© Yeni Arayış

Yükselen tahammülsüzlük, ortak acılara kayıtsızlık ve yasak kültürü

Gericilik siyasal ve toplumsal olarak mevzi kazandıkça ve güçlendikçe baskılar da artıyor çünkü kendi ideallerinin ve yaşam tarzlarının artık sadece teorik düşünsel sınırlar içerisinde kalmasını istemiyorlar ve tüm toplumun günlük yaşam pratiğinde de hâkim kılmak istiyorlar. Ortak acılara bile birlikte üzülemez olduk çünkü siyaset eliyle uygulanan toplumsal ayrışma ve kutuplaşma en temel ortak insani duygularımızı tarumar etti.

İzmir’de çıkan orman yangınında mağduriyet yaşayan bir kadın kendisine uzatılan mikrofona iktidara karşı isyanını dile getirirken bir yerde “İsterlerse alsınlar yani, bıktık hayatımızdan, söyleyeni tutukluyorlar, nereye götürecekler bu insanları cezaevlerini doldurarak” demişti. Kendisi de konuştuklarından dolayı tutuklanma ve gözaltına alınma endişesi duyuyordu yani. Bu kadın haksız mı korkmakta? Hayır değil çünkü iktidara karşı en ufak bir eleştirinin karşılığı hapis tehdidi oluyor ve gık diyen içeri alınıyor. Sokak röportajında iktidara eleştirilerini sıralayarak isyan eden İzmirli kadın Dilruba’nın başına gelenleri unuttuk mu? Kendisinin tutuklamakla kalmadılar, jet hızıyla hakkında iddianame düzenleyip ceza istediler.

Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, 2014’te cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla açılan 682 soruşturmaya bakılırken bu sayı 2021’de 33 bin 973’e fırladı. 2014’te bu suçtan açılan dava sayısı 110 iken, 2021’de ise 9 bin 168 oldu. 2014’te hakkında dava açılan 18 yaş altındaki çocuk sayısı da 1’den, 2021’de 305’e çıktı. Bu çocuklardan 101’ini 12-14, 204’ünü ise 15-17 yaş aralığındaki çocuklar oluşturdu. 2021’de bu suçtan açılan toplam 4 bin 112 davada mahkûmiyet kararı çıkarken bunun bin 239’unu hapis cezası oluşturdu. 18 yaş altında mahkûmiyet kararı verilen çocuk sayısı 22 iken bu çocukların ikisi hakkındaki karar hapis cezası yönünde oldu. 19’u 18 yaş altındaki çocuk olmak üzere 285 kişi hakkında da adli ve idari para cezası verildi. 

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilen 2018’ten bu yana bakılan soruşturma ve açılan dava sayısı da dikkat çekti. Son dört yılda cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla açılan toplam 127 bin 451 soruşturmaya bakıldı. 2018’de 4 bin 880, 2019’da 11 bin 371, 2020’de 7 bin 790 ve 2021’de 9 bin 168 olmak üzere son dört yılda açılan dava sayısı ise 33 bin 209 oldu. 2014’ten bu yana aynı suçtan görülen soruşturma sayısı da 194 bin 142, açılan dava sayısı 44 bin 675 olarak kayıtlara geçti. Son sekiz yılda verilen mahkûmiyet kararı ise 16 bin 993’e çıktı. Bunların 4 bin 864’ünü hapis cezası oluşturdu. Yani; karşımızda çok vahin bir tablo var.

Türkiye’nin yüz akı sanatçılarından olan Şener Şen’in tiyatro oyununa Ankara Oran Açıkhava Sahnesi’nde cam şişelerle saldırdılar. Üstelik AKP’li eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve eşi de o gece oyunu izlemek için oradaydı. Şair Nevzat Çelik’in evi İzmir yangına dair yazdığı “Canım İzmir yanıyor, gavur İzmir değil, Türkiye yanıyor, koltuğuna yapışmış iktidar aynada saçını tarıyor” cümlelerinden dolayı polis tarafından basılıp kendisi gözaltına alınmadı mı?

Sanatçı Suavi'nin, Beykoz Belediyesi'nin düzenlediği '19 Ağustos Dünya Beykozlular Günü' etkinliğinde Beykoz'da vermek istediği konser bozkurt işareti yapan bir grubun engelleme girişimiyle karşılaştı. Suavi’ye "terörist" suçlaması yönelten grup sloganlarla konseri engellemeye çalıştı. Sonrasında Suavi, 30 Ağustos Zafer Bayramı kapsamında Konya Seydişehir Belediyesi’nin düzenleyeceği konserde sahne alacaktı. Önceden yayınlanan programda yer alan Suavi’nin ismi yeni programdan çıkarıldı ve konser iptal edildi çünkü Seydişehir Ülkü Ocakları Başkanı Akın Bozkurt, konserin iptal edilmesiyle ilgili belediyeyle görüşmüştü.

Konserleri yasaklama, sanat etkinliklerini yasaklama, çeşitli saldırılar, hedef göstermeler, gözaltılar ve tutuklamalar aslında AKP ve şürekâsının yarattığı “zamanın ruhu”na çok uygun olarak yürüyen süreçlerdir. Bu yaşananlar son 22 yılda tüm toplumsal alanlarda yapılan toplum mühendisliğinin ve din losyonu üzerinden insanların hayat tarzlarına devlet eliyle yapılan müdahalelerin bir sonucu değil de nedir?

YASAKLAR, GÖZALTILAR, TUTUKLAMALAR VE ‘ZAMANIN RUHU’

Onlarca böylesi örnekten bahsedilebilir. Konserleri yasaklama, sanat etkinliklerini yasaklama, çeşitli saldırılar, hedef göstermeler, gözaltılar ve tutuklamalar aslında AKP ve şürekâsının yarattığı “zamanın ruhu”na çok uygun olarak yürüyen süreçlerdir. Bu yaşananlar son 22 yılda tüm toplumsal alanlarda yapılan toplum mühendisliğinin ve din losyonu üzerinden insanların hayat tarzlarına devlet eliyle yapılan müdahalelerin bir sonucu değil de nedir?

Sürekli yükselen bir kadın düşmanlığı var. Dini faşizm üzerinden kadınları toplumsal hayatın her alanından soyutlamaya çalışan radikaller hayatı kadınlara dar etmeye çalışıyorlar. Kendi ayakları üzerinde durabilen ve başarılı olan kadınlar böylesi gericiler için “beka sorunu” seviyesinde tehlikelidir ve özgür kadınları kendilerine düşman olarak görüyorlar. Böyle devam ederse Türkiye’de de tıpkı İran’da olduğu gibi Ahlaki Emniyet Polisi ve İrşad Devriyesi’yle karşı karşıya kalmayacağımızın ve Besic milis güçleri gibi her şeye müdahale hakkını kendilerinde gören grupların oluşmayacağının bir garantisi var mı?

Bu tip saldırıları yapanlar çok pervasızlar çünkü başlarına bir şey gelmeyeceğine dair inançları tam. Yargının kendilerine bu yaptıklarından dolayı dokunmayacağını biliyorlar çünkü “zamanın ruhu”na uygun olarak hareket ediyorlar ve “yeni rejimin” inşası için çalışıyorlar. Gericilik siyasal ve toplumsal olarak mevzi kazandıkça ve güçlendikçe baskılar da artıyor çünkü kendi ideallerinin ve yaşam tarzlarının artık sadece teorik düşünsel sınırlar içerisinde kalmasını istemiyorlar ve tüm toplumun günlük yaşam pratiğinde de hâkim kılmak istiyorlar.

Son tahlilde; kimse başkalarına kendi fikirlerini, kabullerini, yaşam tarzını, doğrularını ve yanlışlarını dayatamaz, konsere ve tiyatro oyununa saldıramaz. Ancak siyasi gücü ve yargı sopasını elinde tutanlar pek çok alanda kendi isteklerini “öteki” olarak gördükleri tüm toplumsal kesimlere dayatıyorlar.

KİMSE BAŞKASINA YAŞAM TARZINI VE YANLIŞLARINI DAYATAMAZ

Ortak acılara bile birlikte üzülemez olduk çünkü siyaset eliyle uygulanan toplumsal ayrışma ve kutuplaşma en temel ortak insani duygularımızı tarumar etti. Bir insan Türkiye toprağı olan herhangi bir yerde çıkan yangına sevinip de “oh olsun, hiç üzülmedim, beter olsunlar” der mi? Maalesef sosyal medyada böylesi yüzlerce sevinç iletisi dolaşımda. Halbuki her nerde olursa olsun, ülkenin bir karış toprağının bile yanması insana acı vermeli.

Sokak canları için de aynı şey geçerli. Memleketin farklı yerlerinden sokak köpeklerinin toplanıp öldürülerek toplu mezarlara gömüldüklerine dair haberler ve görüntüler geliyor. Katliam yasasıyla birlikte pusuda bekleyen ünlü veya ünsüz hayvan katili tüm ruh hastaları ellerini ovuşturarak ortaya çıktılar ve hayvan haklarını savunanlara yönelik özellikle sosyal medya üzerinden her türlü hakareti ve küfrü etmekten kaçınmıyorlar. Sokak köpeklerinin durumu toplumsal kutuplaşmayı tırmandırıyor.

Son tahlilde; kimse başkalarına kendi fikirlerini, kabullerini, yaşam tarzını, doğrularını ve yanlışlarını dayatamaz, konsere ve tiyatro oyununa saldıramaz. Ancak siyasi gücü ve yargı sopasını elinde tutanlar pek çok alanda kendi isteklerini “öteki” olarak gördükleri tüm toplumsal kesimlere dayatıyorlar. Ortak iradenin ve ortak aklın devreye girerek yükselen kutuplaşmayı durdurması elzem aksi taktirde demokrasinin zayıflamasının enkazının altında istisnasız tüm bir ülke kalacak…

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER