesi Harpers Bazaar editöründen çıkmış. Sergi kurucu Christian Dior’un yaşamından başlayarak ikinci dünya savaşı sonrası gibi zor bir dönemde modaevi Dior’un kuruluşu, markalaşması ve C. Dior’un ölümünden sonraki süreci anlatıyor.
2025’e girdik ve ilk ayın yarısını geçirdik bile. Kış tüm griliği ile sürüyor. İstanbul’da yaşayanlar olarak kışın arada güneş görecek kadar şanslıyız. Yeni yıla yurtdışında girmişken orada gezdiğim bir sergiden bahsedeceğim bu yazıda. Benim içimi açtı.
Gezdiğim yerlerde müze ziyaretlerine hem o ülkenin ya da şehrin tarihi, kültürü hakkında fikir sahibi olmak hem de varsa ilgi duyduğum sanatçıların eserlerini yakalamak için mutlaka zaman ayırmaya çalışırım. Bu kez Amsterdam’daki devlet müzesi olan Rijksmuseum’da 15. ve 16. yüzyılların bana göre kasvetli klasik sanat eserlerini hızlı adımlarla şöyle bir bakıp çıkarım seyrinde tamamladım. Rembrandt’ın meşhur Operation Night Watch’ı elbette ki devasa boyutlarıyla etkileyiciydi. Müzenin kendisi çok güzel ve zaman ayırmaktan pişman olunmayacak kadar eser barındırıyor ama gözüm biraz daha ilham verici modern sanat aradı. Neyse ki 31 Aralık günü spontane bir kararla gittiğim Amsterdam’a çok yakın olan Den Haag isimli küçük şehirdeki Kunstmuseum’da buldum aradığımı.
Kunstmuseum Amsterdam’daki Rijks müzesine göre daha küçük. Müze gezerken hakkını verebilmek için en az 5-6 saat ayırma ihtiyacı duymayacağınız bir müze. İçimi açtı diye bahsettiğim sergi ise Dior’un tasarımlarından oluşan “A New Look” sergisi. Bu sergi Dior mirasından ve Paris, New York gibi şehirlerdeki müzelerden alınan parçalarla oluşturulmuş. Farklı bir şehirde daha önce oluşturulmuş bir sergi değil, Kunstmuseum girişimiyle ortaya çıkıyor, o yüzden görmek isteyen olursa diye söylüyorum - şimdilik ancak yerinde görülebilir. Modaya, modaevlerine ve tasarımcıların yolculuklarına ilginiz varsa çok keyifli bir kaç saat geçirebilirsiniz.
Sergi Dior’un taç yapraklarından oluşan tasarımıyla bir “çiçek kadını” oluşturduğu ilk koleksiyonu anlatımıyla başlıyor. Koleksiyonun anıldığı isim ve aynı zamanda bu serginin de adı olan "A New Look” ifadesi Harpers Bazaar editöründen çıkmış. Sergi kurucu Christian Dior’un yaşamından başlayarak ikinci dünya savaşı sonrası gibi zor bir dönemde modaevi Dior’un kuruluşu, markalaşması ve C. Dior’un ölümünden sonraki süreci anlatıyor.
Dior modaevi olarak ikinci dünya savaşı sonrası 1946’da Paris’te kuruluyor. Kurucu Christian Dior’un mesleği mimarlıkmış. C. Dior geniş bahçeli güzel bir evde büyümüş ve bu bahçeye çiçekler eken annesinin şık tarzına özenerek bir çocukluk geçirmiş. Sergide Dior’un çocukluğuna dair bu sahneleri gösteren karikatür türünde çizimleri de var. Sergilenenler marka algısına nelerin şekil verdiğini, Dior’un ilham kaynaklarını gösteriyor, kendi adıma tasarımlarına beğenim hikayenin başlangıcıyla bütünleşti diyebilirim.
Dior’un 1950’li yıllarda arka arkaya yaptığı tasarımlar bugün A kesim H kesim olarak bildiğimiz kıyafet kalıplarının başlangıç noktası aslında. Bu başarılar New York ve Londra’da açılan şubeler ve birçok ülkedeki modaevleriyle yapılan lisans anlaşmalarıyla markayı büyütmüş.
“A New Look” koleksiyonuyla C. Dior, savaş dönemine ait keskin hatlı kare tip ceket omuzlarını çağrıştırmasına rağmen incecik beli vurgulayan kıvrımlı çizgileriyle ultra feminen bir stil ortaya koyarak kadın giyiminde yepyeni bir dönemi başlatmış. Dior’un 1950’li yıllarda arka arkaya yaptığı tasarımlar bugün A kesim H kesim olarak bildiğimiz kıyafet kalıplarının başlangıç noktası aslında. Bu başarılar New York ve Londra’da açılan şubeler ve birçok ülkedeki modaevleriyle yapılan lisans anlaşmalarıyla markayı büyütmüş.
Christian Dior 1946’da markanın Paris’te açılan ilk modaeviyle kuruluşundan 10 sene sonra vefat ediyor. 10 senelik bir zaman diliminde böylesine bir marka kurmuş olmak hayranlık uyandırıcı. C. Dior estetik, tasarım gibi yaratıcı alanların politik meselelerin üstünde olduğu görüşünde bir iş insanı aynı zamanda. İkinci dünya savaşı sonrası Fransa ve Almanya arasındaki ambargoya rağmen Alman bir mücevher markası ile anlaşarak koleksiyonlarına eşlik eden mücevherleri yaptırıyor ve bu işbirliğini on yıl sürdürüyor. Bu koleksiyon mücevherleri de sergileniyor ve gerçekten hepsi sıradışı özel tasarımlar. Dior’un vefatının ardından görevi üstlenmiş haleflerinin tasarım dönemlerini de ayrı ayrı inceleyebiliyorsunuz ve hepsinin Dior’u nasıl takip ettiği ve neler kattığını tasarladıkları ikonik parçalar eşliğinde anlatılıyor. Benim özel olarak ilgimi çeken ölmeden önce Dior’la yakın çalışarak modaya onunla başlangıç yaptığı söylenen Yves Saint Laurent dönemi. Kendisi de ayrı bir markanın kurucusu olan bu tasarımcının Marakeş’teki evini ve ona özel kurgulanmış müzesini ziyaret etmiştim. Dior’un feminen ve çiçeksi tarzını takiben Laurent’in de eskizlerinde göz alıcı renkler, estetik desenler vardı.
Oscar ödül törenlerinde Hollywood yıldızlarının giydiği Dior tasarımları, Prenses Diana'nın 1996 yılındaki Met Gala’da giydiği Dior’un yakın zaman haleflerinden John Galliano tasarımı ikonik mavi ipek elbiseyi de sergide görebilirsiniz. Kıyafetlerin küçücük not defterlerindeki eskizleri, yaratım sürecine ilişkin el yazısı notlar da serginin diğer bir parçası. Modanın sanatla birlikte değerlendiriliyor oluşu son yıllarda belki yeni konuşulmaya başlandı ama o eskizlere bakınca tuvaldeki hallerini adeta birer modern sanat akımı eserleri olarak düşünmemek elde değil.
Yorum Yazın