Asgari ücret görüşmeleri başladı ancak sonucun ne olacağı daha başından belli gibi.
Haftalardır gündemde olan asgari ücret görüşmeleri başladı. Çalışan nüfusun neredeyse yarısı asgari ücretle çalıştığı için bu görüşmeler geniş bir kitleyi ilgilendiriyor.
2024 yılının başında asgari ücret 17 bin TL olarak belirlenmişti. Ancak aradan geçen 11 aylık süre zarfında asgari ücrete bağlı işçilik maliyetleri değişmediği halde mal ve hizmet fiyatları artmaya devam etti. Bu dönemde enflasyon yüzde 43 olarak gerçekleşti ve asgari ücret enflasyon karşısında yarı yarıya eridi. Buna rağmen, ekonomi yönetimi asgari ücret ve diğer maaş ve ücret ödemelerinin 2025 yılında hedeflenen enflasyon dikkate alınarak artırılması yönünde tavır koyuyor. Bu politika işçilik maliyetlerindeki artışın sınırlı olmasını isteyen işveren kesimi tarafından da destekleniyor.
Görüşme süreci ekonomi yönetimi ve işveren kesiminin tercihleri doğrultusunda, yani yüzde 25–30 bandında bir asgari ücret artışı ile, sonuçlanırsa 2025 yılında hedeflenen enflasyona ulaşılsa bile asgari ücretliler geçmiş dönemlerde enflasyon nedeniyle ortaya çıkan refah kayıplarını sineye çekmiş olacaklar. Yani, dezenflasyon sürecinin yükü asgari ücretli ve diğer sabit gelirlilere yüklenmiş olacak.
Öte yandan asgari ücret gündemi bu kadar meşgul ederken geçtiğimiz 4–5 yıllık dönemde yüksek enflasyon ve kur artışlarının yarattığı rüzgarı arkasına alıp servetine servet katanları pek konuşmuyoruz.
Servet artışında Türkiye’nin “çarpıcı” performansı
Geçtiğimiz günlerde İsviçre Bankası UBS Küresel Servet Raporunu yayınladı. Ancak, bu yıl on beşincisi yayınlanan rapor bir kaç haber ve yorum dışında medyanın çok fazla dikkatini çekmedi.
Oysa ki raporda “çarpıcı” vurgusuyla ön plana çıkan bir tespit var: Türkiye’de yetişkin başına düşen servet 2023 yılında bir önceki yıla göre yerel para cinsinden yüzde 157,78 seviyesinde artmış bulunuyor. Bu kapsamda Türkiye açık ara yetişkin başına servetin dünyada en çok arttığı ülke olarak dikkat çekiyor.
Kaynak: UBS Global Wealth Report 2024
Siz de benim gibi, enflasyon etkisiyle böyle güçlü bir artış olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Evet, enflasyonda dünya şampiyonluğuna oynuyor olmamız bu performansta etkili. Ancak, UBS’in dolar bazında yaptığı analizde de Türkiye dünya birinciliğini elden bırakmıyor. Bu defa, yetişkin başına serveti bir yıl içinde dolar bazında yüzde 63,2 oranında artırmış olduğumuz dikkat çekiyor. Gerçekten de “çarpıcı” bir başarı.
Kaynak: UBS Global Wealth Report 2024
Servet artışına rağmen zengin sayısı artmamış
UBS raporu 2023 yılında Türkiye’deki milyoner sayısının 61 bin olduğunu belirtirken 2022 yılı raporunda da bu sayının aynı olduğu görülüyor. Yani serveti bir yılda çarpıcı bir şekilde büyütürken milyoner sayısını da aynı tutmayı başarmışız. Dolayısıyla artan bu servet yeni milyonerler yaratmaktan öte mevcut milyonerler arasında dağılmış. Yani, mevcut milyonerlerimiz daha çok milyoner olmuşlar.
Peki, bu nasıl oluyor da oluyor derseniz? İşin sırrını çözmek için servetin nasıl ölçüldüğüne bakmak gerekiyor.
UBS servet ya da “net değer” hesabını hanelerin sahip olduğu finansal varlıklar ile finansal olmayan gerçek varlıkların (özellikle emlak) toplamından finansal borçlarını düşerek yapıyor.
Finansal olmayan varlıkların, yani emlak yatırımlarının, hanehalkı serveti içindeki payına bakıldığında ise Türkiye yüzde 77,5'luk oranla dünya ortalamasının neredeyse bir buçuk katına ulaşıyor.
Kaynak: UBS Global Wealth Databook ve kendi görselleştirmem
Dolayısıyla, finansal olmayan varlıkların toplam servet içindeki ağırlığı ve son yıllarda konut fiyatlarında yaşanan artışlar raporda belirtilen servet artışının nedenini oluşturuyor. Yani, işin sırrı gayrimenkul sektöründe biriken servetin hanehalkının servetini de artırıyormuş gibi görünmesi.
Kaynak: TCMB - EVDS
O sırada hanehalkının durumu
UBS raporuna göre gayrimenkul sektörü başta olmak üzere 61bin dolar milyoneri 2023 yılında çarpıcı bir servet bikimi yaparken TUİK verilerine göre hanehalkının en düşük gelir elde eden yüzde 10'luk kesimi yıllık olarak sadece 41,8 bin TL kullanılabilir gelir elde ediyor.
TUİK’e göre en yüksek yüzde 10'luk kesim ise 606 bin TL gelir elde ediyor. Bu kesim kendisine en yakın gelir grubuna göre 2,25 kat, en düşük yüzde 10'luk gruba göre ise 14,5 kat fazla gelir elde ediyor.
Gelir gruplarına göre dağılıma bakıldığında en yüksek yüzde 10'luk kesimin pastadan yüzde 33,4'lük pay aldığını, en düşük gelirli kesimin payının ise sadece yüzde 2,3 olduğu görülüyor.
Kaynak: TUİK ve kendi görselleştirmem
Enflasyon ve döviz kurlarının yanı sıra gayrimenkul fiyatlarının da “çarpıcı” bir şekilde arttığı dönemde hanehalkının ortalama kullanılabilir geliri gelir grupları itibariyle yüzde 287 ila yüzde 333 arasında artmış görünüyor. Ancak, burada da düşük gelirli kesimlerdeki artışın yüksek gelirli kesimlere göre nispeten az olduğu dikkat çekiyor. Elbette bunun bir sonucu olarak gelir grupları arasındaki makas da genişliyor.
Günün sonunda fiyat dengelerinin alt üst olduğu, enflasyonun hayat koşullarını giderek zorlaştırdığı bu dönemde bütün gelir gruplarının toplam gelirden aldıkları pay azalırken sadece en yüksek gelir grubundaki kesimin payını yüzde 3,1 gibi oldukça yüksek bir oranda arttırdığı dikkat çekiyor.
Kaynak: TUİK ve kendi görselleştirmem
Enflasyon “vergi”sini doğru yerden almak gerekiyor.
Özetle; UBS’in raporu ve TUİK’in gelir dağılımı istatistikleri bize son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon ve kur artışlarıyla birlikte toplumun yüzde 90'lık kısmından en zengin yüzde 10'luk kısmına önemli bir servet transferinin gerçekleştiğini gösteriyor. Hatta UBS raporuna göre dolar milyonerlerinin sayısının 61bin olduğu dikkate alındığında yüzde 99'luk kesim fakirleşirken yüzde 1'lik bir kesimin zenginleştiğini bile söylemek mümkün.
Bu koşullarda enflasyonist etki yaratmamak gerekçesiyle asgari ücret artışının sınırlanmasını değil başta gayrimenkul rantı olmak üzere servetine servet katan rant sahiplerinin nasıl vergilendirilmesi gerektiğini tartışmak daha doğru olacaktır.
Yorum Yazın