Türkiye’de siyasi iktidar bloku Ankara Kriterleri ile toplumu yukarıdan aşağıya siyaseten lümpen bir muhafazakâr/milliyetçiğe hapsederken; Arabistan da Bin Salman, ülkeyi yukardan aşağıya sekülerleştiriyor.
Türkiye garip biçimde kendini sürekli tekrar eden bir ülke. Ve ne yazık ki, bu tekrarlar bizi ileriye değil geriye götürüyor. Tekrarların temelinde yapılan tartışmalar, kavramlar ve tartışan tarafların zaman değişse de hiç değişmemesinden kaynaklanıyor. Hiçbir tartışma bir sonuca bağlanmadığı, tartışılan sorunu çözemediği için sürekli tekrarlanıyor.
Bunu son günlerde AKP çevresinde sık duymaya başladığımız iki kavram nedeniyle yazıyorum.Bunlardan biri AB’nin üyelik için ön koşullardan biri saydığı "Kopenhag Kriterleri", ikincisi de AB üyelik süreci tıkanınca AKP’nin Kopenhag Kriterleri yerine icat ettiği "Ankara Kriterleri".Kopenhag Kriterleri, Türkiye’nin AB aday üyeliği sürecinde gündeme gelmiş ve üyeliğin temel şartlarını ima etmektedir.
AB ile ilişkilerin ilk soğumaya başladığı dönemde o yıllarda Erdoğan’ın siyasi danışmalarından olan Ömer Çelik; AB üyelik süreciyle ilgili olarak; "Kopenhag Kriterleri’ni, Ankara Kriterleri yapar yolumuza devam ederiz" mealinde açıklama yapmıştı. Daha sonra bu Erdoğan dahil herkes tarafından kullanılmıştı.
KOPENHAG VS ANKARA
Kısaca Kopenhag Kriterleri;- Demokrasiye,- Hukukun üstünlüğüne,- İnsan Haklarına,- Azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasına,- İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığına ve- Birlik içinde piyasa güçleri ve rekabetçi baskı ile baş edebilecek kapasiteyi garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmasına dayanmaktadır. Gerek AB’nin gerekse AKP’nin üyelik konusunda gerekli iradeye yeterince sahip çıkmamasından dolayı ilişkiler soğudu, son 7-8 yıldır da adeta kopmuş durumda.
İşte ilişkilerin ilk soğumaya başladığı dönemde o yıllarda Erdoğan’ın siyasi danışmalarından olan Ömer Çelik; AB üyelik süreciyle ilgili olarak; “Kopenhag Kriterleri’ni, Ankara Kriterleri yapar yolumuz devam ederiz” mealinde açıklama yapmıştı. Daha sonra bu Erdoğan dahil herkes tarafından kullanılmıştı.
O günlerde Ankara Kriterleri, Türkiye’yi demokratik bir ülke yapma hedefini ima ediyor diye düşünüyorum.
Yanılmışım.
AKP’nin önde gelen isimleri Erdoğan üzerinden, "yumuşama", "normalleşme" mesajları veriyorlar. Bunu söylerken, söylemekten ve kabul etmekte çekindikleri bir gerçek var. O da, eğer siyasette bir "yumuşama" talebi varsa bu, var olan siyasi iklimin "sert" ve "kutuplaşmış"; yine "normalleşme" talebi varsa siyasetin "normal olmadığı" gerçeğidir.
AKP’NİN GÜCÜ ERDOĞAN’A YETECEK Mİ?
Ancak aradan geçen süre içinde ortada Kopenhag Kriterleri’nin ima ettiği demokrasi, hukuk, insan hakları, azınlık hakları başta olmak üzere hiçbir temel ölçüt kalmadı.Bu yüzden piyasada da işlemiyor, bunun sonucu olarak da Türkiye ağır bir ekonomik kriz yaşıyor.
Yani Ankara Kriterleri söylendiği gibi Kopenhag Kriterleri gibi demokratik ülke değil tek adama dayanan otoriter bir sistem getirdi.
Ancak bu sisteme AKP içinde cılız da olsa itirazlar yükseliyor ve Erdoğan’ı da ikna etmeye çalışıyorlar. Nitekim, 31 Mart seçim sonuçları özellikle AKP içinde kimi isimler, gelinen noktanın sonrasının sadece ülke için değil, kendileri ve partileri için de bir çıkmaz sokak olmuş olduğunu gerçeği ile yüzleşmiş durumdalar.O yüzden Erdoğan üzerinden, “yumuşama”, “normalleşme” mesajları veriyorlar.
Ancak bunu söylerken, söylemekten ve kabul etmekte çekindikleri bir gerçek var. O da, eğer siyasette bir “yumuşama” talebi varsa bu, var olan siyasi iklimin “sert” ve “kutuplaşmış”; yine “normalleşme” talebi varsa siyasetin “normal olmadığı” gerçeğidir. Ne yazık ki, AKP’de bunları talep edenler; sanki siyasi iklim bu taleplere ihtiyaç duymuyormuş gibi davranıyorlar. Bunun içindir ki, AKP sözcülerinden bu yönde gelecek hiçbir çağrının gerçeği dile getirmiş olsa da siyaseten karşılığı ancak Erdoğan ikna edildiğinde olacaktır. Bunun bir örneği geçtiğimiz günlerde AKP Genel Başkanvekili Efkan Ala’dan geldi. Ala; “Avrupa Birliği müktesebatında olan ve Türkiye’nin yararına reformları hayata geçireceğiz. (...) Ekonomide öngörülebilirliği, adalete güveni artıracak reformları gündemimize aldık. Önümüzdeki bir yıl içinde hızlı bir reform süreci göreceksiniz.”
Ki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, bir süredir benzer biçimde AB ile ilişkilerin yeniden güçlendirileceğini ifade etmişti. Peki bunların gerçekleşme imkanı var mı?Açıkçası iktidar blokunun bugünkü siyaset yapma tarzı ve 2018’de hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi’nin dayandığı siyasi zihniyet nedeniyle yoktur.
Açıkçası bundan geri adım Cumhur İttifakı sürdürdü sürece de çok kolay görünmemektedir.
Not: Bu yazıyı yazarken aklımda Suudi Arabistan’da yaşanan değişim sürecini yazmak vardı.2006-2009 döneminde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için model olan Türkiye’nin hızla hem siyasi zihniyet hem de siyasi pratikler olarak bu ülkelere benzeme yolunda hayli adım attık. Kısaca Türkiye’de siyasi iktidar bloku Ankara Kriterleri ile toplumu yukarıdan aşağıya siyaseten lümpen bir muhafazakâr/milliyetçiğe hapsederken; Arabistan da Bin Salman, ülkeyi yukardan aşağıya sekülerleştiriyor.
Yorum Yazın