Murat Aksoy 3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya gitmesi ile fiili olarak başlayan “Çözüm Süreci” boyunca 28 Şubat 2015 yılında Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar olan dönemde sırasıyla Yeni Şafak, T24 Gazeteleri’de yazdığı kimi yazıları, dönemleri kıyaslamak, neler yaşandığını paylaşmak ve dönemin ruhunu görmek açısından anlamlı olacağını düşündüğü için "Çözüm Süreci Yazıları" başlığıyla yeniden yayımlıyor.
* Bu yazı 22 Kasım 2013'te Yeni Şafak’ta yayımlandı.
Ali Bayramoğlu zaman zaman yazılarında sorar ‘Demokratlık parçalı olur mu?’ diye.
Hayır demokratlık parçalı olmaz.
Kürt sorunu karşısında gösterilen demokratlık eğer temel hak ve özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü konularında gösterilmiyorsa ‘demokratlıktan’ değil ‘pragmatizm’den söz edilir.
Geçtiğimiz Cumartesi günü ‘Kürdistan’ Başkanı Mesud Barzani ve Şivan Perwer’in Diyarbakır ziyareti, amaç ne olursa olsun yarattığı çarpan etkisi ile çözüm sürecinin ilerlemesi konusunda azımsanmayacak bir toplumsal hava yaratmıştır.
DEMOKRASİ BATTANİYESİ
Kürt sorununun çözülmesi konusunda çok büyük adımlar atan AK Parti, ne yazık ki büyük adımların arkasından atabileceği daha küçük adımları atmakta yeterince cesur değil.
Başbakan Erdoğan Diyarbakır’da bir kez daha büyük bir adım atmış, konuşmasında ‘Kürdistan’ ifadesini kullanarak çözüm sürecinin zihni sınırını biraz daha ileriye taşımıştır.
Erdoğan her ne kadar Kürdistan’ı ‘coğrafi’ olarak ansa da; bu kavramların kamusallaşması zihni sınırların da genişlemesini sağlıyor. Bu zihni genişlemenin bir sonucu da, çözüm süreci konusunda AK Parti hem daha hızlı hem daha fazla demokrat olmasını zorunlu kılmasıdır.
Önümüzdeki kısa dönemde süreci yeniden canlandıracak adımlar atılmadığı takdirde, Kürdistan ifadesinin yol açacağı en somut gelişme, talep çıtasının biraz daha yükselmesi olacaktır. Yani coğrafi olan Kürdistan’dan siyasi olana bir kayma kaçınılmaz olur.
Başbakan Erdoğan’ın demokratlığı eğer sadece Kürt sorunu ve çözüm süreci ile sınırlı kalırsa o da başka bir sorundur. Kürt sorununda demokratlık, Gezi sürecine bakışta tam terse dönüyorsa tutarlı bir demokratlıktan söz edemeyiz.
Yeni Türkiye’nin demokrasi sorunu yama usulü çözülemez; bir tarafı ısıtayım da öbür tarafa sonra bakarız, hatta işimize gelmezse hiç bakmaya da biliriz, tavrıyla demokratlık olmaz.
Kabul edelim ki, demokratlık bir battaniyedir. Her tarafı örtecek şekilde serilir.
Yeni bir Türkiye kuracaksak el birliğiyle yeni bir demokrasi battaniyesi dokumamız şart.
Biran önce Kürt, Alevi, Sunni, seküler, gayrı Müslim demeden bütün kesimleri birlik ve beraberliğiyle ısıtacak, barış ve huzur içinde yaşatacak kapsayıcı bir demokrasi battaniyesi dokumalıyız, kış gelmeden...
KÜRTLER ARASINDAKİ FAY HATTI
Diyarbakır’da ortaya çıkan tablo, hedeflenenden daha olumlu bir hava yarattı. Ancak Kürtler arasındaki gerilimi sona erdiremedi. Bu gerilimin kaynağında, Kürtlerin liderliğini, uluslararası alanda temsilini kimin yapacağı tartışması var.
Yıllardır toplanması hedeflen Kürt Konferansı’nın gerçekleşmeye bu kadar yaklaşılmasına rağmen üçüncü kez ve süresiz ertelenmesinin arkasında da bu liderlik gerilimi vardır. Bu gerilim artık sadece Kuzey Irak’da PKK ile KDP arasında değil Suriye’de Rojava’da PYD ve diğer Kürtler arasında karşımıza çıkmaktadır.
Rojava’da PYD’nin özerkliği ve bunun uluslararası alanda tanınması, sadece farklı Kürtleri yok sayması açısından değil Kürtlerin uluslararası alandaki mevcut meşruiyetini zedeleyeceği gerekçesiyle de Barzani tarafından itiraz edilmektedir. Bu nedenle PYD karşısında Barzani ve Türkiye aynı tarafta yer almıştır.
Kuzey Irak ve Suriye’de Kürtler arasında var olan siyasi gerilimin toplumsal yansıması Türkiye’de de karşımıza çıkmaktadır. Bu gerilim bölgede AK Parti ve BDP seçmenleri arasındaki siyasal görüş, yaşam tarzı gibi farklılıklarıyla da açık olarak görülmektedir.
Konda’nın 2008’de yaptığı ‘Kürtler ve Kürt Sorunu’ araştırmasında bu farklılaşma net biçimde ortaya konmuştur.
Burada temel ayrım, kültürel kimlik ile etnik kimlik arasındaki farklılaşma ve öncelik sorunudur. Kültürel kimlik, dinsel görünürlük üzerinden bir eğiliminin kamusallaşmasını; etnik kimlik ise öncelikli olarak Kürt kimliğinin kabul ve saygı görmesi beklentisinin kamusallaşması ve siyasallaşmasını hedefler.
Bugün AK Parti-KDP hattında ortaya çıkan ortaklığın temeli, sadece Türkiye ile Kürt Yönetimi’nin bölgesel ve ekonomik ortaklıklarına/çıkarlarına değil; aynı zamanda kültürel kimlik temelli bir ortaklığa da dayanmaktadır. Tıpkı BDP ve PKK’nın Rojava ile etnik kimlik üzerinden kurduğu bağ gibi.
Ancak Türkiye için önemli olan etnik ve kültürel temelli bu ortaklık ekseninde yeniden şekillenen ilişkiler ağının, zaten ağır adımlarla ilerleyen çözüm sürecine zarar vermemesidir.
Bu nedenle çözüm sürecinde Barzani’nin Diyarbakır’da ağırlanmasına, Türkiye’deki Kürt yapılarını etkisizleştirme amacı taşırsa son derece tehlikeli fay hatlarının kırılmasına neden olabilir.
AK Parti, Diyarbakır’da elde ettiği moral üstünlüğü yeni demokratik adımlarla derinleştirilmelidir. Bu hem çözüm sürecine ivme kazandırır hem de Türkiye’nin demokrasi standardının biraz daha yükselmesini sağlar.
Diyarbakır’daki demokratlığı tüm Türkiye’de görmek hakkımız.
Yorum Yazın