Derviş’in ekonomi yönetimine gelişiyle, ilk adımları atılan hormonlu büyüme dönemi öncesini hatırlatan süreci yeniden yaşıyor gibiyiz. Ancak bu kez koşullar o dönem ile kıyaslanamayacak kadar ağır.
Her şey döviz rezervlerinin erimesiyle başladı. Yıllar önce Derviş’in ekonomi yönetimine gelişiyle, ilk adımları atılan hormonlu büyüme dönemi öncesini hatırlatan süreci yeniden yaşıyor gibiyiz. Ancak bu kez koşullar o dönem ile kıyaslanamayacak kadar ağır.
Daha öncesi de var.Türkiye; pazar büyüklüğü, yeni gelişen tüketici eğilimleri ve çok uluslu şirketleri sınırlayabilecek, üretim kabiliyeti ile uluslararası sermayenin ilgisini çekmişti. 12 Eylül darbesinin ardından kısıtlı demokrasiye dönmüş, Rusya’da Sovyet yönetimi tasfiye olmuştu.Ülkemizin ölçeğine göre büyük ve yerli sermayeye dayalı şirketler, doksanlı yıllarda pazarın denetimlerinden çıkacağı kuşkusuyla, AB ile sürdürülen ortaklık anlaşması görüşmelerine sıcak bakmıyorlardı.AKP iktidarı öncesinde, AB’nin kendi krizini aşmak amacıyla kolay kaynak aktardığı ülkeler arasında Türkiye de yer aldı…
Üretmeden tüketme alışkanlıklarımızı, kendi yararları amacıyla kullanmayı başardılar.Süreç içinde partizanlık ve gizli yağmacılıkla çökertilen, eski adlarıyla KİT’ler tasfiye edildi. Kooperatifler desteklenmedi. Tam tersine iktidar partilerinin iletişim ajanslarına benzetildiler. Fındık, tütün ve şeker üretiminde değişen koşullara ayak uyduramadılar.İlkin “bankacılık” sektöründeki yerli sermaye, iktidara yakın iki merkez sağ parti ile İstanbul Sermayesinin bir bölümü ve onlara sonradan katılan bazı askerlerin, iktidarcılık oyunları sonunda tasfiye edildi.
Seçmenler piyasa oyuncusuna dönüşen medya aracılığıyla, her geçen gün artan şaşkınlık içinde gelişmeleri çözmeye çalışıyorlardı.Sovyet rejiminin tasfiyesi sürecinde ABD boş durmadı. Ortadoğu’da siyasal haritanın değişmesini hedefleyen adımlar attı. Körfez Savaşı sonunda Irak’taki yarı seküler, dikta rejimi tasfiye edilirken sıra bir süre sonra sınır komşumuza geldi.
Bozulan ekonomik dengeler AKP’ye iktidarın yolunu açtı. Demokrasi ve özgürlük yanlısı görünen dar bir çevrenin, ABD’de yetiştirilen medya esnafı -son günlerde etki ajanı diye tanımlanıyorlar-, kurulmaya başlanan İslamcı yapıyı parlattı.
BOZULAN EKONOMİK DENGELER AKP’NİN ÖNÜNÜ AÇTI
Yukarıda anlatılanların, AKP iktidarının öncesinin gelişmeleri olduğunun altını çizelim.Bozulan ekonomik dengeler AKP’ye iktidarın yolunu açtı. Demokrasi ve özgürlük yanlısı görünen dar bir çevrenin, ABD’de yetiştirilen medya esnafı -son günlerde etki ajanı diye tanımlanıyorlar-, kurulmaya başlanan İslamcı yapıyı parlattı.AKP’nin iktidar olmasının ardından, dışarıdan bulunan kaynakların etkisiyle tüketim pompalandı.
Örneğin kredi kartı kullananların sayıları geometrik ölçüde arttı. Baş döndürücü hızla yükselen AVM’ler, yeni ekonominin tüketimi özendiren uç noktaları ve kentli yaşamın belirleyicileri oldular. Tüketici kredileri ve ithal ağırlıklı ürünlerin satışları şaşırtıcı rakamlara ulaştı.
AKP Ortadoğu’da siyasal sınırların yeniden çizilmesine, önce karşı çıkıyor görüntüsü verdi. Ardından ABD’nin isteklerini eksiksiz yerine getirdi. Suriye’de değişen dengelerin oluşmasına destek verdi. Kısa süren dış politika çizgisi ABD ve NATO politikaları- Batı’nın tepkisine yol açtı.
Rant ekonomisinin uzun sürmeyeceğini fark eden kesimlerin etkileriyle, İslamcı referanslarla perdelenen, tarihimizin en büyük sermaye transferi gerçekleşti. TCMB kaynakları zorlanarak, düşük kurdan verilen döviz kredileri ile başlayan çözülme süreci, kısa sürede düşük faiz politikasının cazibesiyle rezervleri tüketti.
TARİHİMİZİN EN BÜYÜK SERMAYE TRANSFERİ
Rusya-Ukrayna Savaşı AKP’nin elini beklenmedik ölçüde güçlendirdi. İki ayyaş diyerek küçümsedikleri, Cumhuriyetin kurucularının Lozan ve Montrö anlaşmaları ile Boğazlarda sağladıkları egemenlik, İktidara bir anlamda dokunulmazlık kazandırdı. Ancak muhalefet dışında herkes bu durumun sürdürülebilir olmayacağını biliyordu. Rant ekonomisinin uzun sürmeyeceğini fark eden kesimlerin etkileriyle, İslamcı referanslarla perdelenen, tarihimizin en büyük sermaye transferi gerçekleşti.
TCMB kaynakları zorlanarak, düşük kurdan verilen döviz kredileri ile başlayan çözülme süreci, kısa sürede düşük faiz politikasının cazibesiyle rezervleri tüketti. Açığı kapatmak ve azalan rezervleri korumak adına icat edilen, “KKM” Kur Korumalı Mevduat uygulaması, Bankayı 800 milyar liranın üzerinde zarara uğrattı.İktisatçıların teknik deyimlerinin ardında gizleyerek, tanımladıkları tablo salt bu zarar ile sınırlı değil. Rezervi eksiden sıfır noktasına yükseltebilmek amacıyla, bu kez lirada yüksek faiz uygulamasına geri dönüldü.Kurları baskılayarak aynı dönemde liraya %50 oranında faiz veren bu sistem, özünde yurtdışından döviz getirerek, belirli süre örneğin üç ay liraya çevirenlere, uluslararası piyasalardan 7-8 katı fazla gelir sağlıyor. Sonuçlar; ekonominin dengeleri 20 yılı aşan AKP iktidarında bozulmamışçasına bir gerçek başarı hikayesi gibi kamuoyuna aktarılıyor.Muhalefet bu aşamada hasarın nasıl giderileceğini, hangi yöntemlere başvuracaklarını kamuoyu ile paylaşmakta çok ama çok cimri davranıyor.
Yorum Yazın