© Yeni Arayış

Zıtlıkların ahengi: Varoluşun iki yüzü

Hayatın her anı, bu zıtlıkların armonisidir. Karanlığın içinden doğan aydınlık, sessizliğin ardından yükselen bir melodi gibi. Belki de tek yapmamız gereken, bu döngüyü kabullenmek. Hem kayboluşun hem de bulunmanın bir anlamı olduğunu bilmek. Çünkü gecenin en karanlık anında bile, sabahın müjdesi saklıdır.

Her şey, zıttıyla var olur. Geceyle gündüz, sıcakla soğuk, iyilikle kötülük… Hayat, bu zıtlıkların iç içe geçtiği, birbirini beslediği sonsuz bir döngüdür. Gecenin koyu karanlığını bilmeyen, sabahın ilk ışıklarının nasıl bir mucize olduğunu hissedebilir mi? Acının derinliklerinde kaybolmamış biri, huzurun ne demek olduğunu tam anlamıyla anlayabilir mi? İşte insanın hikayesi de tam burada başlar: Zıtlıkların ortasında, ikisinin de anlamını bulmaya çalışan o arayışta.

Tıpkı Kur’an’ın “Biz her şeyi çift yarattık” (Zariyat, 49) ayetinde işaret ettiği gibi. Her varlık, bir dengeyle yaratılmış, her güzelliğin ardında bir zorluk gizlenmiştir. Sabırla bekleyen tohum, toprağın karanlığında büyür. Tıpkı bizim de bazen içimize çekilip büyümemiz gerektiği gibi. Zorluk, gelişimin habercisidir. Acı, farkındalığın tohumu. Her şey, diğer yarısıyla anlamlıdır.

SEVMEK, KAYBETME İHTİMALİNİ DE GÖZE ALMAKTIR

Psikolog Carl Jung, insanın “gölge yanını” kabullenmedikçe tam bir birey olamayacağını söyler. Çünkü gölge, bastırdığımız, görmek istemediğimiz yanımızdır. Ama bu gölge olmadan ışığımızın da bir anlamı olmaz. İnsan, içindeki korkularla yüzleşmeden, gerçek özgürlüğe ulaşamaz. Çünkü cesaret, korkunun varlığıyla doğar; huzur, fırtınayı tanımış olanın kalbinde filizlenir.

Bir de aşkta görürüz bu zıtlıkları. Birini sevmek, hem acıyı hem coşkuyu aynı anda yaşamaktır. Terk edilme korkusuyla bağlılık arzusu, birlikte dans eder. Sevmek, kaybetme ihtimalini de göze almaktır. Ne kadar seversen, o kadar korkarsın. Fakat belki de bu korku, o sevgiyi daha kıymetli kılar. Çünkü sevmenin bedeli, kaybetme ihtimalinin ağırlığını göze almaktır.

Hayatın her anı, bu zıtlıkların armonisidir. Karanlığın içinden doğan aydınlık, sessizliğin ardından yükselen bir melodi gibi. Belki de tek yapmamız gereken, bu döngüyü kabullenmek. Hem kayboluşun hem de bulunmanın bir anlamı olduğunu bilmek. Çünkü gecenin en karanlık anında bile, sabahın müjdesi saklıdır.

Ve belki de asıl huzur, zıtlıkların varlığını yadsımadan, onların içinde dengede durabilmektir. Çünkü tıpkı Jung’un dediği gibi: “İnsanın en büyük karanlığı, ışığının potansiyelidir."

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER