© Yeni Arayış

Yenilik, kusurluluğun beceriksiz örtüsüdür

Yeni olan, varlığını, zihinsel ve inançsal olanın geçiciliğinden alır. Paramparçalığı gidermeye talip her çözüm bir süre sonra yetersiz kaldığından, özne her daim yenilik peşinde koşar. Yenilik, kusurluluğun beceriksiz örtüsüdür.

Yeni bir kavramın, yeni bir bakış açısının, halihazırdaki değerlendirmelerin dışına çıkan algılamaların temelinde, öznenin yaşamdan çekmeyi seçtiği veriler ve o veriler arasında kurduğu bağlantıların kendisinden önceki yaklaşımlardan farklı olması yatar.

Bir şeyin yeni olması, onu eski olanlardan daha kıymetli ya da daha yüksek işlevli kılmaz. Onu sadece daha yeni kılar. Fakat yeni olanın, sürekli olarak tüm şartları değişmekle meşgul olan dünyaya daha uyumlu olma ihtimali yükselir. Zira yeni olanın verileri, yeni dünyadan çekilmiştir. Halihazırda bulunan veriler ise, geçmişin verileridir. Geçmişin verileriyle bugünü kavramanın çeşitli uyum sorunları, günümüzü yeni verilerle kavrama girişimlerinde bir miktar azalır. 

Fakat mesele yalnızca güncel veri çekmekle sınırlı değildir. Yeni zihinsel işletim sisteminin nasıl gerçekleşeceğini güncel verilerin ne şekilde işleneceği, hangi verilerin hangi verilerle hangi algoritmalar çerçevesinde ilişkilendirileceği belirler. Dahası bu yeni üretilmiş kavramların, bakış açılarının ve değerlendirmelerin toplumsal mutabakatın kabullenmiş olduğu hali hazırdaki sistemden devrimsel bir kopuşla ayrılmaması da gerekir. Zira böyle bir devasa ayrım gerçekleştiğinde, yürürlükteki verilerin ve işletim sistemlerinin bütünüyle dışında bir dil oluşmakta ve bu dil hem kitlelere hem de uzmanlara tümüyle anlaşılamaz gelerek, dolaşıma girmekte zorlanmaktadır. 

Yenilik, halihazırdaki durumda birbirleriyle herhangi bir iletişimde olmayan parçalar veya bileşenler arasında bir iletişim kurmak ya da iletişimde olanların iletişim biçimlerini değiştirmekten geçer. Parçalar arasındaki iletişimin yeniden düzenlenmesi ya da olmayan iletişimin kurulması, bu yeni ilişki biçiminin modellenmesine ve söz konusu modellemenin başka parçalar arası ilişkilerde tekrar kullanılmasını da tetiklediğinden, yenilikler arasında bir rabıta ve ilişki de oluşur. Yeni olan, ancak kendisiyle birlikte birçok yenilik dolaşıma girdiğinde ve tüm bu yeniler arasında bir modelleme birliği olduğunda ana akıma dahil olur.

Yaşamdan çekilen verilerin hangileri olduğu ve hangi algoritmalarla birbirlerine bağlandıkları öznenin biyolojik, tarihsel, genetik, çevresel, toplumsal, zihinsel, eğitimsel, sınıfsal, inançsal, entelektüel pek çok konumundan etkilenir.

Tek başına kalan yenilikler fazla avangart kalarak, ana akımın dışına düşerler. Bu yüzden dönüşüm yaratma kapasitesi olan yeniliklerin halihazırdaki alışkanlıkları, paradigmayı, algıyı farklı şekilde çatabilme yeteneği barındırmasının yanı sıra, bu yeniliği çok ileriye götürmemiş olması gerekir. Yalnızca mevcuttakine yakın düşen yenilikler kendisinden öncekiyle bağlantı kurabilir ve ancak o tür yenilikler eskilerle birlikte uyum sağlayarak dolaşımda kendisine yer bulabilir. Bu durum radikal yenilikçileri toplum dışında bırakır. En avangart düşüncelerin çoğunlukla kendi dönemlerinde saçmalık, sapkınlık ya da aşırılıkla suçlanmalarının temel nedenlerinden birisi budur.

Yaşamdan çekilen verilerin hangileri olduğu ve hangi algoritmalarla birbirlerine bağlandıkları öznenin biyolojik, tarihsel, genetik, çevresel, toplumsal, zihinsel, eğitimsel, sınıfsal, inançsal, entelektüel pek çok konumundan etkilenir. Tüm bu konumların bileşkesinde, iradesinin de devreye girişiyle özne, özgün bağlantılar üretmek için uygun gibi görünse de, toplumsal uyum sağlama mekanizması bu özgünlüğün çoğu kez üstesinden gelmeyi başararak, öznelerin kendi yolları yerine, toplumsalla uyumlu olan yolu tercih etmesiyle sonuçlanır. Kişi yeni patikalara sapmak yerine, halihazırdaki anayolu daha konforlu bulur. Fakat ana yolda tedrici şekilde de olsa sürekli değişmektedir.

Yaşam karşısında çaresiz kalan zihinsel ve inançsal tutkallarımız yaşamı ve benliğimizi bir arada tutma yeteneğini yitirip, ikisini de yeniden paramparça hale getirip saçtığında, onları yeniden bir araya getirecek yeni verilere, yeni algoritmalara gereksinim duyarız.

Özne olmak, başımıza gelenleri zihinsel ya da inançsal bir temsile dönüştürerek, onların hangi bileşenlerin karışımlarıyla hangi algoritmaların sonucunda gerçekleştiği konusunda bir soyutlama ortaya koymak ve istediği zaman bu bileşenleri ve bileşenler arasında kurduğu ilişkileri değiştirmektir. Yaşamı zihinsel ve inançsal temsillere dönüştürmek ancak bir tercüme aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Bu tercümeye betimleme diyebiliriz. Bu betimlemede yaşamı arı bir şekilde tercüme etmek mümkün olmadığından, yorumlama büyük bir rol oynar. Bu yüzden tüm betimlemeler nesneleri, olguları, yaşamı aynı anda hem yaratarak, hem de silerek temsil eder.

Birer bütün olarak algıladığımız yaşamımız ve özneliğimiz bu şekillerde kurulmuş parçalar arası ilişkilerden başka bir şey değildir. Bütünler olarak değil, parçalar olarak varızdır. Yaşam da, benliğimiz de paramparçadır. Bu paramparçalıkları gizlemek için onlara eksiksiz ve çelişkisiz birer bütünmüşler gibi davranırız. Ama ikisi de ilk fırsatta yeniden parçalarına ayrılırlar. Çünkü parçaları bütün olsunlar diye tutkal olarak kullandığımız zihinsel ve inançsal formüllerimiz onları bir arada tutacak güçten uzaktır. İşte tam bu yüzden yeniliklere muhtaç kalırız. 

Yaşam karşısında çaresiz kalan zihinsel ve inançsal tutkallarımız yaşamı ve benliğimizi bir arada tutma yeteneğini yitirip, ikisini de yeniden paramparça hale getirip saçtığında, onları yeniden bir araya getirecek yeni verilere, yeni algoritmalara gereksinim duyarız. Eski olan bizi artık bütün halinde tutamaz. Yeni olan, parçalanmış olanı yeniden bir araya getirmek girişiminden başka bir şey değildir. Kadim arzunun yeni girişimlerle giderilmeye çalışılmasıdır. Yeni olan, varlığını, zihinsel ve inançsal olanın geçiciliğinden alır. Paramparçalığı gidermeye talip her çözüm bir süre sonra yetersiz kaldığından, özne her daim yenilik peşinde koşar. Yenilik, kusurluluğun beceriksiz örtüsüdür

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER