Bugün cumhurbaşkanlığı tartışmasında konuşmamız gereken şey kimin “aday” olacağı değil, o adayın Türkiye için değişim sunup sunmayacağı olmalıdır. Bu yüzden de, aday olacak siyasetçi, bir partinin ya da partilerin adayı değil onları aşacak şekilde, Türkiye’nin büyük değişim talebinin adayı olmalı, bu değişime soyunmalıdır.
Yazılı ve görsel medyayı izlediğimiz her gün karşı karşıya kaldığımız soruların başında şu geliyor; muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olacak?
Bütün bu sorular Cumhur İttifakı’nın adayının bilindiği varsayımına dayanıyor elbette ki, bu sorunlu.
Peki gerçekten muhalefet bir sonraki cumhurbaşkanı seçimi için, “ne” arıyor?
Daha doğrusu “nasıl” bir lider arıyor?
Bu sadece siyasi partilerin, siyasetçilerin değil bu ülkede yaşayan hepimizin cevap vermesi gereken bir soru.
Hepimiz;
Erdoğan’a alternetif bir cumhurbaşkanı adayı mı arıyoruz?
Yoksa Türkiye’nin içinde düştüğü karanlığı aydınlatacak bir değişim adayı mı?
Yoksa Türkiye’yi ikinci yüzyılında, demokratik, sosyal, laik bir ülkeye dönüştürecek bir lider mi?
Sanırım muhalefetin ve tüm Türkiye’nin cevap araması gereken soru bu?
Ama acı gerçek de şu ki, özellikle siyasiler başta olmak üzere toplumun bir kesimi Erdoğan’ı yenebilecek bir adayın peşinde.
Erdoğanı yenebileceğini düşünülen adayın nasıl bir Türkiye tahayyül ettiği ile ilgimiz çok fazla yok.
O zaman esas soruyu bir kez takrar edelim; muhalefetin hayalini kurduğu bir Türkiye için ihtiyaç olan sadece bir “aday” mıdır? Bence değildir. Hatta “aday” ve “adaylık”, bugünkü koşullarda sadece ifade ettiği anlam itibariyle de “pozitif” değil “negatif” bir çağrışıma sahiptir.
BİR ADIM GERİYE ÇEKİLME ZORUNLULUĞU
Yukarıdaki sorulara anlamlı bir cevap vermenin ilk koşulu, hepimizin bir adım geriye çekilerek bugünkü Türkiye’ye, siyasete mesafe almasından geçiyor.
Ve gerçekten nasıl bir Türkiye tasavvur ettiğimizi yeniden düşünmek.
“Nasıl” sorusuna cevap vermeden, ülkeyi “kim”in yöneteceğine cevap arıyorsak, çok düşünmeden seçimde tercihimizi yapmak kolay olacaktır.
Ama asıl mesele kim sorusu değil nasıl sorusu olmalıdır hepimiz için.
Bugün itibariyle Türkiye’de muhalefet adına birden çok cumhurbaşkanı adayı var. Sadece İmamoğlu ve Yavaş değil, Özel’in de kendini doğal aday saymaması için hiçbir neden yok.
O zaman esas soruyu bir kez takrar edelim; muhalefetin hayalini kurduğu bir Türkiye için ihtiyaç olan sadece bir “aday” mıdır?
İkinci yüzyılda Türkiye’yi demokrasi ligine taşıyacak olan aday mıdır?
Bence değildir.
Hatta “aday” ve “adaylık”, bugünkü koşullarda sadece ifade ettiği anlam itibariyle de “pozitif” değil “negatif” bir çağrışıma sahiptir ve bu yönüyle de yıpranmış bir kavramdır.
Bu açıdan bugün Türkiye’nin ihtiyacı bir cumhurbaşkanı adayı ya da o adayın kim olacağı değildir.
Hatta bir parti (CHP) ya da partilerin desteklediği bir aday da değildir.
Bugün Türkiye’nin temel ihtiyacı parti ya da partilerin desteğini aşan bir toplumsal meşruiyete dayanan bir siyasallaşma, bu siyasallaşmayı kamusal alana taşıyacak yol haritası olan bir liderlik üretmektir.
Bu da ancak Türkiye’de büyük bir değişim ve dönüşüm iddiasını sahiplenmekle olur. Bu da ancak adayın değil bir liderin taşıyabileceği bir sorumluluktur. Türkiye’yi ikinci yüzyılında, demokratik değerlere taşıyacak, ilk yüzyılın sorunlarını aşacak bir liderliktir ihtiyacımız olan.
Hemen ifade edelim ki, İmamoğlu güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip olsa da, değişim olarak ifade ettiği siyaset konusunda henüz çok şey söylememiş olması onun en zayıf yanıdır.
İMAMOĞLU’NUN EN ZAYIF YANI
Bu liderliğin temel özelliği bir ya da birden çok partinin desteğini alan bir aday değil, Türkiye’nin değişim ihtiyacına inanan, bu değişime cevap verebilecek bir program ve söylemi siyasalaştırmayı bunu Türkiye gündemine sokabilme başarısından geçer.
Bu siyasallaştırma ülkenin temel ihtiyacı olan büyük bir değişimin kendisini ifade eder.
Siyasi partileri bağımlı olmadan, onları reddetmeden, onları aşan ama onlardan güç alan bir siyasallaşmayı ifade eder.
Bu liderliği, bugünün koşullarında taşıyan en güçlü isim İmamoğlu’dur. Ve bu sadece bugüne has değildir.
Bunun içindir ki, hukuki değil siyasi bir dava olan “ahmak davası” sürekli gündemde tutulmakta be İmamoğlu’nun sinmesi beklenmektedir.
Açıkça ifade edelim ki, iktidar bloku ve Erdoğan İmamoğlu’ndan korkuyor. Bu korkunun temeli sadece ona karşı kaybetmek değil, onun sınırlı ölçüde kamuoyuna yansıttığı Türkiye hayalinin, kendilerininkinden hayli farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Ancak hemen ifade edelim ki, İmamoğlu güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip olsa da, değişim olarak ifade ettiği siyaset konusunda henüz çok şey söylememiş olması onun en zayıf yanıdır.
Özetle, bugün cumhurbaşkanlığı tartışmasında konuşmamız gerek şey kimin “aday” olacağı değil, o adayın Türkiye için değişim sunup sunmayacağı olmalıdır.
Bu yüzden de, aday olacak siyasetçi, bir partinin ya da partilerin adayı değil onları aşacak şekilde, Türkiye’nin büyük değişim talebinin lideri olmalı, bu değişime soyunmalıdır.
Türkiye’nin ikinci yüzyılında, ülkeyi demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletine dönüştürecek, toplumu tüm faklılıkları ile kuşatacak, eşit vatandaşlığı ve anayasal eşitliği sindirebilmiş bir liderliktir temel ihtiyacımız, bir aday değil.
Yorum Yazın