Hukukla kurulan ilişkimizin iki ileri bir geri, çoğu zaman da bir ileri iki geri şeklinde sürdürülmesinin ihtimali yok. Çok yakında ekonomik baskı sonuçlarını gösterecek ve daha da gerileyeceğiz. Bu fasit döngüden çıkışın yolu, sadece hukuku uygulamak olabilir.15 Aralık 2023 tarihli kararında Anayasa Mahkemesi (AYM), 1 Mayıs’ta Teksim Meydanı’nın kapatılmasını hak ihlali sayan kararını açıklamıştı. O karardan sonraki ilk 1 Mayıs’ta, hiç şaşırtıcı olmayan bir alışkanlıkla, İçişleri Bakanlığı kutlamalar için Taksim Meydanı’na çıkılmasına izin verilmeyeceğini açıkladı. Uzun süredir devam eden “mahkemeler ne karar verirlerse versinler, bazı konularda biz ne dersek o olur” mottosu bir kez daha gerçek oldu. Hukuk devleti ilkesinin rafa kaldırıldığı, insan yaşamına dair pek çok ihlalin gözü kapalı uygulandığı ülkemizde, hukukun uygulanması adına bir kez daha emir demiri kesti.Çok uzun bir süreden beri, “biz ihlali yapalım, neyse parası öderiz, bu devlet güçlüdür” düşüncesini pervasız şekilde uygulayan iktidar sahipleri, hukuku düşürdükleri durumun hiç farkında değiller. Hukuku böylesi paspas hale dönüştürmenin bedeli, aslında başta ekonomi olmak üzere diğer alanlarda ödeniyor. İktidar, bu hukuksuz gidişatı sürdürerek, yalnızca güçle terbiye olabileceğini söylüyor. Bu da hem illegal alanı güçlendiriyor hem de iktidarın uygulayacağı hukuksuzlukları tahkim ediyor; durum birbirini besliyor, adeta bir yumurta tavuk ilişkisi kurgulanıyor.
Gazeteciliğin ve haberciliğin suç haline getirilmesi, medya gücünün tekelleştirilmesi ve iktidar emrine verilmesi hadisesi de yalnızca hukuku çiğnemeyi, fikir ve basın özgürlüğünü, mahkeme kararlarını ihlal etmiyor, aynı zamanda ekonomiyi de zayıflatıyor.Mesela Taksim Meydanı’na 15-20 bin kişi yığılsa, polisler mecburen bu kontrol edilemez kalabalığı mecburen meydana almak zorunda kalacaklar. Kalabalık sayısal olarak çok daha az oluşursa, yine bazı gruplar meydanı zorlayacaklar. O arada ya provokasyon icabı ya da bile isteye bazı şiddet görüntüleri de oluşacak. O manzaraları ekranları başında izleyen amcalar, teyzeler, torunlarına dönüp “cık, cık, yine anarşistler işbaşında, aman evladım olaylara karışma ha!” diye nasihat verecekler. Fasit dairenin hiç dışına çıkamıyor oluşumuz, bizi yalnızca toplumsal olaylarda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde etkilemiyor.Yine çok uzun süreden beri, neredeyse ata sporumuz haline dönüşen gazeteci yargılamaları da alabildiğine devam ediyor. Gazeteciliğin ve haberciliğin suç haline getirilmesi, medya gücünün tekelleştirilmesi ve iktidar emrine verilmesi hadisesi de yalnızca hukuku çiğnemeyi, fikir ve basın özgürlüğünü, mahkeme kararlarını ihlal etmiyor, aynı zamanda ekonomiyi de zayıflatıyor. Özgür basının işlevsiz hale dönüştürülmesi çabası, işten çıkarılan gazetecilerin geçim sorununun ötesinde, özellikle internet gazeteciliği üzerinden işleyen bağımsız bir medya gücü de yaratabildi. Ne var ki bu bağımsız medyanın da iktidarın eylem ve işlemlerindeki haksızlıkları yolsuzlukları ortaya çıkarma çabası, gazetecilere açılan saçma sapan davalarla engelleniyor.
Amaç elbette KHK rezaletini gündem yapan, bu çerçevede KHK’lıların yaşadığı mağduriyetleri de ekrana taşıyan bir bağımsız mecrayı engellemek.Bu davaların sonuncusu, Osmaniye’de görüldü. 152 bin kamu çalışanının işten çıkarılmasıyla oluşturulan bir dev mağdur kitlesi olarak KHK’lıların hikayelerini internet üzerinden gündeme getiren KHK TV’nin gönüllü muhabiri gazeteci Ahmet Erkan Yiğitsözlü hakkında “terör örgütüne üyelik ve terörizmin finansmanı” suçlamasıyla açılan davanın duruşması dün gerçekleşti. İddianamede, Youtube kanalının devletçe tescilli ve vergilendirilen aylık 10-12 bin TL bandındaki reklam gelirleri, terör örgütünü finanse etmek bağlamında suç unsuru olarak gösteriliyordu. Haber, belgesel ve insan hikayeleri peşinde tüm Türkiye’yi dört dönen sanık Ahmet Erkan, bu paranın ancak aylık benzin masrafı olabileceğini, böyle bir parayla terör örgütü finanse etmenin, hele böyle bir ekonomik düzende mümkün olamayacağını mahkemeye anlatmaya çalıştı.Amaç elbette KHK rezaletini gündem yapan, bu çerçevede KHK’lıların yaşadığı mağduriyetleri de ekrana taşıyan bir bağımsız mecrayı engellemek. Euronews kanalının muhabirlerinden biri olan Yiğitsözlü hakkında yurt dışına çıkış yasağı konularak duruşmanın ileri bir tarihe ertelenmesi, uluslararası haber ajanslarına çalışan gazeteciler açısından mesleki faaliyetin doğrudan engellenmesi sonucunu doğuruyor. Tıpkı AYM kararına rağmen 1 Mayısa Taksim Meydanını açmamak gibi, neyse parası öder ihlali sürdürürüz mantığı burada da çalışıyor.Hukukla kurulan ilişkimizin iki ileri bir geri, çoğu zaman da bir ileri iki geri şeklinde sürdürülmesinin ihtimali yok. Çok yakında ekonomik baskı sonuçlarını gösterecek ve daha da gerileyeceğiz. Bu fasit döngüden çıkışın yolu, sadece hukuku uygulamak olabilir.Sınıfın, sömürünün olmadığı, şiddetsiz ve barış içinde bir yaşam dileyerek 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramınızı kutluyorum.
Yorum Yazın