Özetleyelim: ana muhalefet partisi eğer iktidar olmak istiyorsa, gündemi iktisadi alanla sınırlamalı, iktidarın toplumu eski ayrışmalara götürme çabalarına itibar etmemelidir. Buna karşılık, kuruluşundan itibaren savunduğu ve sonradan altı ok şeklinde özetlenen ilkelerinin günümüzün rekabeti esas alan ve iktisadi unsurların önde gelen ortamında nasıl yorumlanacağı ve partinin iktidara gelince izleyeceği siyaseti nasıl şekillendireceği üzerinde çalışmalıdır.
Gerek basında yer alan yorumlara gerek kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, seçmenimiz mevcut iktidarın icraatından memnun değildir. Son yerel seçimlerde muhalefet geçmişe göre büyük başarı sağladı; büyük kentlerde ve daha önceki seçimlerde başarı yakalayamadığı illerde iktidar partisinin önüne geçti. Bu başarıya güvenen ana muhalefet partisi iktidara dönük desteğin erimeye devam edeceğini, erken seçimin önlenemeyecek biçimde gündeme geleceğini ve yapılacak seçimden kendisinin muzaffer çıkacağını ifade etmektedir. Belki de, gelişmeler ana muhalefet partisinin beklediği istikamette olacaktır. Ancak, ana muhalefet partisinin işlerinin rast gitmesine rağmen için için kaynadığı, partililerin bir bölümünün gidişten ve mevcut yönetimden pek memnun olmadığı, özellikle partinin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda önemli anlaşmazlıklar olduğu ileri sürülmektedir.
Söylenenler abartılı olabilir. Bir kısım iktidar yandaşı basın mensubunun yazdıklarını okuduğunuz zaman, bu zevatın ana muhalefet partisinin içindeki bölünmeleri ortaya çıkarmak, abartmak, partide kriz varmış gibi göstermek için adeta vazifelendirdikleri izlenimini edinmek mümkün. Sonra başta iktisadi olmak üzere birçok bakımdan oldukça heterojen yapıya sahip bir ülkede örgütlenmiş, milyonlara hitap eden bir partinin içinde birbirinden farkı tercihleri olmasını ve bunların bir miktar sürtüşmesini doğal karşılamak gerekir. Esas sorun, bu tür farklılaşmaların partiyi kendi iç işlerine döndürüp topluma hizmet edemez duruma sokup sokmayacağıdır. Bunlara ilaveten, ana muhalefet partimiz yakın zamanda bir lider yenilenmesi yaşadı. Ancak, görünüşe bakılırsa, görevden ayrılan lider henüz yaşanan değişimi tamamen özümsemiş değil, hatta kendisinin yeniden göreve dönmek için sessiz bir çaba içinde olduğu ileri sürülüyor. Partiyi seçmen katında daha da etkisizleştirecek bu rivayetin doğru olmamasını temenni ederim.
Yaşanan güncel olaylar bir yana, ana muhalefet partimizin bazı bünyesel sorunlar yaşadığı, bunları aşması gerektiğini görmezden gelemeyiz. Bu sorunlar giderilemezse, partinin iktidara gelmesi zorlaşacağı gibi, iktidara gelirse de ciddi sıkıntılar yaşayacağını tahmin edebiliriz. Görebildiğim kadar, biri bizatihi partiden kaynaklanmayan ama partinin kendisi açısından halletmesi gereken, diğeri ise doğrudan partinin tarihçesi ile ilgili iki temel sorun bulunuyor. İkinci sorun birincisinin aşılmasını da zorlaştırdığından müsaadenizle önce ikincisini ele alayım.
Bildiğiniz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetin kuruluşunda birinci derecede rol oynamış bir örgüttür. Hatta, partinin adı Halk Fırkası iken, Cumhuriyet kurulduktan sonra ismine Cumhuriyeti eklemiştir. 1945’e kadar ülkeyi tek parti olarak yöneten, 1950 seçimlerini ise kaybederek iktidarı barışçıl bir yöntemle Demokrat Parti’ye teslim eden bu kuruluştur. Çok partili hayata geçilinceye kadar, Cumhuriyet Halk Partisi, siyasal bilim literatüründe “misyon” partisi olarak anılan nitelikteydi. Açıklamak gerekirse, partinin işlevi inandığı bir takım değerleri topluma egemen kılmaya, toplumu o yönde dönüştürmeye yönelikti. Cumhuriyeti ve onun temsil ettiği değerleri mümkün olduğu kadar fazla kişinin benimsemesini hedefliyordu. Seçimi kazanmak türünden bir endişesi yoktu.
Çok partili hayata geçildikten sonra Halk Partisi ana muhalefet partisi olma sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu yaklaşım partide çok önemli bir niteliksel değişikliğin gerçekleşmesini gerektirmiştir. Parti artık kendi savunduğu değerleri topluma benimsetmek yerine toplumdan kaynaklanan talepleri esas alarak bunları bütünleştirmek, uygulanabilir siyasalara dönüştürmek, başka bir ifade ile temsili ön plana çıkarmak zorundadır.
PARTİ ARTIK TOPLUMDAN GELEN TALEPLERİ ESAS ALMALIDIR
Misyon partilerinin mutlaka tek parti olmaları gerekmiyor. Çok partili hayatta da böyle partiler bulunabilir. Gayeleri seçim kazanmak değil, kendi savundukları değerleri benimseyen kişi sayısını azamiye çıkarmaktır. Örneğin, artık cumhuriyetle yönetilen bazı Avrupa ülkelerinde kraliyetin yeniden ihdasını savunan partiler varlıklarını sürdürüyorlar. Geçmişte Amerikan seçimlerinde de mesela geçmişte tek davası kürtajın yasaklanması olan partiler çıkmıştır. Tabii,Cumhuriyet Halk Partisi tek parti döneminde çok kapsamlı bir toplumsal modernleşme projesinin sahibiydi. Dolayısıyla, örneğini verdiğimiz türden misyon partileri ile karşılaştırılması isabetli olmayabilir. Ancak, bu partinin bir misyon partisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Çok partili hayata geçildikten sonra Halk Partisi ana muhalefet partisi olma sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu yaklaşım partide çok önemli bir niteliksel değişikliğin gerçekleşmesini gerektirmiştir. Parti artık kendi savunduğu değerleri topluma benimsetmek yerine toplumdan kaynaklanan talepleri esas alarak bunları bütünleştirmek, uygulanabilir siyasalara dönüştürmek, başka bir ifade ile temsili ön plana çıkarmak zorundadır. Bu yeni konumunda partinin misyon partisi kalıbında kalmasına olanak yoktur. Ana muhalefet partisi demek iktidara talip olmak demektir. Bir partinin iktidara gelebilmesi için kendisini iktidara getirecek çoğunluğa tekabül eden oy bileşimini sağlaması gerekir. Pekiyi, toplumu temsil ve seçimi kazanabilecek çoğunluğu oluşturma zorunluluğu, partinin kuruluş ilkelerini unutmasını mı gerektirir? Şüphesiz hayır. Parti hangi toplum kesimlerinin oyuna talip olacağını, toplumdan gelen hangi sorunlara duyarlı davranacağını, çözümler oluştururken hangi ilkelere öncelik vererek siyasalar tasarlayacağını partinin ilkeleri şekillendirir.
Ancak, partinin iktidara gelmesi için çoğunluk oyuna ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Bu bir yandan ilkelerin daha yumuşak kalıplar içinde yorumlanmasını, diğer yandan parti içinde olmasa da kamuyla kurulan ilişkilerde ilkelerden ziyade siyasaların, çözümlerin ön plana çıkarılmasını zorunlu kılar. Görebildiğim kadarıyla, ana muhalefet partimizin toplumsal desteğini incelendiğinde, sayılarını bilemeyeceğim ama sesini kamuoyunu etkileyebilecek seviyede çıkaran bir kesim, partinin artık bir misyon partisi olmadığını, demokratik ortamda rekabet eden bir parti olduğunu, çizgisini de bu gerçeğe göre belirlemek mecburiyetinde olduğunu kabulde zorluk çekmektedir. Günümüzde seçkincilik olarak algılanan bu yaklaşımın partinin oylarını arttırmasını güçleştirdiği ve bir kısım seçmeni partiden uzaklaştırdığı kuvvetle tahmin edilebilir.
Şimdi gelelim doğrudan partiden kaynaklanmayan fakat Osmanlı-Türk modernleşme stratejisinin ürünü olan ikinci soruna. Çağdaşlaşmayı olağan bir süreç olarak yaşayan toplumlarda toplumsal ayrışma ekseni iktisadi olup paylaşımla ilgiliyken, ülkemizdeki ayrışma uzun süreler daha ziyade kültürel bir temele oturmuş, kişinin modernleşmeyi ne oranda benimsediği ile ilgili olmuştur. Bu ayrışma ekseni tarihi olarak ana muhalefet partimizin seçim kazanmasını zorlaştırmıştır.
Hepimizin bildiği bir örneği burada tekrar hatırlayalım. Çok uzun süreler başörtüsü takıp takmamanın bir modernleşme ölçütü olarak kullanılması, ana muhalefetin de başın örtülmemesi konusundaki kararlılığı dolayısıyla, bu partimiz önemli bir kitlesel destekten mahrum kalmıştır. Kişinin hem inancı dolayısıyla başını örtmesi hem de çağdaş değerlere sahip olmasının mümkün olduğu anlayışı oldukça yenidir, ana muhalefetin kapsayıcılığını da genişletmiştir. Daha önce partiye oy vermeyi düşünmeyen bazı toplum kesimlerinin yaklaşımını da etkilemiş, değiştirmiştir.
Günümüzde toplum ağır iktisadi koşullarla karşı karşıya kalmıştır. Hükümetin uyguladığı siyasetler sonucunda gelir dağılımın çok bozulduğu, geniş kitlelerin fakirleştiği, yoksulluğun arttığı, çoğu insanımızın çoklu mahrumiyete sürüklendiği bir dönemden geçiyoruz. Bu koşulların sonucunda toplumda daha önce görülmedik oranda iktidarın performansını iktisadi kıstaslara göre değerlendirme ön plana geçmiştir. Bu gelişme iki bakımdan çok önemlidir. İlkin, çağdaş toplumlarda kişiler siyasi tercihlerini genellikle hükümetin iktisadi performansına göre şekillendirmektedir. Bizde de geçmişte kültürel esaslara göre şekillenen siyasi tercihlerin artık iktisadi endişelere göre şekillenmesi demokrasiye daha uygun bir zeminin oluşması bakımından önemli bir aşamadır.
Seçmen katında parti tercihlerinin giderek iktisadi kıstaslara göre belirlenmesi sosyal demokrasiyi benimsediğini söyleyen bir parti için bulunmaz bir nimettir, bir fırsattır.
BULUNMAZ BİR NİMET
Ana muhalefet partimiz demokrasiye geçildikten sonra uzun süren bir kimlik arayışı yaşamış,nihayet en yerinde tercihin sosyal demokrat bir parti olmak olduğuna karar vermiştir. Seçmen katında parti tercihlerinin giderek iktisadi kıstaslara göre belirlenmesi sosyal demokrasiyi benimsediğini söyleyen bir parti için bulunmaz bir nimettir, bir fırsattır. Şimdi yapılması gereken, partinin kuruluşundan beri savunduğu ilkeleri sosyal demokrasiyle uyumlu biçimde tekrar yorumlaması, seçmenin karşısına sosyal demokrat politikalarla çıkarak onu ikna etmeye gayret etmesidir. Demokratik rekabete giren bir partinin aynı zamanda misyoner bir parti olma niteliğini koruması mümkün değildir. Partinin misyonunu korumasını savunanlar, ilkelerin rekabetçi siyaset ortamında bir sosyal demokrat parti tarafından nasıl hayata geçirileceği üzerinde düşünce üretmek durumundadırlar. Eski kalıplar üzerinde ısrar ederlerse, sadece partilerinin iktidardan uzak kalmasına katkıda bulunurlar.
Özetleyelim: ana muhalefet partisi eğer iktidar olmak istiyorsa, gündemi iktisadi alanla sınırlamalı, iktidarın toplumu eski ayrışmalara götürme çabalarına itibar etmemelidir. Buna karşılık, kuruluşundan itibaren savunduğu ve sonradan altı ok şeklinde özetlenen ilkelerinin günümüzün rekabeti esas alan ve iktisadi unsurların önde gelen ortamında nasıl yorumlanacağı ve partinin iktidara gelince izleyeceği siyaseti nasıl şekillendireceği üzerinde çalışmalıdır. Bugünün Türkiyesi iktidarın siyasi rekabetle belirlendiği, kitlelerin iktisadi dertlerine çare aradığı, çağdaşlıkla barışık, demokrasiyi tabii karşılayan bir Türkiyedir. Ana muhalefetimizin içinde yer alan muhtelif gruplar bu gerçekleri görmezden gelerek siyaset üretemezler, ısrar ederlerse başarıya kavuşamazlar.
Yorum Yazın