Yiyin efendiler yiyin!
SİYASET“Anadolu Kaplanlarından” çıkarak “Beşli Çete” diye ifade edilen ama aslında yüzlerce şirketten oluşan yeni bir sermaye sınıfı yarattı. Bu sermaye sınıfı Cumhuriyet sermayesi denilebilecek sermaye gruplarının da varlıklarının ötesinde büyüdü. Şimdi de bu kesimler varoluşlarının keyfini yaşıyorlar.
“Türkiye büyük devlettir!”, o nedenle de “İtibardan tasarruf olmaz!” diye diye geldiğimiz yer işte bu. Müthiş bir yükü emeklilerin, çalışanların ve küçük esnafın sırtına yükledik ve yüklemeye de devam ediyoruz. Yük deyince aklınıza sırtında sepet ezilmiş bir insan gelmesin. Hoş öyle de bakılabilir ama bu yük aslında ülkede yaratılan değerlerin eşitlikçe olmayıp büyük bir kısmının küçük bir azınlığın eline geçiriliyor olmasından kaynaklanan bir yük.
Dünya alem duydu enflasyonun asıl nedeni bu sefer iş dünyasının kar marjlarını dilediğince arttırabildiği koşulların oluşmuş olması. Yani artan maliyetleri fiyatlarını ve karlarını gayri meşru oranlarda arttırarak tüketicilere yansıtmaları. Bu aslında bütün dünyada da böyle bizde de. Bazı insanların dillerinde tüy bitti bu gerçeği seslendireli dünyada da bizde de… Ama değişen pek bir şey yok. Çünkü dünyanın gidişindeki raydan çıkmayı düzeltmek konusunda ne bir istek var ne de bir fikir var. Bu durum bütün dünyada da böyle bizde de…
“Bütün dünyayı” bir tarafa bırakıp “bize” bakarsak durum sanki çok daha vahim. Bu “daha vahim” olmanın üç nedeni var bence. Birinci neden, Bakan Şimşek ve arkadaşlarının benimsedikleri iktisat politikalarının varsaydığı gibi bu ülkede bir “serbest piyasa ekonomisinin” olmaması. İkinci neden yine Bakan Şimşek ve arkadaşlarının benimsedikleri iktisat politikalarının varsaydığından daha şiddetli bir “gelir dağılımı” bozukluğunun olması. Üçüncü neden ise bu ülkede “hukuk devleti” yerine “tek adam” yönetiminin varlığının getirdiği “keyfi karar verme” ortamının var olması.
İlginç olan Hükümet cephesinde bu yanlışları anlayan kimsenin olmaması. Gerçekten yok mu yoksa seslerini mi çıkaramıyorlar bilmiyorum. Ama uyguladıkları bu modelin ülkeyi bu kez sınıflar bağlamında da bir kutuplaşmaya itmeye başladığı gerçeğini görmüyorlar anlaşılan. Bu gelişmelerin kimlik kutuplaşmalarıyla karışarak ülkeyi bir kaosa döndürme olasılığı bence yok değil.
Vekillik yaparken bir AKP’liyle yaptığım konuşmada “Haklısın hocam biz çok zenginleştik. İlke, inanç vs kalmadı” derken aslında o da bu olguya işaret etmişti. Bence bugün o zenginleşen insanların belirlediği şimdiki Türkiye kapitalizminin aktörleri ülkenin yoksulları üzerinde tepiniyorlar.
Aslında bir bakıma “Tayyip Erdoğan” ektiğini biçiyor. Hayalini kurduğu modern İslami bir toplum yaratabilmek için gerekli gücü yaratmak üzere elinden geleni yaptı. “Anadolu Kaplanlarından” çıkarak “Beşli Çete” diye ifade edilen ama aslında yüzlerce şirketten oluşan yeni bir sermaye sınıfı yarattı. Bu sermaye sınıfı Cumhuriyet sermayesi denilebilecek sermaye gruplarının da varlıklarının ötesinde büyüdü. Şimdi de bu kesimler varoluşlarının keyfini yaşıyorlar. Ülkedeki sefalete karşılık her yıl inanılmaz oranlarda kar ediyorlar. Erdoğan bunları bilmiyor mu? Tabii ki biliyor! Geçenlerde yaptığı “AKP ticarethane gibi çalışamaz!” konuşması da pekala AKP’nin ticarethane gibi çalıştığının itirafı değilse neydi?
Vekillik yaparken bir AKP’liyle yaptığım konuşmada “Haklısın hocam biz çok zenginleştik. İlke, inanç vs kalmadı” derken aslında o da bu olguya işaret etmişti. Bence bugün o zenginleşen insanların belirlediği şimdiki Türkiye kapitalizminin aktörleri ülkenin yoksulları üzerinde tepiniyorlar. Buradan ülke için iyi bir şey çıkması bence mümkün değil.
Ama ne gam! Erdoğan Suriye’de olan biteni kendi lehine kullanmak için Şam’a giden ilk siyasi lider olmanın yaratacağı milliyetçi etkinin peşinde. O nedenle de İmamoğlu’nun gidişine taş koymuş. Gazeteler öyle yazıyor. Sanıyor ki milliyetçilik hala ülkenin tek vizyonu.
Oysa ben kendi tarihlerinden bir örnek vereyim. Bilmiyorum hiç rastladınız mı 2002-2022 yılları arasında dolar cinsinden “milli gelir” ya da “kişi başına milli gelir” serisine. Neredeyse tam bir ters V gibidir yani şöyledir “ . Kırılma yılı ise 2013. Yani 2013 yılına kadar AKP yönetiminde ülke milli geliri 2013’e kadar artmış, 2013’den itibaren de azalmıştır. Peki 2013’e kadar artışın arkasında ne vardı 2013’den sonraki azalışın arkasında ne vardı? Cevabı uzun olacak bu soruya çok çok kestirmeden bir cevap verecek olursam AKP 2013’e kadar “liberal demokrat”, 2013’den sonra ise tam tersine “milliyetçi ve otoriter” bir yönetim sergiledi. Mesele bu! Erdoğan’ın bu çark edişi ile ülkenin yangın yerine dönmesi arasında böyle yakın bir ilişki var.
Bu çıkmaz sokaktan dönmek için ise bizim “radikal bir demokrasiye” ihtiyacımız var. Ezilenlerin ve ötekileştirilenlerin daha adil ve daha eşitlikçi yaşayabileceği yeni bir Türkiye için. Gerisi hikaye!
İlginizi Çekebilir