31 Mart’ın ardından muhalif kamuoyunun beklentisi, genel seçim anketlerinde de açık ara birinci gözükmeye başlayan CHP’nin, 1 Nisan sabahından itibaren yoğun bir erken seçim baskısı kurarak iktidarı seçime zorlamasıydı. Sürecin doğal uzantısının böyle olması bekleniyordu. Gelin görün ki Ekim 2024 itibariyle geldiğimiz nokta, beklenenin epey uzağında ve hatta heves kırıcı boyutta.
31 Mart yerel seçiminin üzerinden 6 aydan fazla bir süre geçti. CHP, 1977 genel seçimi ve 1989 yerel seçimi ile kıyaslanabilecek düzeyde, tarihi bir başarı elde etti. O kadar ki yerel seçim başarısının ardından ülke nüfusunun yarısından epey fazlası, CHP’li belediye başkanlarının yönettiği kentlerde yaşıyordu. Bu süreçte CHP, bir yıl önceki Cumhurbaşkanlığı seçimi yenilgisinin yarattığı ağır yıkımdan sıyrılmış ve iktidara karşı psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirmişti. 31 Mart’ın ardından muhalif kamuoyunun beklentisi, genel seçim anketlerinde de açık ara birinci gözükmeye başlayan CHP’nin, 1 Nisan sabahından itibaren yoğun bir erken seçim baskısı kurarak iktidarı seçime zorlamasıydı. Sürecin doğal uzantısının böyle olması bekleniyordu. Gelin görün ki Ekim 2024 itibariyle geldiğimiz nokta, beklenenin epey uzağında ve hatta heves kırıcı boyutta.
31 Mart akşamı kazanılan tarihi zaferin ardından CHP liderliğinden beklenen ilk şey, iktidarı güçlü bir şekilde markaja alarak erken seçime zorlaması oldu. Nitekim büyük bir yerel seçim zaferi kazanan CHP, genel seçim anketlerinde de ilk kez birinci parti olarak görülüyordu ve bu durum onlarca yıl sonra bir ilkti. Öte yandan siyasetin evrensel denklemi, yerel seçimi kazanan bir muhalefet partisinin, seçimin ertesi gününden itibaren güçlü bir şekilde erken seçim çağrısı yapması şeklinde ilerler. Dünyanın neresine giderseniz gidin, bunu görürsünüz. Oysa CHP ve daha da spesifik olarak Özgür Özel, erken seçim çağrısı konusunda oldukça isteksiz davrandı ve CHP’nin fiilen ülkenin birinci partisi olduğunu vurgulamayı yeterli gördü.
Uzun yıllar aradan sonra toplumsal muhalefetin CHP’nin arkasında ilk kez bu kadar yoğun şekilde konsolide olduğu ve partinin merkez/merkez sağ seçmenden de destek alabildiği istisnai bir durum oluşmuşken bunu doğru değerlendirememek, ülke genelinde iktidara yürüyecek bir hikayeye evirememek, Özel yönetiminin en büyük eksikliği oldu.Özel’in bu tercihini izah etmekteki yetersizliği ise seçmen nezdinde CHP’yi yeniden tereddütle bakılan bir parti haline dönüştürmeye başladı.
CHP’nin iktidara dönük baskısını arttıracak tüm enstrümanları mevcut olmasına rağmen bunu yapmayıp, iktidarla daha ılımlı ve kontrollü bir ilişki kurmayı tercih etmesi, CHP’yi atalete iten ve partinin “ikinci parti” pozisyonunu bir kez daha tescilleyen bir tercih oldu.
NORMALLEŞME-YUMUŞAMA SÖYLEMİNİN ZAMANSIZLIĞI
Vurgulanması gereken bir diğer nokta, CHP’den erken seçime dönük bir baskının, aradan geçen 6 aya rağmen henüz olmaması ve bunun da ötesinde, Özel’in iktidarla normalleşme-yumuşama sürecine girmekte istekli olması. CHP’nin iktidara dönük baskısını arttıracak tüm enstrümanları mevcut olmasına rağmen bunu yapmayıp, iktidarla daha ılımlı ve kontrollü bir ilişki kurmayı tercih etmesi, CHP’yi atalete iten ve partinin “ikinci parti” pozisyonunu bir kez daha tescilleyen bir tercih oldu.
Muhalif seçmende yaygın bir hayal kırıklığı yaratan bu tercih, CHP’yi Cumhur İttifakı karşısında yeniden savunmacı bir pozisyona iterken, Erdoğan’a da avantajlı ve oyun kurucu aktör pozisyonunu sağlıyor. Salt CHP seçmeninin değil, partili olmamasına rağmen CHP’ye oy vermiş muhalif seçmenin de anlamlandırmakta zorlandığı nokta, CHP’nin baskı kuracak gücü varken ılımlı ve savunmacı bir pozisyonu tercih etmesi. Görüldüğü kadarıyla bunun pratikte ve teoride net bir izahı bulunmuyor.
Değinilmesi gereken bir diğer ve belki de en mühim husus, Ekrem İmamoğlu meselesi. İmamoğlu, CHP’nin 40-50 yılda bir görebileceği türden, çok özel ve özgün bir siyasetçi profilini temsil ediyor. CHP’nin kendini ortanın solunda tanımladığı 1965’ten bu yana Türk sosyal demokratları, milyonları sokağa dökebilen ve adım attığı yerde heyecan dalgası yaratan iki siyasi aktör çıkarabildi: Bülent Ecevit ve Ekrem İmamoğlu. Yani daha açık ifadesiyle belirtmek gerekirse, toplumda büyük bir umut ve heyecan iklimi yaratabilecek siyasetçi çıkarabilmek, CHP için kolay bir iş değil ve hemen hemen 2-3 kuşakta bir denk gelinen bir vaka. Tam da bu nedenle İmamoğlu’nun varlığı ve gücü daha da önem kazanıyor.
Bu denklemde CHP yönetiminden beklenen, bu tarihsel gerçekliğin ve günün dinamiklerinin farkında olarak İmamoğlu’na ne pahasına olursun sahip çıkması, onu daha da güçlendirmek için partinin ve siyasetin tüm gücünü ortaya koymasıydı. Buna karşın Özgür Özel’in geçtiğimiz günlerde yaptığı “İmamoğlu'na siyasi yasak bence İstinaf'ta onanacak.” ifadesi ise, İmamoğlu’na dönük hukuksuzluğun normalleştirilmesinden başka bir şey değildi. Büyük bir halk desteğine sahip İmamoğlu gibi bir aktöre sahip çıkamayan CHP, bu tercihini seçmen önünde izah edecek meşru bir gerekçe bulamayacağı gibi, CHP’deki iç çekişme döngüsünün her şeyin önüne geçtiği algısı daha da güçlenecektir. Son günlerde gördüğümüz ve CHP’yi AKP’nin gerisinde göstermeye başlayan anketler, bu durumun ilk sinyalleri olarak okunabilir.
Özgür Özel’in eli siyaseten çok güçlü. Eldeki enstrümanları doğru şekilde kullanıp yapıcı ve sonuca dönük bir siyaset üretmekse, bir tercih meselesi. Şu günlerdeki tercihler, yakın ve orta vadedeki geleceğimiz üzerinde etkilere sahip olacak. Bekleyip göreceğiz.
NE YAPMALI?
CHP, 31 Mart yerel seçimiyle kazandığı ivmeyi büyük bir hızla yitiriyor ve irtifa kaybediyor. Özgür Özel, elinde tarihi bir yerel seçim zaferi ve Ekrem İmamoğlu gibi oldukça güçlü bir siyasi aktör olmasına rağmen, seçimi kaybetmiş ve elindeki tüm enstrümanlar tükenmiş bir lider gibi davranmayı yeğliyor. Bu durum sadece Erdoğan’ı yeniden güçlenmiş ve oyun kurucu bir aktör haline getirmiyor, aynı zamanda toplumdaki “CHP’liler iç çekişmelerden fırsat bulup ülke yönetemez” algısını da güçlendiriyor. CHP liderliğinin öncelikle bu tehlikenin farkına varması ve yön değiştirmesi elzem.
Özgür Özel, en kısa sürede erken seçim çağrısı yapmalı ve il il, ilçe ilçe gezerek toplumu erken seçim havasına sokmalı. İmamoğlu’nun sahipsiz olmadığı ve CHP’nin bir bütün olarak İmamoğlu’nun yanında olduğu her fırsatta vurgulanmalı. Bir adım daha ileriye gidiyorum, adaylık tartışmalarına son vermek adına, gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminin doğal adayının İmamoğlu olduğu ilan edilmeli ve siyasi iklim, tam anlamıyla seçim sürecine doğru itilmeli.
Özgür Özel’in eli siyaseten çok güçlü. Eldeki enstrümanları doğru şekilde kullanıp yapıcı ve sonuca dönük bir siyaset üretmekse, bir tercih meselesi. Şu günlerdeki tercihler, yakın ve orta vadedeki geleceğimiz üzerinde etkilere sahip olacak. Bekleyip göreceğiz.
Yorum Yazın