Uzmanlara göre eğitim ve kültür alanındaki gelişmeler Gutenberg (ölümü 1468) ve basılı kitaplarla doğrudan ilişkili. Bu yıllarda okuryazarların oranları ve kitapların yayınlanması hız kazandı. Üniversitelerin hızla artması izledi. Gelişme ile üniversite kurma arasındaki ilişki de ilginçtir. Aslan payı yine Batı’nındır. Toplam bakarsak 1913 yılında Batı Dünyasında 650, dünyanın geri kalanında da 65 üniversite vardı.
Batı Avrupa insanlığın lokomotifi oldu, ona bağlanan vagonlar onu izledi, bağlanamayanlar gerilerde kaldı; aslında yerinde saydı. Bu gelişmelerin çok eskilerden başladığı kesin. Örneğin, 1215 yılındaki Magna Karta Sözleşmesi, İngiltere toplumunun bu tür talepleri dile getirebilecek kadar “çağdaşlaşmış” olduğunu gösteriyor. Sözleşmenin özgün Latince adı Magna Carta Libertatum’dur. (Özgürlüklerin Büyük Sözleşmesi). Yani o yıllardan daha önce “özgürlük” saygın bir değer olmuştu bile.
Marko Polo 1271-1295 yıllarında Çin’e gitmeyi aklına koymuştu. Portekiz denizcileri 1336 yılında okyanusa açılmış ve Kanarya Adlarına varmıştı. Ama bu keşif, uzun ve zor yolculuklara çıkabilecek özel teknelerin daha önceden yapılmış olduğunu gösteriyor. Yani Keşifler Dönemi teknolojinin gelişmesini izledi. Keşifler yalnız gelişmeleri hızlandıran bir neden değildi, aynı zamanda bazı gelişmelerin tetiklediği bir sonuçtu. Böylece Afrika’nın etrafından dolanıldı, Amerika keşfedildi.
Ortaçağdan sonra dünyamızı sarsan ve değiştiren atılımları görüyoruz. İtalya’daki Hümanizma Hareketini (13.-14.yy) ve kentleşen toplumu: Floransa, Genova, Livorno, Padua, Pisa, Napoli, Roma, Venedik. 15. ve 16. yüzyılda Rönesans’ı, biraz daha sonra Reform Hareketini, 17. ve 18. yüzyıllarda Aydınlanma Hareketini ve 18.-19. yüzyılda Endüstri Devrimini görüyoruz.
Dünya tarihinden Afrika ve Amerika’nın “gerilerde” kaldığını dönemlerde Avrupa’da ve özellikle Asya’da büyük uygarlıkların yaşanmış olduğu öğreniyoruz. Örneğin, Antik Mısır, Antik Yunan, Çin, Hint, Roma medeniyetleri gibi. Orta Çağlarda bu farklı coğrafyalarda çağdaşlaşma ve gelişme anlamında çarpıcı farklar yoktu. Farklar birden ve Doğu-Batı ekseninde oldu. Hobsbawm’dan çeviriyorum.
“On sekizinci yüzyılda Çin İmparatorluğu hiçbir anlamda ekonomik olarak ya da uygarlık olarak Avrupa'dan aşağı değildi ve hele ‘geri’ bir ülke hiç değildi. Ancak 19. yüzyılda dünyayı dönüştüren ekonomik devrimin temeli olan batılı ülkelerle diğerleri arasındaki uçurum açıldı. İlk başta yavaş yavaş, daha sonra hızla artarak. 1880'e gelindiğinde ‘gelişmiş’ dünyadaki kişi başına düşen gelir ‘Üçüncü Dünya’dakinin neredeyse iki katıydı; 1913'te ise üç kattan fazla artacaktı. 1950'de fark 1 ile 5 arasında, 1970'te ise 1 ile 7 arasındaydı. Üstelik ‘Üçüncü Dünya’ ile ‘gelişmiş’ dünyanın gerçekten gelişmiş kısmı, yani sanayileşmiş ülkeler arasındaki uçurum daha erken başladı ve daha da dramatik bir şekilde genişledi. Kişi başına düşen Gayrisafí Milli Hasıla payı 1830'da 'Üçüncü Dünya'dakinin neredeyse iki katı, 1913'te ise yedi katıydı. Bu artan farkların temel nedeni teknoloji idi, ve bu olayın hem economik hem politik bir yanı vardı... Bu arada, bu küçük gelişmiş dünya [Batı Avrupa] ortak bir tarih ve kapitalizm ile bir ‘birlik’ oluştururken geri kalmış olan dünyayı birleştiren bir şey de yoktu.”[1]
Gözden kaçmaması gereken, a) “gelişmenin” yalnız ekonomi alanında olmadığı ve b) bütün Avrupa’nın da bu gelişmeden aynı payı almadığı idi. Zaten Balkanlar o yıllarda “Doğu” sayılıyordu ve adı “Yakın Doğu” idi (Near East). Zaten bu yüzden “orta ve uzak Doğu”ya karşılık bugün sözlüklerimizde “yakın” olan bir “doğumuz” bulunamıyor! Bu Yakın Doğu ve Avrupa’nın doğusu söz konusu gelişmelerin uzağında kaldı – hemen hemen kilometre hesabıyla: gerilik, endüstrileşmiş Batı Avrupa’ya olan uzaklıkla doğru orantılıydı. Bugün bile Kuzey İtalya ile (örneğin Milano ile), Güney İtalya (örneğin Sicilya) ile olan fark bu dönemden miras kalmıştır.
2025 yılında eğitim konusunda hangi ülkeler en ileri durumdadır diye baktığımızda şu ülkeleri görüyoruz: İzlanda, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Norveç, İngiltere, Hollanda, Belçika. Dünyamızda en kötü eğitim ise şu tür ülkelerdedir: Nijerya, Güney Sudan, Mali, Merkez Afrika Cumhuriyeti, Somali, Afganistan.
Elimizdeki en güvenilir ve çeşitli biçimlerde elde dilen istatistiklere göre 1850 yılında okuma yazması olmayan yurttaşlarının %10 altında olan Avrupa ülkeleri şunlardı. Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya, Almanya, İsviçre, İskoçya, Hollanda. 1913 yılında bunlara Belçika, Avusturya, Fransa, İngiltere da katıldı. Bu arada merkeze o denli yakın olmayan ve okur yazar olmayan yurttaşlarının %30’un üzerinde olan ülkeler 1913’de şunlardı: Macaristan, Orta ve Güney İtalya, Portekiz, İspanya, Romanya, Balkan ülkeleri, Polonya, Rusya. 1900 yılında Avrupa’da okuryazarlık farkları “merkezden” uzaklığı nasıl olduğunu ekteki harita göstermektedir.[2]
Günümüzde hemen hemen bütün dünyada – orta Afrika hariç - okuryazarlık %100-90 oranlarındadır ve “eğitim ve kültür” tartışılırken okuryazarlığa değil, başka verilere, örneğin eğitimin kalitesine veya genel bilgiye bakılmaktadır. Ama bugün vardığımız durumun eski yıllarla ilişkili olduğunu, eskinin bir “miras” gibi toplumları izlediğini de görüyoruz. 2025 yılında eğitim konusunda hangi ülkeler en ileri durumdadır diye baktığımızda şu ülkeleri görüyoruz: İzlanda, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Norveç, İngiltere, Hollanda, Belçika.[3] Dünyamızda en kötü eğitim ise şu tür ülkelerdedir: Nijerya, Güney Sudan, Mali, Merkez Afrika Cumhuriyeti, Somali, Afganistan.
Uzmanlara göre eğitim ve kültür alanındaki gelişmeler Gutenberg (ölümü 1468) ve basılı kitaplarla doğrudan ilişkili. Bu yıllarda okuryazarların oranları ve kitapların yayınlanması hız kazandı. Üniversitelerin hızla artması izledi. Gelişme ile üniversite kurma arasındaki ilişki de ilginçtir. Aslan payı yine Batı’nındır. Kıtalar arasındaki düzey farkı iki sayı ile veriliyor. Birinci sayı 1875 yılındaki üniversite sayısını, ikincisi de 1913 yılındaki durumu. Durum şöyle: Kuzey Amerika 360, 500; Latin Amerika 30, 40; Avrupa 110, 150; Asya 5, 20; Afrika 0, 5. Toplam bakarsak 1913 yılında Batı Dünyasında 650, dünyanın geri kalanında da 65 üniversite vardı.[4]
Doğal olarak “gelişmişlik veya geri kalma” belki en başta ekonomi ve eğitimle yakından ilişkilidir ama pek çok alanda görülür. Ve bu alanlar birbiriyle ilişkilidir. Sonunda karşılaştırmalı sonuçlar ülkeleri bir sıraya yerleştirir. Bu konuda pek çok istatistiki veri vardır. Yunanistan’la ilgili kitabı dönüşen bir çalışmam “Batı’dan uzak kalmakla” ne demek istediğimi güzel gösteriyor. Kitabımın hikâyesi şöyle:
Bir ara Yunanistan’ı Avrupa ve Dünya ile ele alan karşılaştırmalı istatistiklerde Yunanistan’ın sürekli olarak pek iyi not alamadığını gördüm. Bu istatistiklerin istatiğini çıkarmayı düşündüm ve bunları bir araya getirdim; bir kitap oluştu. Veriler şöyle: İnanç alanında Yunanistan Avrupa içinde (bazen Bulgaristan ve Romanya ile “yarışarak”) en dindar, en tutucu, en zenofobiktir. Ekonomi alanında pek çok alanda – yatırım, üretkenlik vb – en gerilerdedir. Ama şu alanlarda da ülke en gerilerdedir: Erkek, kadın ve çocuklar obezdir. Pek çok alanda ya son sıradadır veya son üç sıradadır: Trafik kazaları, denizde boğulmalar, gönüllü yardımda bulunma, özgürlükler alanında (çünkü geciken adalet ve toplumda anarşi söz konusu), sigara tüketimi, organ bağışı, spor yapma, fazla antibiotik kullanma, yeni teknolojiyi kullanma, interneti kullanma, aşırı silahlanma, kitap okuma, hayvan sevgisi, çevreyi koruma, çalışan kadınların hakları, bazı bulaşıcı hastalıklar, vb...
Bütün bu alanlar sorunludur – karşılaştırmalı ve Avrupa ortalamasına göre. Doğal olarak Afrika ve Asya ülkelerine göre Yunanistan daha iyi durumdadır. Ama Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olması onu “mirasının” etkilerinden korumamış olduğu bellidir. Kısacası Batı Avrupa’nın tarihinin dışında veya uzağında olmanın bir bedeli var, ve bu durumun aşılması kolay değil.
Geri kalmanın bir de kimlik boyutu var. Komik-trajik bir boyutu. Bir araştırmada şu soruyu sormuşlar: “Bazı eksiklikleri olsa da, siz kültürünüzü öteki ülkelerin kültürüne göre daha üstün görüyor musunuz?” Yunanistan bu alanda birinci: %89u üstünüz dedi. Arkasından Gürcistan ve Ermenistan geliyor; %85 ve 84 ile. En düşük oranları Batı’da buluyoruz. Örneğin, İspanya %20, Belçike %23, İngiltere %46. Ülkeler gelişmiş oldukları oranda daha alçak gönüllü oluyorlar anlaşılan! Türkiye bu araştırmada yer almadı; alsaydı herhalde birincilikte iddialı olacaktı.
Ben de sonunda kitabımın başlığını ona göre düzenledim: Biz Doğu’ya aidiz - %89 oranında!
[1] Hobsbawm, Eric. The Age of Empire 1875-1914. Abacus, 2010, s. 15-16.
[3] https://worldostats.com/education-quality-index-by-country-2025/#:~:text=This%20article%20explores%20the%20top-ranking%20countries%20in%20education,universal%20access%2C%20robust%20teacher%20training%2C%20and%20equitable%20policies.
[4] Hobsbawm, Eric. The Age of Empire 1875-1914. Abacus, 2010, s. 345

Yorum Yazın